İyi ki doğdun Lisa!

Bugün, HDP’nin 5 Haziran 2015 Diyarbakır mitingini hedef alan bombalı saldırıda iki bacağını kaybeden Lisa Çalan’ın doğum günü.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Güzeller güzeli deli fişek Lisa’ya bir doğum günü sürprizi olsun istemiştim bu söyleşi. Ama nerede! Daha konuşmaya başlar başlamaz 12 Ocak’ta 29 yaşına gireceğini, doğum tarihinin nüfus cüzdanında 1986 yazdığını ama asıl tarihin 1988 olduğunu anlattı. Bana da kuru kuru ‘doğum günün kutlu olsun’ demek kaldı. Ah Lisa, hep öndesin! Harika gülüşün ve insanı sarıp sarmalayan heyecanınla sürprizlerin bile önüne geçmeyi çok iyi beceriyorsun.

İyi ki doğdun Lisa. Sen çok yaşa e mi!

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Aram Tigran Kent Konservatuarı’nda sinema eğitimi görmüş, filmleri festivallerde izleyiciyle buluşmuş Lisa Çalan yeni filmler çekmenin hayalini kurarken 5 Haziran 2015 tarihindeki HDP Diyarbakır mitingini hedef alan bombalı saldırıda iki bacağını da kaybetti. Bu zorlu süreçte öyle güçlü, öyle cesurdu ki. “Barışa dair benim hâlâ umudum var” diyecek kadar yürekli Lisa’nın sesine kulak verin istedim. Bunu klasik bir söyleşi olarak değil birbirini geç tanıyan ama çok seven iki arkadaşın sohbeti olarak okuyun lütfen.

'BİZ BU ACILARI DA UNUTURUZ, YETER Kİ BARIŞ OLSUN!'

Lisa Çalan Lisa Çalan

Tam protezlerimi takıp yürüyeceğim derken bir ameliyat daha oldun ve dikişlerin henüz alınmadı bile. Şu an seni en çok düşündüren, üzen ne?

Bacaklarımdan bir ameliyat geçirdim. 10 gün sonra bir kulak ameliyatı olacağım. İnan, bunlara rağmen bu kadar kötü olay yaşanırken insan kendini düşünemiyor. Ülke yerle bir olmuş, kan gölüne dönmüş. Sadece kendimi düşünmek çok bencilce olur. Ben de bu yaşamın bir parçasıyım sonuçta. Sadece ben değil biz var benim için. Hep böyleydi.

Bu dördüncü ameliyattı değil mi? 

Evet ve ağır bir ameliyattı. Bacağımı tekrar kestiler. Beni yavaş yavaş, kese kese bitiriyorlar Özlem (kahkaha atıyor).

Bütün bunları yaşarken nasıl bu kadar güzel kahkaha atabiliyorsun? 

Bilmiyorum ki! İnsan kendini methedemiyor (gülüyor). Belki hiçbir zaman protez takıp yürüyemeyeceğim. Sen de şahitsin, elimden geleni yapıyorum ayağa kalkmak için, tekrar yaşama girmek, yaşama katkı sunmak için ve en çok da severek yaptığım işe dönmek için. Ancak hiçbir zaman protez kullanmayabilirim. Olabilir. Bitecek mi hayatım? Hayır. Tekerlekli sandalyede mücadelemi ederim ben de. Yaptığım her şeyi oturarak da yapabilirim.

Nereden alıyorsun bu gücü?

Cezaevinden çok fazla mektup alıyorum 1.5 yıldır. Benim sırf tekerlekli sandalyedeyim diye kendimi kapatmam en başta onlara çok büyük haksızlık olur. 20 yıldır cezaevinde, gençliği orada geçmiş o insanların umutları öyle diri ki! Hiç görmedikleri bir çiçeği tarifleri var, çiçeğin kokusunu duyuyorsun resmen. Onların umudu karşısında ben mutsuz olursam ayıp bana. Elimden geleni yapacağım, daha fazlasını da.

Birçok insan beni ayakta görmek istiyor, biliyorum. Bu süreçte bir sürü güzel insan vardı yanımda. Güzel dostlarım oldu. Yanımda olan herkesi tek tek kucaklamak istiyorum. O kahkahamın nedeni budur. Sırrı burada. Bunları yaşadım ama o kadar çok güzel insanla tanıştım ki! Belki hayatım boyunca tekerlekli sandalyede olacağım ama yaşamsal mücadeleme devam edeceğim. Yapmam gereken bir sürü şey var. Bize düşen rolleri iyi oynamak zorundayız. Hem bizim hem toplumun buna ihtiyacı var.

'KEŞKE BU ACILAR BULUŞTURMASAYDI BİZİ AMA HARİKA DOST OLDUK'

Beni, Günay (Karakuş)’ı, Cafer (Altun)’i, Gökhan (Yaralı)’ı, Güneş (Erzurumluoğlu)’i bu acılar buluşturdu. Günay, Cafer ve Gökhan, Ankara katliamında bir bacaklarını kaybettiler. Güneş, Suruç katliamında felç kaldı, tedavisi sürüyor. Keşke bizi bu acılar buluşturmasaydı ama böyle buluşmaktan da mutsuz değilim. İyi ki tanıdım onları. Güneş’in zorlu bir tedavisi var, İsviçre’de tedavi görmesi lazım ve ona ciddi bir para gerekiyor. Onun için ne yapabileceğimizi konuşuyoruz bir araya geldiğimizde. Onları benden daha iyi kimse anlayamaz. Tedavim bitince tekrar işime dönmek, film yapmak istiyorum. Benim gözüm neden bir kamera olmasın ki onlar için. Benim kameramdan öte başka bir kamera onları anlayamaz. Çünkü biz acımızı birbirimize bakarken bile hissediyoruz ve harika bir dostluk oluştu aramızda.

Almanya’da protez tedavisine başladın ve döndün, niye?

Ben yaklaşık 9 aydır protez tedavisi görüyorum. 5 ayımı Almanya’da geçirdim. Orada tedavinin çok uzun süreceğini söylediler. Tek başıma olmuyordu, bu yüzden Ankara’ya geldim. Burada çok iyi başladı, protezlerle tekrar yürümeye başladım ama sinir uçlarındaki problemlerden ve bacaktaki ödemden dolayı tekrar ameliyat olmam gerekti.

Kulakların da patlamada hasar gördüğü için mi ameliyat olacaksın?

Patlamanın şiddetinden iki kulak zarım da patladı. Kocaman iki delik var kulaklarımda. Doktor, 10 yıl içinde sağır olacaksın ama biz ameliyat yaparak bu süreyi uzatacağız dedi. Düşündüm, yarın yaşayıp yaşamayacağımız belli değil. 10 yıla kim öle kim kala, siz yapın ameliyatı dedim (gülüyor).

O patlamadan sonra güvenlikle ilgili bir paranoya yaşıyor musun?

Hem de nasıl! Çöp kutularının önünden, bir kamyonetin yanından geçmeye korkar hale geldim. Bunu kendimde fark ettiğimde çok ürktüm çünkü bu insanın dışarıdaki bütün yaşantısını sabote ediyor. Ben artık tekerlekli sandalyedeyim. Benim iki bacağım gitti de benim sandalyemi sürene de bir şey olursa diye düşünüyorum. 5 Haziran’dan bu güne kadar bir sürü patlama yaşandı. Herkesin durumu bu. İnsanlar korkarak yaşıyor.

Patlamanın olduğu miting alanına gittin mi?

Hiç gitmedim. Uzun bir süre de gidemeyeceğim.

Bacaklarını toprağa verdiğin mezara gittin mi? 

Oraya da gitmedim. İnşallah protezlerle gidip ‘Bak, benim daha güzel bacaklarım var’ diyeceğim.

Bu süreçte kendinle ilgili seni en çok şaşırtan ne oldu?

Patlamanın gerçekten ciddi olumsuzluklarını, travmalarını yaşadım ama şunu da gördüm, bir insan ne kadar direnebilir? Kendime çok şaşırdım. Hâlâ dayanabiliyorum. Ciddi fantom ağrısı tedavisi görüyorum ve bütün bunlara tahammül edebiliyorum.

'HER PATLAMADA O BARUT KOKUSUNU DUYUYORSUN'

Ardı arkası kesilmeyen bombalı saldırıların her biri seni nerelere götürüyor?

Ben her patlamada tekrar tekrar başa sarıyorum. Her patlamadan sonra o gece bir rüya görüyorum. Sürekli o travmanın tekrarı söz konusu. İyileşemiyorsun. Patlamalar, fiziksel iyileşmeyi de engelliyor. Ağrıyı daha yoğun hissediyorsun. O barut kokusunu duyuyorsun tekrar.

Bir kulağın hep Diyarbakır’da, evinde, oradaki dostlarında değil mi? 

Seçtiklerimizin ardından 31 arkadaşımı işten attılar son KHK ile Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nde. Seçilmişler cezaevlerindeler, belediyeye kayyum atanmış, insanlar yıllardır emek verdiği yerden ihraç ediliyor. Bütün bunlara rağmen dayanışmayla hâlâ çok güzel şeyler yapılıyor. Amed Film Festivali vardı. Kayyumdan sonra bütün salonlarımızı elimizden aldılar ama Ortadoğu Sinema Akademisi ve Cegerxwin Akademisi’ndeki arkadaşlar dayanışma sayesinde Diyarbakır’la eş zamanlı olarak Roma, Londra, Kıbrıs ve İstanbul’da film gösterimleri yapılmasını sağladılar. İhraç edilen tiyatrocu arkadaşlarımız da tiyatro yapmaya devam edecekler.

'YAPMAMIZ GEREKEN DAYANIŞMAYI DAHA DA GENİŞLETMEK'

lisa-calan-zafe-isaretiGeldiğimiz noktayı nasıl tarif ediyorsun?

Bugün bu yaşananlar… Barışı gerektiği kadar savunamadığımız için bu bedeli ödüyoruz. Barışı gerektiği gibi savunsaydık, ısrar etseydik, bugün bunları yaşamayacaktık. Şimdi yaşadıkları mağduriyeti kişiselleştirenler var. Bunlar bireysel hikâyeler değil bu bir kıyım. Kimini cezaevine atıyorlar, kimini öldürüyorlar, kimini de işsiz bırakıyorlar. Hepimizin elini taşın altına koyması gerekiyor. Yapmamız gereken, dayanışmayı daha da genişletmek. Halkla bütünleşerek bunları anlatmak lazım. Özellikle akademisyenler, sanatçılar bunu yapabilmeli. Bu süreci başka türlü atlatamayız. Zaten ağır bedeller ödüyoruz, daha da ağır bedeller öderiz.

'BABAM, ÇOCUKLARIM GÖRMESİN DERDİ 

BÖYLE GİDERSE BENİM ÇOCUĞUM DA GÖRECEK'

90’lı yıllarda Diyarbakır’da her iki evden birisi polis ablukası altındaydı. Benim çocukluğum da her gece polis baskınlarıyla geçti. O günlerde yaşananlar çok korkunçtu. Ablalarımın hepsi erkenden evlenmek zorunda kaldılar. Hep kendimi çok şanslı görürdüm. Ben erken evlenmek zorunda kalmadım derken büyük bir vahşet!.. Adlandırmak bile istemiyorum. Zulmün başka bir yönüyle yüzleştim. Babam, biz gördük çocuklarımız görmesin derdi. Ben de gördüm. Böyle giderse bir gün çocuğum olursa o da görecek.

'BARIŞ İSTEMEK SUÇ OLABİLİR Mİ?'

Diyarbakır’da barış sürecindeki o atmosferi unutamıyorum. Herkesin yüzü gülüyordu. Kent ışıl ışıldı. Sence tekrar Sülüklühan’da keyifle kahve içebilecek miyiz?

Barış sürecinde hepimiz çok mutluyduk. Her şey ne kadar hızlı değişti değil mi! Ama şunu da biliyoruz, yarın barış müzakeresi başlıyor denilse aynı atmosfere hemen dönülür. Ben buna inanıyorum.

90’lı yılları yaşamış insanların, barış sürecinde, o yaşadıklarını nasıl geri attıklarını gördük. Hafızadan silinir mi? Hayır ama geri atılır. Biz barış sürecinde hakikaten barışabildik birbirimizle. Çok güzeldi. Diyarbakır çok güzel olmuştu. Mekânlar açılmıştı. İnsanlar hanlarda oturmuş kahve içiyordu. O savaş atmosferi neredeyse silinmişti. Bu kadar zar zor gelinen bir noktanın bir yılda nasıl yıkıldığını da gördük.

Şu son 1.5 yılda öyle derin yaralar açıldı ki! Belki asla affedemeyeceğiz bu yaşananları ama yine de şunu hissediyorum, barışa hazır olduğumuzu biliyorum. Bu yaşananları bile geriye atabiliriz. Atmalıyız da. Yanı başımızda sevdiklerimiz öldü ama bunları geriye atmak zorundayız çünkü başka türlü yaşayamayız. Yeter ki barış olsun!

Barışı istemek suç olabilir mi? Toplumu neredeyse buna inandıracaklar. Barışı istemek suç değildir. Aksine barışın arkasında durmadığımız zaman nasıl bedeller ödeyeceğimizi gördük hep birlikte. Hepimize dokundu. Ben seninle tekrar Sülüklühan’da kahve içeceğime inanıyorum. Şu an oralar acı kokuyor ama… (sessizlik) O kahveyi orada içeceğiz ve barış istemekten vazgeçmeyeceğiz.