'Eli tokmaklı başkan federasyon der mi?'

Meclis’te kabul edilen Anayasa değişikliği maddelerini, Diyarbakır’da kimse yeterince bilmiyor. Aslında kimse yeterince ilgilenmiyor demek de mümkün. Ekonomik sıkıntılar, özellikle belediyelerde artan işten çıkarmalar ve OHAL baskısı ile daha çok ilgileniyorlar. Olası referandumu bekliyorlar, oylarının rengi de o zaman netleşecek.

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - Amedspor-Menemenspor maçına gidecektim. Ligin ilk yarısını kötü kapatmıştı Amedspor. İlk yarının bitmesine birkaç hafta kala teknik direktör ile yollarını ayırmıştı. Hemen ardından takım kaptanı Şehmus Özer’in feci bir trafik kazasında hayatını kaybetmesinin de bu kötü skorlarda payı vardı elbette. İlk resmi maçına yeni bir teknik direktör ve kadrosuna kattığı yeni futbolcular ile çıkacaktı. Ziraat Türkiye Kupası maçında sergileyeceği performans, ikinci yarıda neler yapabileceğini de göstereceği için önemli bir karşılaşma olacaktı.

'ESKİDEN ÇOK GİDERDİM MAÇLARA'

Maça gidecektim, ama otobüs beklersem ancak ikinci yarının sonlarına yetişebilecektim. Taksiyle gitmek en doğrusuydu.

Taksi şoförü, maça gittiğimi öğrenince, “Eskiden çok giderdim maçlara” dedi, “Şimdi futbolun da tadı kalmadı.” Şoför 60 yaşın üstünde gösteriyordu. Bazı futbolcu isimleri saydı. Hiçbirini tanımıyordum. “Ben Şorik Veysi abiyi tanıyorum” dedim. Veysi abinin kuşağından futbolcuların adını saydı bu sefer. “Onlar çok değerli insanlardı. Bak ‘futbolcu’ demiyorum, ‘insan’ diyorum.” Sonra Veysi abinin hastalandığını söyledi. Geçenlerde hastaneye kaldırmışlar. Dediğine göre soğuk algınlığından. Uygun bir zamanda, müdavimi olduğu kahvede ya da evinde, Veysi abiyi ziyaret etmeyi düşündüm.

Taksinin ön camının önünde birkaç tane yerel gazete vardı. Gazeteleri hızla karıştırırken, şoföre, “Meclis’te görüşülen Anayasa değişikliği hakkında ne düşünüyorsun” diye sordum. Kısa ve net, baştan savma bir cevap verdi: “Bir şey bilmiyorum ki düşüneyim.”

‘BELKİ FEDERASYON OLACAK’

Dün aynı konuyu konuştuğum 25 yıldır bakkallık yapan Diyarbakırlı da benzer bir şey söylemişti. “Şimdi Meclis’te konuşuyorlar. Zamanı gelince bize de anlatacaklar herhalde.” Sonra “Sistemi değiştirecekler, öyle görünüyor. Özal da istiyordu başkanlık sistemini. Demek ki iyi bir şeydir” diye eklemişti.

Konuşma uzayınca şöyle demişti: “Başkanlık sistemine geçince Kürtler için iyi olacak. Böyle diyorlar. Kürtlerin hakları verilecek, belki federasyon olacak…”

Bakkalın kafası karışıktı. Kürtlerin hakları verilecekse HDP neden karşı çıksın? Federasyon olacaksa MHP neden desteklesin? Bu sorulara cevap veremedi. “Ne olacaksa olsun, yeter ki barış olsun” dedi.

Olası bir referandumda “Evet” diyenlerin de “Hayır” diyenlerin de çok çalışması gerekecek.

POLİTİK CEVAP

Şoför cevap vermek istemedi. Bir Diyarbakırlının siyasi bir konuda fikrinin olmaması mümkün değil. “Bir şey bilmiyorum ki düşüneyim” aslında çok iyi bir cevap. Çok politik. Meclis’te hırgür içinde devam eden görüşmeleri kimse yeterince bilmiyor, bu doğru. Televizyonlardaki tartışma programları da kimse bir şey öğrenmesin diye yapılıyor sanki. Stüdyodaki kavgalar, esas konuyu perdeliyor gibi geliyor bana.

“Başkanlık projesi için ne dersin?” sormadan yapamıyorum, konuyla ilgili bir haber/yazı hazırlamam gerekiyor. Adam ikircikli görünüyor. Konuşsam mı konuşmasam mı? “Gazeteciyim” diyorum, “Merakım bu yüzden.” Çalıştığım gazeteyi de söylüyorum. Biraz rahatlamış görünüyor. Beklemediğim bir soru soruyor: “Kaç gazeteci tutuklu?” Bu sabah gözaltına alınan gazeteci oldu mu, ya da serbest bırakılan? Tam sayıyı da hatırlamıyorum sahiden.

“150 civarında” diyerek ortalama bir rakam söylüyorum. Önce bir, “Haaaa” çekiyor şoför, sonra, “Bak şimdi, sen daha iyi bilirsin elbette” diyor, “Eğer bir ülkede 150 gazeteci hapisteyse, o ülkede demokrasi yoktur.”

ÇÖREKOTU KOKUSU VE KORKU

Ekmek aldığım bir fırın var. Fırında Diyarbakır çöreği de yapılıyor. Çörekler fırından yeni çıkmışsa, çörekotunun kokusu ta uzaklardan alınıyor. Fırının işletmecisi akşamları dini programların yayınlandığı televizyon kanallarını izliyor. Bir akşam nasıl olduysa elimdeki poşeti orada unutmuştum. Poşetin içinde kitaplar vardı. Kitapları fırında unuttuğumu hatırlamam birkaç günümü almıştı. Belki atmamıştır umuduyla fırına gittiğimde, poşeti tezgahın altından çıkarıp vermişti. O günden beri bir yakınlık duyuyorum fırıncıya.

Ona da sormuştum Meclis’teki Anayasa değişikliği oylamasını, başkanlık sistemini. Ne resmi ne de gayri resmi, ne düşündüğünü söylememişti. “Her şey güzel olsun, kavga dövüş olmasın” demekle yetinmişti.

Çörekotunun kokusuna korkunun karıştığını hissetmemek mümkün değildi. Adam tanımadığı biriyle böyle hassas bir zamanda, hassas bir konuda konuşmaya çekiniyordu.

BEDRİ KORAMAN'IN KARİKATÜRÜ

Başkanlık konusunda görüşlerini Bedri Koraman’ın bir karikatürünü hatırlatarak açıklıyor taksi şoförü. Karikatürü hatırlamıyorum, dediğine göre bütün Türkiye’deki milyonları ve onları yöneten bir adamı çizen Koraman, “Dünyanın en büyük çiftliği” diye yazmış. “80 milyon insana üzülüyorum” diyor şoför. “Dünyanın en güzel topraklarında yaşıyoruz, ama huzurumuz yok. Bak, her yerde polis var. Bir yerde bu kadar çok polis varsa, o yerde huzur yoktur, demokrasi, barış yoktur.”

Taksici dolaylı anlatıyor her şeyi. Gazetecilik zor iş, net cevap almak istiyorsun. Maçın oynanacağı Şilbe Stadına da vardık sayılır. “Başkanlık için bir şey demedin” diye ısrar ediyorum. O ana kadar konuşurken gözlerini yoldan hiç ayırmamıştı. Soruyu duyunca dönüp bana baktı.

“150 gazeteci hapiste dedin, değil mi?” diye sordu. “Evet” dedim. “Başkanlık olursa daha çok olacak” dedi. Moralim bozuldu, “Ağzını hayra aç yahu” dedim. “Sordun, söyledim” diye karşılık verdi. Gülmüyordu ama. Ben de gülmedim.

KIZI FETÖ'DEN AÇIĞA ALINSA DA BAŞKANLIĞI SAVUNUYOR

Oturduğum mahalledeki tulumba ve halka tatlısı satıcısını  hatırladım. Dün gece konuşmuştum onunla. Adam başkanlık sistemine ihtiyaç olduğunu savunuyordu. “Çift başlılık olmaz” demişti. Daha ileri giderek, “Bize elinde tokmak olan biri lazım, başını kaldıranın başına vuracak biri” demişti. Laf arasında hemşire olan kızından söz etmişti. Dediğine göre kızı FETÖ’den açığa alınmıştı. Buna bile bir itirazı yoktu. “Benim kızımın FETÖ ile bir ilgisi yok, işine geri dönecek inşallah” diyerek teselli ediyordu kendisini.

Taksi şoförü haklı olabilirdi. Eli tokmaklı başkan, dışarıda gazeteci bırakmayabilirdi.

MAÇ BİLE UNUTTURMADI SİYASİ GÜNDEMİ

Tribündeki yerimi aldığımda maçın başlama düdüğü çalmıştı. Amedspor’u biraz dağınık ve uyumsuz gördüm. Yeni teknik direktör ve futbolcuların uyum sağlaması biraz zaman alabilir tabi.

Deniz Naki’nin dört maçlık cezası bitmişti. Devre arasında sahaya çıktı, ısınmak için. Ama 'Ben û Sen tribünü' rahat bırakmadı onu. 15 dakika boyunca ısınmak yerine, seyircilerin telefonlarıyla selfie çekti. Deniz Naki ikinci yarıda oyuna girdi. Top ne zaman ayağına gelse, tribünleri ayağa kaldırmayı başardı. İki güzel asist yaptı ve bir de çok güzel gol attı. Merak edenler için maçın skorunu da yazayım: Amedspor iki defa öne geçmesine rağmen, maçın uzatma dakikalarında yediği golle, sahadan beraberlikle ayrıldı.

Maçı izlerken arada 'eli tokmaklı başkan'ı ve siyasi gündemi düşünüp canımı sıktım. Bir de karar aldım, bir daha Amedspor maçına gidersem, Ben û Sen tribünü için bilet alacağım. Taraftarlığın ve tezahüratın hakkını veriyorlar çünkü.