Savcı ve hakimler açığa alındı: KCK davası ne olacak?

Darbe girişimi ardından başlatılan soruşturmalar kapsamında görevden alınan hakim ve savcılar arasında 14 Nisan 2009 tarihinde başlatılan KCK davalarına bakanlar da bulunuyor.

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - Darbe girişiminin ardından başlatılan soruşturmalarda çok sayıda devlet görevlisi tutuklandı ya da bulundukları görevlerden alındılar. Soruşturmanın yargı kısmında en çok merak edilen, kamuoyunda KCK davası olarak bilinen davanın hakim ve savcılarının durumuydu. Çünkü birçok ilde dalga halinde KCK operasyonları gerçekleştirilmiş, aralarında siyasetçi, hukukçu ve basın mensuplarının da bulunduğu 10 bin civarında insan tutuklanarak yıllarca hapis yatmak zorunda bırakılmışlardı.

Darbe girişiminden sonra, 205 Kürt siyasetçinin yargılandığı KCK İstanbul ana davası iddianamesini hazırlayan savcı Adnan Çimen; PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlarının yargılandığı KCK avukatlar davasında soruşturmayı yürüten İsmail Tandoğan; 46 Kürt gazetecinin yargılandığı KCK basın davasında soruşturmayı yürüten Bilal Bayraktar ve yargılamanın yapıldığı Özel Yetkili İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi üye hâkimleri Alparslan Uz, Kazım Kahyaoğlu ile duruşma savcısı İsmail Işık hakkında soruşturma açıldı.

Diyarbakır KCK davasının savcı ve hakimlerinin darbe sonrası akıbetlerini Avukat Cihan Aydın ile KCK mağdurlarından avukat ve insan hakları savunucusu Muharrem Erbey ile konuştuk.

Av. Cihan Aydın Av. Cihan Aydın

'GÜLEN’İN ETKİSİ'

Diyarbakır’daki KCK davasının müdahil avukatlarından Cihan Aydın, dava süresince karşılaştıkları hukuksuzlukları ve Fetullah Gülen’in mahkeme üstündeki etkisinden şöyle söz ediyor. “10 bin civarında insan tutuklanmıştı ve dosyada gizlilik kararı olduğu için 18 ay boyunca müvekkillerimizin neyle suçlandığını öğrenemedik.  Bu durum başlı başına hukuksuz bir duruma işaret ediyordu. Duruşmalar başladı ve bu sırada Kürtçe ifade verme krizi de çıktı. Müvekkillerimiz Kürtçe savunma yapmak istedi ve mahkeme bunu kabul etmedi. FETÖ’nün çatı iddianamesine bakarken şöyle bir anekdota rastladım. Fetullah Gülen, ‘Bunlar çok sinsi bir harekettir, Kürtçe savunma istiyorlar, bunu elde ederlerse başka şey de isterler” diyor. Onun bu açıklamasının mahkeme üzerinde etkili olduğunu düşünüyorduk, darbe girişiminden sonra buna kuşkumuz kalmadı.”

'MAHKEME HİÇBİR TALEBİ KABUL ETMEDİ'

Mahkemenin hem avukatlara hem de müvekkillere karşı katı bir tutum içinde olduğunu söyleyen Cihan Aydın, hukuka aykırı diye nitelendirdiği bazı davranışları şöyle sıraladı: “Anadilinde savunma krizini aşmak için şöyle bir öneride bulunmuştuk. Müvekkillerimizin belirleyeceği birkaç kişi Kürtçe bir savunma yapacak, daha sonra mahkeme soruşturmasına Türkçe yanıt vereceklerdi. Ancak mahkeme bu öneriyi ret etti ve Kürtçe savunma krizi çıktı. Anadilinde savunma konusunda Baskın Oran’dan mütalaa hazırlamasını rica etmiştik, ki bu yasal bir haktır. Baskın Hoca Diyarbakır’a kadar geldi. Ancak bütün ısrarlarımıza rağmen mahkeme Baskın Hoca’nın savunma yapmasına izin vermedi. Müvekkillerimizin uydurulmuş delillerle tutuklu yargılanması başka bir krizdi. Makul tutukluluk süresi aşılmasına ve uyarılarımıza rağmen mahkeme tutukluluk halinin devamına karar verdi. Müvekkillerimizden bazıları, ki bunların arasında mazbatası elinden alınan Hatip Dicle de vardı, cezaevinde milletvekili seçildiler. Hatırlanacaktır, örneğin Mustafa Balbay da cezaevinde milletvekili seçilmiş ve Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla serbest bırakılmıştı. Diyarbakır’daki mahkeme buna bile direndi. Bu saydıklarım ilk aklıma gelen önemli başlıklar. Daha pek çok haksız uygulamayla karşılaştık.”

Av. Muharrem Erbey Av. Muharrem Erbey

'ERGENEKON VE BALYOZ DAVALARI EMSALDİR'

KCK operasyonlarında Fethullah Gülen’in yönlendirmesiyle gerçekleştiğine artık kuşkularının kalmadığını söyleyen Cihan Aydın, davaya bakan savcı ve hakimlerin darbeden sonraki pozisyonlarını açıklayarak gerekçelendiriyor. “Davaya bakan, soruşturmayı yürüten bütün hakim ve savcılar hakkında gözaltı kararı olduğunu biliyoruz. Bazıları denetimli serbestlik kararıyla serbest kaldı. Ama tümünün açığa alındığını biliyoruz. 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı müvekkillerimizin tahliyesini talep ettiğimizde, “Bunları serbest kalırsa dağa çıkabilirler” diyerek ciddiyeti olmayan bir gerekçeyle kabul etmemişti. Şimdi o da FETÖ soruşturması kapsamında açığa alındı.”

Cihan Aydın, yargının tek başına böyle bir operasyonu yönetemeyeceğine inanıyor. “Polis ve yargı soruşturmayı yönetiyordu, ama Cemaat’le ilişkileri iyi olan hükümetin de buna rızası vardı” diyen Aydın’a göre KCK davası, o dönem ilişkileri iyi olan Gülen Cemaati ile Hükümetin ortak operasyonuydu.

Darbe girişiminden sonra KCK davasına bakan bütün hakim ve savcılar soruşturmaya konu olduysa, bundan sonra nasıl bir gelişme olabilir? Cihan Aydın Ergenekon ve Balyoz davalarını hatırlatarak yanıtlıyor:  “KCK davası, şimdi terör örgütü olarak adlandırılan bir yapının operasyonuydu. Bu örgütün yaptığı soruşturmanın hukuka uygun olduğunu düşünmek abesle iştigal olur. Hukuken, vicdanen, ahlaken bir yere koyamadığımız bir davadır bu. Bilindiği gibi Ergenekon ve Balyoz davaları, ‘Cemaat’in kumpasıdır’ denilerek düştü. Dolayısıyla 21 Eylül’de yapılacak duruşmada KCK davasının da düşmesini ya da beraat kararının çıkmasını bekliyoruz.”

'YÜZ BENZERLİĞİNDEN 3 YIL HAPİS'

Avukat Muharrem Erbey KCK operasyonuyla tutuklandığında İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi Başkanı görevini yürütüyordu. Ona göre hukukla bağdaşmayan gerekçelerle tutuklanmış ve 4 buçuk yıl hapis yatmıştı. Sadece kendisi değil birçok kişi hiçbir delil olmadan tutuklanmıştı. “Örneğin” diyor Erbey, “Bir arkadaşımız isim benzerliğinden değil, yüz benzerliğinden 3 yıl hapis yattı.”

Erbey, operasyonun siyasi olduğuna inanıyor, “Kürt siyasetinin önünü almak istiyorlardı. Bu nedenle Kürt siyaseti içinde öne çıkmış herkesi tutukladılar. Bu şekilde Kürt siyasetini bitireceklerini, Kürt halkını sindirebileceklerini düşündüler."

'SEDYE İLE DURUŞMAYA ÇIKTI'

Muharrem Erbey, mahkeme heyetinin arkasına aldığı güç nedeniyle kendinden emin bir şekilde her taleplerini ret ettiğini hatırlatarak, hem tutuklulara hem de onların avukatlarına zalimane bir tutum sergilediklerine değindi.

Erbey, duruşmalardan birinin bel fıtığının kötüleştiği bir döneme denk geldiğini söyleyerek, o duruşmayı şöyle anlattı. “Belim çok kötüydü, kıpırdayacak durumda değildim. Bu nedenle duruşmaya gidemedim. Ama hakim, ‘alıp getirin’ diye talimat vermiş. Rahatsızlığıma tanıklık eden hapishane personeli de şaşırmıştı bu duruma, ama talimat kesindi. Duruşmaya sedyeyle çıkmak zorunda kaldım. Avukatların ‘neden getirttiniz’ sorusuna da hiçbir şey yokmuş gibi lakayt cevap verdi. Bu tutum mahkemenin düşmanca davrandığını gösteriyor.”

Davalarına bakan hakim ve savcıların darbe girişiminden sonra "Fethullahçı terör örgütü üyeliği" gerekçesiyle gözaltına alındığını, açığa alındığını hatırlatan Muharrem Erbey, "daha önce de söyledim, bunlar askeri hakim ve savcılardan bile daha zalim davrandılar" diyerek tepkisini gösterdi.

Bundan sonraki süreci de değerlendiren Muharrem Erbey, şunları söyledi: "Bizi yargılayan hakim ve savcılar, terör örgütü mensubu oldukları gerekçesiyle açığa alındı. Balyoz ve Ergenekon davaları da bu örgütlenmenin kumpası olduğu gerekçesiyle düşmüştü. Dolayısıyla KCK davasının da düşmesi gerekiyor. Ama Türkiye’de yargı hep siyasi gücün yanında yer aldı. 21 Eylül’de mahkeme ne karar verecek, hep birlikte göreceğiz." (DUVAR)