İşleri kolaylaştıranlar, zorlaştıranlar

Allah Amerika, Avrupa ve İsrail’in belasını verince, biz kalanlardaki Müslümanları toplayıp, “Akıllı olun,” diyeceğiz ve bütün binaları bıçakla fethedeceğiz.... Gibi hayal ettim başlangıç olarak.

Google Haberlere Abone ol

Bazen işler ne kolay, ne hızlı yürüyor. Ankara’da bıçakla İsrail Büyükelçiliği’ni fethetmeye çalışan saldırgan bacağından vurulup yakalanır yakalanmaz valilik adamın herhangi bir terör örgütüyle bağının olmadığını açıkladı.

Oysa aynı sırada, memleketin tecrübeli, doğru dürüst gazetecilerinin çeşitli terör örgütleri ve darbeler ve komplolar ve bölücülük ve halkı kışkırtma ve şiddeti övme faaliyetleri ile bağlantılarının ortaya çıkarılabilmesi için yoğun gayret sarf edilmekteydi. Erdem Gül hangi yabancı istihbarat örgütünün denetimindeki hangi terör örgütünün talimatıyla Cumhuriyet’te MİT TIR’ları haberi yapmıştı? Yayımlanmamış kitapla hükümet devirmeye girişerek bir ilke imza atan Ahmet Şık emri nereden almıştı? Hasan Cemal ülkeyi tam olarak neresinden bölmeye çalışmaktaydı? Ahmet ve Mehmet Altan subliminal işlerini Batılı gizli servislerden mi öğrenmişlerdi yoksa Hindistan-Uzakdoğu tarzı bir bilinçaltı faaliyet türünü mü yürütmüşlerdi? Kimbilir belki de geniş bir yoga hocaları ağı aracılığıyla bir dolarlara yazılmış mesajları yaymışlardı! Devlet bu yoğun mesaiyle kendini ve kendisiyle birlikte vatanı, bir de ayrıca mecburen milleti korumaya çabalıyordu.

Sonuncusunun sebebi, vatanın milletsiz olamayacağıdır. Bu durumda devlet görevlilerinin maaşları ödenemez, bizi yönetenler en lüks zırhlı arabanın en yeni modeliyle gezinemez, yurtdışı seyahatlerinde en pahalı otellerde kalamazlar. Ayrıca Suriye’ye sokulan ÖSO’culara silah-cephane temin edilemez, tanklar yolda kalır. Şırnak’ı neyle yıkacaksın? İş makinesine benzin lazım şu bu… Milletsiz olamayan ve bu yüzden bir sürü lüzumsuz harcama gerektiren vatan da devlet için elzemdir -yoksa devleti neyin üzerine kuracaksın?-, dolayısıyla bu da bir sürü lüzumsuz iş ve masraf demektir. Yok etrafına duvar ör, yok bilmemne.

Devlete ve onun varlığı için gerekli vatan-millete aslında yazarlar, gazeteciler lazım değildir. Bunlar olsa olsa bir toplumun hayat kalitesini artırır, ufkunu genişletir, saygınlığını yükseltir. Toplum da ne? Millet bile değil. Yazardı, gazeteciydi, akademisyendi, bu tayfa devlete sadece problem çıkartır.

Sıkıntı yaratırlar sıkıntı! Kafa tokuşturan devlet görevlileri şöyle gönül rahatlığıyla, “Sıkıntı yok, sıkıntı yok,” diyemezler bunların türlü işleri yüzünden.

Çünkü bir defa bunlar kendi başlarına davranırlar. Kafalarına göre takılırlar. Artizlik yaparlar. Devlet bunun böyle olmadığından emindir de, bunların teşkilat bağları, emir aldıkları yabancı odaklar falan kolay kolay saptanamaz.

Saptamaya kalktığında, vatan söz konusuysa milletin önemli kısmı dahil her şeyi teferruat gören fedakâr devlet görevlileri içinden çıkılmaz hallere düşüyorlar: Adam komünist ve fakat CIA’den, Pentagon’dan emir alıyor; ateist-anarşist, mazallah, ve fakat Pennsylvania’daki anti-komünist vaizin gözünün içine bakıyor; eline silah almamış ve fakat şiddet eylemcisi; adam güya hayatını darbelere ve askerî vesayete karşı mücadeleyle geçirmiş ve fakat darbe yapmaya kalkıyor; casusluk bunlarda, bölücülük bunlarda, subliminallik, fitne-fesat bunlarda. Hizaya geçmiyorlar, tekmil vermiyorlar. İşte, en fenası, artizlik bunlarda!

Bu yüzden, örgütsel aidiyetleri kolayca belirlenemiyor, acayip acayip suçlamalar icat etmek gerekiyor… İşte, zorluk oluyor, sıkıntı çıkıyor. Hele nüfus kağıtlarının doğumyeri hanesinde Diyarbakır, Tunceli falan yazmıyorsa, sıkıntı büyüyor. Yazıyorsa zaten atış baştan serbest, o kadar mesele olmuyor.

Oysa büyükelçilik müteşebbis-fatihi hiç böyle sorunlar yaratmıyor. Adam bir defa, sayısız akademisyen, yazar-çizer, entelektüel, fikir ve kültürel iktidar mücahidini de kapsayan geniş bir iktidar çevresinin dünya görüşünü, siyaset felsefesini ve hattâ ruh halini ve hattâ hattâ somut politika önerisini ustaca damıtıp tek cümlede ifade etmeyi başarmış: “ALLAH israilin , amerikanın ve avrupanın belasını versin amin.” (Azıcık imlâ hatası yapmış, ama bunları ne doktorlar mühendisler yapmıyor; lafı edilmez.)

Dolayısıyla, valiliğin hemen çıkıp “örgüt bağı yoktur” açıklaması yapması mümkün oluyor. Oysa bizim gazetecilerin, yazarların ne halt yediği asla böyle kolayca saptanamıyor. Bu yüzden, Kürt muhabirlerden başlayıp yarım asırlık gazetecilere uzanan, artık her an herkesi kapsayabilecek genişlik, uzunluk ve derinlikte bir yelpazede herkesin her an her şekilde başına iş gelebileceği hepimize izah edilmeye çalışılıyor. Polisin, savcıların, yargıçların son zamandaki gayretinin sebebi budur. Devlete vatan ve milletin lazım oluşu, gazetecilerin yazarlarınsa lazım olmayışı sebebiyledir bu fedakârâne didinme. Bir nevi temizlenme-arınma yani. Allah’ın lütfu ve bağlı gelişmeler…

Sonra işte, Allah Amerika, Avrupa ve İsrail’in belasını verince, biz kalanlardaki Müslümanları toplayıp, “Akıllı olun,” diyeceğiz ve bütün binaları bıçakla fethedeceğiz. Gibi yani. Böyle bir şey hayal ettim başlangıç olarak.

(NOT: Ben bu satırları yazarken, gazetecilerin sorgularında, duruşmalarında kayda değer bir gelişme olmamıştı.)