'AB etkisini kaybettiğinin farkında'

AB, Türkiye'yle üyelik müzakerelerini gerçekten askıya alır mı? Brüksel gelinen noktada kendinde de 'suç' arıyor mu? Tarafları ne bekliyor? 18 yıldır Brüksel'de AB-Türkiye ilişkilerinin nabzını tutan gazeteci Güven Özalp'e sorduk...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Avrupa Birliği, Türkiye'nin üyelik müzakerelerinin başladığı 2005'ten bu yana en sert eleştirileri içeren İlerleme Raporu'nu yayımladı. 15 Temmuz askeri darbe girişiminden bu yana ilişkilerde sürekli yükselen gerilim, HDP ve Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyonlar sonrası 'zirve yapmış' görünüyor. Brüksel'den basın özgürlüğü ve insan hakları konusunda gelen eleştirilere ve Ankara'dan verilen seri yanıtlara, son olarak AB'nin Türkiye'nin üyelik müzakerelerini askıya almayı görüşeceği iddiası eklendi.

Peki tüm bunlar ne anlama geliyor? Üyelik müzakereleri gerçekten askıya alınır mı? Önce Milliyet'in, ardından da Hürriyet'in Brüksel temsilcisi olarak 18 yıldır Türkiye-AB ilişkilerinin nabzını tutan gazeteci Güven Özalp anlattı.

'AÇIKLAMA YARIŞINDA AB DE GERİ KALMIYOR'

Türkiye'den AB'ye yönelik sert açıklamalar orada nasıl karşılanıyor?

Aslında AB’nin Türkiye’den gelen sert açıklamalara alışık olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yıllardır karşı karşıya kalınan bir durum olduğu için artık Brüksel hangi açıklamanın gerçekten ciddi, hangisinin iç politikaya yönelik olduğunu, hangisinin olumsuz sonuç doğuracağını, hangisine cevap verilmesi gerektiğini biliyor. Son dönemde yapılan açıklamalarla ilgili sorun, açıklamaların farklı kanallardan gelmesi ve aynı konuda olmasına karşın çoğu zaman birbirinden farklılaşan içeriklere sahip olması, farklı sinyaller içermesi. Buradan verilen tepkiler de Ankara’dan gelenlere göre şekilleniyor. AB Komisyonu, üye ülkeler ve Avrupa Parlamentosu’ndan verilen tepkiler de içerik, doz ve şekil olarak farklılaşıyor. Brüksel’de, şu sıralar Ankara’nın konuyu tırmandırma niyetinde olduğu görüşü öne çıkıyor. Dikkat ederseniz açıklama yarışında AB kanadı da son günlerde pek geri kalmıyor. Karşılıklı atışma döneminden geçildiği söylenebilir. Önemli olan bunun doğru dozda, doğru zamanda bırakılabilmesi. Taraflar bunu becerebilecek mi göreceğiz.

'ASKIYA ALMA KARARI ARALIK'TA ÇIKABİLİR'

AB'nin Türkiye'yle üyelik müzakerelerini askıya alacağına dair Wall Street Journal'da yayımlanan haber yalanlanmadı. 28 üyenin oy birliği sağlaması belki zor ama yalanlama gelmemesi ne anlatıyor?

Haberin yalanlanmasını gerektirecek bir durum yoktu. Haberdeki mesaj askıya almanın değerlendirileceği yönündeydi. Bu bilgi doğru çünkü AB dışişleri bakanları pazartesi günü yapacakları toplantıda hem Türkiye’deki durumu hem de ilişkilerin geleceğini ele alacak. Buna bir ilk değerlendirme olarak bakabiliriz. AB bakanları toplantı girişinde ve çıkışında tepkilerini ve görüşlerini yansıtan açıklamalar yapar ancak ilişkilerin geleceğine yönelik nihai nitelikte bir karar çıkmaz. Bu konudaki kararı aralık ayında göreceğiz. AB ülkeleri arasında Türkiye’de şu an yaşanan gelişmelere ilişkin bir konsensüsten bahsedebiliriz ama ilişkilerin geleceği konusunda görüşler birbirinden farklı olmayı sürdürüyor. Bu konudaki asıl sıkıntı Türkiye’nin müzakere sürecinin 2005’ten bu yana ilk kez kurumsal düzeyde tartışmaya açılmış olması.

'AB müzakereleri durdurma gündemiyle toplanacak''AB müzakereleri durdurma gündemiyle toplanacak'

'BU TÜR KARARLAR HEP GERİ TEPER'

AB'nin müzakere sürecini askıya alma yönünde olası bir kararını 'Türkiye'den kesin bir biçimde vazgeçme' olarak mı okumalıyız? Yoksa bu yönde olası bir karar, Ankara'yı demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları konularında daha olumlu bir yöne çekmeyi amaçlayacak olası 'ödüller' içerebilir mi?

Her şeyden önce Türkiye gibi bir ülke söz konusu olduğunda AB’nin radikal karar alması sanıldığı kadar kolay değil. Türkiye’nin AB’den vazgeçmesi kadar AB’nin Türkiye’den vazgeçmesi de zor. Bundan 10 yıl önce bu sorun gündeme gelmiş olsaydı AB daha kolay karar alabilirdi. Mevcut konjonktür AB açısından da sıkıntılı. Buna ek olarak “kesin vazgeçme” her iki taraf açısından da telafisi çok zor olan olumsuzluklar yaratır.

Askıya almanın ödüller içerip içermeyeceğine gelince… Askıya alma mekanizmasının kuralları gayet açık. Bu mekanizma 2005’te hazırlanan Müzakere Çerçeve Belgesi’nin 5’inci maddesinde düzenlenmiş durumda. Bu maddeye göre olası bir askı kararı için Türkiye’de, AB’nin temelini oluşturan özgürlük, demokrasi, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin ciddi ve sürekli olarak ihlal edildiğine kanaat getirilmesi gerekiyor. Bu durumda, Komisyon kendi inisiyatifiyle ya da üye devletlerin üçte birinin talebi üzerine müzakerelerin askıya alınmasını tavsiye eder ve müzakerelerin tekrar başlatılması için gerekli koşulları önerir. AB üyesi ülkelerden oluşan Konsey, Türkiye’yi de dinledikten sonra, nitelikli çoğunlukla, müzakerelerin askıya alınıp alınmamasını ve tekrar başlatılması için gerekli koşulları karara bağlar. Bu yönde bir kararın ödül içermesi beklenemez. Bu tür kararların Türkiye’de hep ters teptiği tecrübeyle sabit. Dolayısıyla AB’nin de adımını dikkatle atmasında fayda olacaktır aksi takdirde şu ankinden çok daha zor rayına oturtulabilecek bir durumla karşı karşıya kalınabilir.

'SAĞIRLAR DİYALOĞU'

Bu kriz sürecinden nasıl çıkılabileceğine dair AB'de bir projeksiyon/istek var mı?

Son dönemde AB’de kriz enflasyonu yaşanıyor. Türkiye’yle de ciddi düzeye ulaşan bir krizi mevcut krizlere ekleme konusunda herhangi bir istek yok. Bazı önemli konularda iki taraftaki frekanslar çoğu zaman tutmuyor. Mevcut ortamda sıkıntının odağında diyalog eksikliği var. Aslında diyalog var ama sağırlar diyaloğu kıvamında. Bunun aşılması gerekiyor. Tırmandırma iki tarafa da yaramıyor. AB-Türkiye ilişkisi büyük ölçüde ‘fişi çeken olmama’ yaklaşımı üzerine kurulu. Oturup açık şekilde sorunların tartışılması ve hem AB’nin hem de Türkiye’nin gerçekten ne istediğini açıkça ortaya koyması gerekiyor.

'AB ETKİSİNİ KAYBETTİĞİNİN FARKINDA'

AB'de Türkiye'ye dair 'pişmanlık' var mı? Askıya alma kararı çıksın çıkmasın, söz gelimi, 'işler bu noktaya gelmeden önce havuç-sopa dengesini daha farklı kullanabilirdik' diye düşünenler var mı?

Süreçte hem Brüksel’in hem Ankara’nın ciddi hataları oldu, hâlâ da bu yanlışlardan bazıları sürdürülüyor. AB de Türkiye de zaman zaman oyunu kurallarına göre oynamadı. Bu da doğal olarak sıkıntı yaratıyor. AB-Türkiye arasında güvensizliğin, ortak olmaktan çok hasım oma duygusunun, istekten çok bıkkınlığın hakim olduğu bir hava hâkim. İşlerin bu noktaya gelmesi ne tek başına Türkiye’nin ne de tek başına AB’nin eseri. Ortak bir eser söz konusu. Sonuçta bu pişman olunacak ya da olunmayacak bir süreç değil. Kurallara ve siyasi iradeye dayalı bir süreç söz konusu. AB açısından sorun Türkiye üzerindeki bütün etkisini kaybetmiş olması. Etki kaybedildikçe sorunlar da büyüyor. Bunun farkındalar.

'TÜRKİYE DAHA ZARARLI ÇIKAR'

Türkiye'den vazgeçmek AB'yi nasıl etkiler?

Türkiye, AB açısından önemli bir ortak. Gerek stratejik açıdan gerekse bölgesinin en önemli ülkesi olması açısından kaybedilmesi tercih edilmeyecek bir ülke. AB ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkiler de ortada. Bütün bunlara ek olarak mülteci sorunu da AB karşısında Türkiye’nin elini güçlendiren bir ortam yarattı. Bu unsurlar dikkate alındığında AB’nin vazgeçmesi kendisi açısından sorunlu olacaktır. Eğer toptan bir vazgeçmeden bahsediyorsak AB, bazı ülkelerinden Türkiye’den daha kolay vazgeçebilir. Madalyonun diğer yüzünü de unutmamak gerekiyor. Türkiye olası bir vazgeçmeden AB’ye oranla çok daha zararlı çıkar.