OHAL'de barış aranıyor

Kürt sorununun demokratik bir zeminde tartışılması için Diyarbakır'da önce akademisyenler, kurum temsilcileri ve iş insanları çağrıda bulundu. Dün de Kürt siyasetçilerin Öcalan ile yüz yüze görüşülebilmesi için eylem kararı açıklandı.

Google Haberlere Abone ol

Vecdi Erbay [email protected]

DİYARBAKIR - 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde Türkiye, barışa ulaşılması için yeni girişimlere sahne oluyor. 23 Ağustos günü 61 aydın, kurum temsilcisi, akademisyen, avukat ve iş insanlarının da aralarında bulunduğu 61 kişi, ortak bir basın açıklaması yaparak PKK’nin 'şiddet yöntemlerinden vazgeçmesi ve eylemlerine son vermesi’ çağrısında bulundu. Açıklamada, 15 Temmuz darbe girişiminin bir fırsat olarak görülmesi gerektiği belirtilerek iktidara da çağrı yapıldı: “Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Başbakan'ı, muhalefet liderlerini, Meclis'i ve sorumluluk sahibi her kişi ve kurumu Kürt meselesinin çözümü için diyalog ve işbirliğini ilerletecek adımlar atmaya davet ediyoruz.”

Ancak bu çağrı, önce Gaziantep katliamının, ardından Türkiye’nin Cerablus’a girmesinin gölgesinde kaldı. Çağrı sahiplerinin Kürt meselesinin siyasi platformda tartışılması talebi yeterince yer bulamadı.

DTK, HDP, DBP, KJA, belediye başkanları ve belediye meclis üyelerinin dün Diyarbakır’da yaptığı ortak açıklama ise daha 'keskin' bir içeriğe sahipti. Kürt siyasetçiler açıklama yapmakla yetinmeyeceklerini, PKK lider Abdullah Öcalan ile görüşme sağlanmadığı takdirde, 50 arkadaşlarının 5 Eylül’de gönüllü olarak süresiz-dönüşümsüz açlık grevine başlayacağını da duyurdular. İsimleri deklare edilmediyse de, açlık grevine milletvekili, belediye başkanları ve kamuoyunda tanınan partililerin katılması bekleniyor.

'SORUNU ÖCALAN ÇÖZER'

DTK Eşbaşkanı Hatip Dicle’nin okuduğu açıklamanın ardından, açıklamayı dinlemek için DTK’nin önünde toplanan insanlarla ve İmralı Heyeti’nde yer alan Ceylan Bağrıyanık ile görüşme fırsatı bulduk.

DTK önündeki meydanda toplanıp açlık grevi kararını alkışlarla destekleyenler, siyasetçilerin aktif rol almasını olumlu bulduklarını söylediler. Soyadının yazılmasını istemeyen Mahmut, konuyla ilgili şunları söyledi: “Siyasetçilerin böyle bir karar alması çok önemli. Kürt halkının talepleri en üst düzeyde ve en etkili mücadele biçimiyle dile getirilmeli. Yoksa kimse sesimizi duymuyor.”

Canan Bağrıyanık’a, “Neden tek gündem maddesi vardı?” diye sordum, şöyle yanıtladı: “Çünkü sorunların çözümü sayın Öcalan’da. Silahların susmasını da çözüm sürecinin yeniden başlamasını da o sağlayabilir. Bu nedenle öncelikli ve tek gündemimiz sayın Öcalan’ın sağlık durumu hakkında bilgi almak ve onun yakınlarıyla, avukatlarıyla, başka heyetlerle görüşmesini sağlamaktır.”

'İki tarafa da' çağrı yapanlar ne diyor?

Şiddetin son bulması ve sivil siyasetin önünün açılması için ortak açıklama yapan 61 kişi arasında yer alan Filiz Bedirhanoğlu, Mehmet Emin Aktar ve Zozan Özgökçe ile de konuştuk. İmzaladıkları çağrı metninin nasıl bir ihtiyaçtan doğduğunu ve Hatip Dicle’nin okuduğu metin hakkındaki düşüncelerini sorduk.

Mehmet Emin Aktar taraflara çağrı metni hazırlama fikrinin kendisinden çıktığını ve metne son halini verdiğini vurgulayarak şunları söyledi: “İmzaladığımız metin bir uzlaşma metniydi. Demokratik bir tartışma zemininin oluşturulmasına katkı sunmak istedik. Kürt sorunu şiddetle çözülmedi, bundan sonra da şiddetle çözülmez. Şiddet, birlikte yaşama olanağından, demokrasiden, tartışarak çözüm üretme şansından uzaklaştırıyor bizi. Buna dikkat çekmek ve sorumluluk almak istedik. Devlete, hükümete yönelik eleştiriyi yetersiz bulanlar oldu. Oysa hükümetin ve muhalefet partilerinin atması gereken adımları da söyledik. PKK’nin şiddet eylemlerini onaylamadığımızı da söyledik. Bir bütün olarak şiddeti ret ettiğimizi ifade ettik.”

Mehmet Emin Aktar, Kürt siyasetçilerinin dün dile getirdiği Öcalan’la bir an önce görüşme talebi ve aksi durumda başlatacakları açlık grevi hakkında ise şunları söyledi: “Doğrusu iyi izleyemedim bu konuyu. Ancak Öcalan’a tecritin barış getirmeyeceğini biliyoruz."

'EN UMUTSUZ DÖNEM'

Van Kadın Derneği Başkanı (VAKAD) Zozan Özgökçe, yıllardır bir savaşın içinde olduklarını ve onlarca benzer çağrıda bulunduklarını hatırlatarak, sadece 61 kişinin bir araya gelmesinin üzücü olduğunu söyledi. Özgökçe, darbe girişiminden sonra OHAL’in ilan edilmiş olmasının da bunda etkili olduğuna değinerek, “Daha önce benzer çağrılar olduğunda çok kalabalık olabiliyorduk. Ancak şimdi evler basılıyor, insanlar gözaltına alınıyor, insan hakları ihlalleri artış gösteriyor. Böyle bir ortamda insanların kendini koruma isteği anlaşılır bir şey, ama savaşın bitmesi içinde bir şey yapmak gerekiyor” dedi.

Açıkladıkları metnin 'içeriğini zayıf bulduğunu' da söyleyen Özgökçe, devletin Kürt sorununu şiddetle çözme gayreti içinde olduğunu savundu. Özgökçe, devletin bu anlayışının eleştirilmesi gerektiğini ifade etti.

Zozan Özgökçe, Hatip Dicle’nin okuduğu metin hakkında ise şunları söyledi: “İnsan haklarını savunan bir aktivist olduğum için, insan bedenine zarar veren eylemlere karşıyım elbette. Süresiz-dönüşümsüz açlık grevlerinin ne gibi tahribatlara neden olabileceğini biliyoruz. Ancak öyle görünüyor ki Kürt siyasetçiler bu yola çaresizlik nedeniyle başvurmak zorunda kaldılar. Meclis’te çalışmalarının bile önüne geçiliyor. Yine de daha kitlesel, daha etkili eylem biçimlerinin denenmesi gerektiğini düşünüyorum.”

‘UMARIM YARARI OLUR’

61 imzacı arasında yer alan Filiz Bedirhanoğlu, “2013 Newroz’unda ‘silahlar sussun, siyaset konuşsun’ çağrısıyla başlayan çözüm süreci toplumsal, sosyal ve ekonomik olarak büyük bir rahatlamaya neden olmuştu” hatırlatmasında bulunarak şöyle devam etti: “Çözüm sürecinin bitmesiyle yaşanan çatışmalar ve ardından son dönemde yoğunlaşan bombalama eylemleri, demokratik siyaset alanını giderek daraltıyor, yaşanan ölümler, yıkımlar toplumu derinden sarsıyor. Tek yol demokratik siyaset alanlarının genişletilmesi, toplumsal uzlaşının sağlanması için barışın yeniden tesis edilmesidir. Bunun için de başta Cumhurbaşkanı, Başbakan, muhalefet partileri, Meclis, sorumluluk sahibi her kişi ve kurum, Kürt meselesinin çözümü için elini taşın altına koymalı; PKK şiddet yöntemlerini terk etmeli, diyalog kanalları yeniden oluşturulmalıdır.”

Filiz Bedirhanoğlu dün yapılan açıklama hakkındaki düşüncelerini de paylaştı: “DBP, DTK, HDP, KJA’nın yaptıkları ortak çağrıyla, 5 Eylül’de 50 Kürt siyasetçinin dönüşümsüz-süresiz açlık grevine başlayacağı duyuruldu. Ben insan bedenine ve sağlığına yönelik eylemlerin bir yöntem olarak kullanılmasını doğru bulmuyorum. Ama çözüm sürecinin yeniden başlaması için Öcalan’ın yeniden rol alması gerekiyor. Öcalan’ın çözüm için yeniden devreye girmesini amaçlayan açlık grevi, yani Kürt siyasetçilerin bu yönteme başvurması bu nedenle önemlidir. Açıklamadan bir ateşkes çağrısının çıkmasını bekliyordum ancak açlık grevi gündeme geldi. Umarım yararı olur.”

Öcalan 'barış' için neden önemli?

Diyarbakır’da ve aslında bütün bölgede, özellikle darbe girişiminden sonra PKK lideri Abdullah Öcalan’ın sağlığı merak ve endişe konusu. Sokakta ve siyasi çevrelerde konuşulan konuların başında Öcalan’ın koşulları ve darbe girişiminden nasıl etkilendiği konuşuluyor. Hükümet yetkililerinin Öcalan’ın durumuyla ilgili yaptığı açıklama ise tatmin edici bulunmuyor. Hatip Dicle’nin okuduğu metinde ifade edildiği gibi 510 gündür ne ailesi, ne avukatları ne de başka bir heyet görüşmedi Öcalan’la. Metinde, Kürt halkının bu ağır tecrit koşullarını kabul etmeyeceği bu nedenle vurgulanıyor.

Siyasal gelişmelerle ilgili düşünceleri merak edilen Öcalan, ayrıca olası bir barış sürecinin önünü açabilecek en önemli aktör olarak kabul ediliyor. Bu durumun farkında olan sokaktaki insanlar, siyasetçilerin açlık grevi eyleminin sonuç vermesini umut ediyor… (DUVAR)