Göksenin’den Women’s Blues albümü: Her şarkı farklı bir kadın hikâyesi

Göksenin, “Blues söylemek, her ne kadar BB King’in deyimiyle hüzünlüyken sizi artık hüzünlü olmayan bir ruh haline taşısa da blues’un annesi Ma Rainey’e göre de daha iyi hissetmek için değil hayatı anlamak için başvurduğunuz bir yol” diyor ve yeni albümüyle sizi kadınların blues’unu keşfetmeye davet ediyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Göksenin’in “Women’s Blues” isimli albümü bu ay dijital müzik platformlarında yerini aldı. Kadınlar tarafından yazılmış ve yorumlanmış blues şarkıları seslendirdikleri, bu kadınların hikâyelerini anlattıkları “Woman Blues with Göksenin” projesinin bir meyvesi niteliğinde olan albüm, toplam dokuz şarkıdan oluşuyor. Göksenin, dört blues bestesinin yanında blues dünyasının mihenk taşı kadınlarından Ma Rainey, Memphis Minnie, Koko Taylor ve Etta James’ten birer şarkıyı ve kına gecelerinin vazgeçilmezi Çayda Çıra türküsünü blues düzenlemesiyle yorumluyor.

“Blues söylemek, her ne kadar BB King’in deyimiyle hüzünlüyken sizi artık hüzünlü olmayan bir ruh haline taşısa da blues’un annesi Ma Rainey’e göre de daha iyi hissetmek için değil hayatı anlamak için başvurduğunuz bir yol” diyen Göksenin ile albümünü, şarkılarını, pandemi sürecindeki günlerini ve tabii ki devletin müzisyenlere vermeyi planladığı desteği konuştuk.

‘BLUES’DAN KAÇIŞ YOK’

Bu kadar çok tür varken ve geçmişte rock albümü çıkarmışken neden blues?

Öncelikle ben bir müzisyenim. Müzisyenler, her ne kadar ağırlıklı olarak icra ettikleri janr’larla anılsalar da bu kategorilerle sınırlandırılmamalı. Bir gün elektronik müzik veya flamenko da yapabilirim. Bir sonraki albümde blues da olacak, rock da, adlandıramadığım başka şeyler de... Blues, her zaman hayatımızda ve çaldığımız repertuarlarda vardı. Dinlediğimiz ve öykündüğümüz bütün müziklerin temeli blues. Blues’dan kaçış yok! Ayrıca, son beş yıldır sahnelerde “Woman Blues with Göksenin” adı altında bluescu kadınların şarkılarını çalıyor, bu kadınların tarihsel ve sosyolojik önemlerine dair hikâyeler anlatıyorum; dolayısıyla bunun albümleşmesi kaçınılmazdı. İki yıldır da kurucuları arasında yer aldığım Blues Derneği’nin başkanlığını yürütüyorum. Şimdi başkanın bir blues çalışması olmazsa ayıp olmaz mı? Gerçi derneği kurmadan önce kayıtlara başladık ve dernek işlerinin yoğunluğundan uzun süre tamamlayamadık. Bir nevi dernek engel oldu da diyebilirim ama olsun, güzel engeller bunlar.

Peki, neden sadece kadın bluescuların şarkıları? Erkek bluescuların şarkılarına sahnede hiç yer veriyor musunuz?

Vermiyorum, vermem de! Şaka bir yana; bu zaten mümkün de değil. Örneğin programlarımızda Etta James’in yorumuyla çaldığımız ve aslında onun meşhur ettiği “I Just Want to Make Love to You” şarkısı Willie Dixon’a ait. Böyle pek çok örnek var. Konu müzik olduğunda kadın-erkek diye ayırmıyorum elbette. Ama mesele fırsat eşitliği, hakkaniyet, toplumda kabul görme vb. konulara geldiğinde müzisyen kadınların asırlar boyudur maruz kaldığı haksızlıkları göz ardı etmek de mümkün değil. Zaten toplumumuzdaki müzisyen algısı mükemmel iken üzerine bir de kadın olunca ortalık bayram yerine dönüyor...

Programlarımda bluescu kadınlardan çalmamın nedeni, yıllardır canlı müzik ortamlarındaki repertuarlarda blues kadınlarına neredeyse hiç yer verilmediğini fark etmiş olmamdı. Üstelik tarihteki ilk blues kayıtlarını uzun yıllar boyunca neredeyse sadece kadınlar kaydettiği halde... “Classic female blues” diye bir blues alt janrı var. Blues müziğin Robert Johnson’la başladığına dair yanlış bir algı vardır genelde. Blues kadınları bu müziği çok çok daha önce kaydetmiş, insanlara tanıtmaya başlamış ve özellikle kadınların çilelerine ayna tutmuşlar. Bunların altını çizmek için dayanılmaz bir istek duydum tabii.

‘HER ŞARKI FARKLI BİR KADIN HİKÂYESİ’

Albümde dokuz şarkı var, bunları neye göre seçtiniz?

Her bir şarkı farklı bir kadın hikâyesine veya kadınların muzdarip olduğu farklı bir sıkıntıya işaret ediyor aslında. Deşifre etmek olacak ama çoğu İngilizce olduğu için belki anlamakta zorlananlar olabilir; şiddete uğrayan ve buna artık dur diyen bir kadın, gay olduğunu söyleyebilen ama hâlâ gizlenmek zorunda kalan bir kadın, aile baskısıyla sevdiğine kavuşamayan bir kadın, bir hayat kadını, acılarıyla yaşama konusunda profesyonelleşmiş bir kadın, sevdiğini kıskanan tehditkâr bir kadın, kapana kısılmış ve artık kendini bile sevmekte zorlanan bir kadın, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin doğurduğu illetlere hiç maruz kalmamış bir kadın (rüyasında tabii), “Beni arada bir anlıyor, mutlu ediyorsun; o zaman arada bir benimsin” diyen bir kadın var şarkılarda.

Şarkıları seçerken hem farklı hikâyeler anlatmasına hem de bunu çoğunlukla modumuzu yükseltici bir şekilde yapmasına özen gösterdim diyebilirim. Bence blues’un en güzel yanlarından biri de acı bir hikâyenin eğlenceli şekilde anlatılabilmesi. Hani Atıf Yılmaz’ın Dolap Beygiri filminde İlyas Salman ve Yaprak Özdemiroğlu çok moralsiz bir anlarında “Oynamaktan başka çaremiz yok” diyerek göbek atmaya başlıyorlar ya; işte o sahneye benzetiyorum bazen blues’un bu yönünü. Merak edenler şarkı sözleri ve tercümelerini www.gokseninmusic.com’da bulabilirler.

Aynı zamanda albümde sizin besteleriniz de var. Beste yaparken ilham kaynağınız nedir?

Bu albümdeki bestelerimde; kendi yaşadıklarım, blues dili ve şiirselliği ve biraz da Anadolu ritimleri ilham kaynağım oldu. Mesela albümdeki toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden (rüyasında) muzdarip olmamış kadın benim aslında. Sözlerinde söylediğim her şey maalesef tek tek yaşadığım şeyler. Nispeten modern ve eğitim düzeyi yüksek bir ortamda yetişmeme ve yaşamama rağmen minimumda bunları yaşıyorsam toplumun başka kesimlerinden kadınlar ne yaşıyorlar; düşünmek ve görmek, hissetmeye çalışmak bile kanımı donduruyor. O yüzden “The Dream” isimli şarkımın ayrı bir yeri var bende. Bu şarkının sözlerini, en temel blues melodisiyle ve en temel Anadolu ritimlerinden biriyle, en basit haliyle icra etmeye çalıştım; en basitinden bunu yaşıyoruz diye.

ÇAYDA ÇIRA’NIN PEK BİLİNMEYEN HİKÂYESİ

Ve sürpriz, Çayda Çıra türküsünü blues düzenlemesiyle yorumluyorsunuz. Albümü dinlerken gerçekten bu şarkıyla karşılaşmak büyük bir sürpriz oluyor insana. Neden Çayda Çıra, sizin için bu şarkının bir özelliği var mı?

Çayda Çıra’yı hem kına gecelerinin vazgeçilmezlerinden ve genellikle kadınların söylediği bir türkü olması hem de blues olarak yorumlamaya müsait olması nedeniyle seçtim. Yıllardır programlarımızda da çalıyorduk. Pek çok hikâyesi var ama en yaygın anlatılan hikâyelerinden biri; çayın iki tarafında birbirine düşman iki köyden, birbirine aşık bir kız ve bir oğlanın kavuşmaya çalışırken boğulup ölmeleri ile ilgili. Bence gayet blues bir hikâye. Türkiye dışında dinleyenlerin sözleri anlayabilmesi için de ikinci bölümü İngilizce söyledim. Yıllardır Amerikalı bluescu kadınların hikâyelerini paylaşıyorum, biraz da buradan kadınların hikâyelerini dünyayla paylaşmaya katkı verme borcum varmış gibi hissediyorum. Bu konuda başka planlarım da var.

‘BAŞA ÇIKMAYA ÇALIŞIRKEN DE KUTLAMA YAPARKEN DE DANS ETTİRİYOR’

Soracağım bu soruya biraz değindiniz ama açmak istiyorum: Blues şarkılarında genelde kelimeler hüzünlü, öfkeli ama dinlerken hiç de öyle hissetmiyor insan. Blues size ne hissettiriyor ya da şarkılarınızı dinlerken insanların ne hissetmesini istiyorsunuz?

Gerçekten öyle. Blues müziğin doğuşunda acı var. Afro-Amerikalı toplumun hem kölelik öncesinde hem kölelik sonrasında yaşadığı, maalesef günümüzde de devam eden, sayısız acısından kaynaklanan bir müzik blues. Adı üstünde “hüzün”. Ama aynı zamanda elde edilen özgürlüklerin, kazanılan mücadelelerin de bir kutlaması blues. Hem acıları paylaşmak için bir araç hem de bunlarla başa çıkmak için bir yöntem aslında. Başa çıkmaya çalışırken de kutlama yaparken de dans ettiriyor işte. Dünya tarafından kabul görmesine, evrenselleşmesine hiç şaşırmamak gerek. Hüzün ortak, baskı ortak, baskıya karşı direnme ortak. Bunu en iyi dile getirenlerden birinin, bir zamanlar köle olan bir toplum olması da çok doğal. Kötü hissetmiyoruz dinlerken, evet (yani çoğunlukla). Çünkü paylaşıyoruz. Kendimize ait şeyler de buluyoruz.

Şarkılarımı dinleyenler, hüzünlendiklerinde yalnız olmadıklarını hissederlerse, ruhlarına iyi gelirse söylediklerim ve benimle birlikte kutlarlarsa acıyı da, sevinci de, huzurdan ölürüm.

Bu albümde kimlerle çalıştınız?

Lead gitarda 22 yıllık dostum ve müzik partnerim Gürkan Özbek, bas gitarda kardeşim ve yoldaşım Ozan Yeşildal, davulda da sevgili eşim ve gurum Soner Doğanca var. İki şarkıda, Sahte Rakı grubundan ve derneğimizin başkan yardımcısı sevgili Dinçer Tuğmaner bize armonikasıyla eşlik etti. Ne zaman rica etsek bizi kırmaz programlarımıza da katılır, sağ olsun. Onu Sahte Rakı’dan çalmaya çalışıyormuşuz gibi bir halimiz var hep.

Dokuz şarkıdan yedisini İTÜ MİAM Stüdyoları’nda canlı kaydettik. Konserde nasıl çalıyorsak öyle çaldık, çıktık. İkisini de evde ve Soner’in davul stüdyosunda kaydettik. MİAM’daki kayıtlarımız sevgili Kıvılcım Konca ve bu şarkıların mix ve mastering’lerini sevgili Serdar Öztop yaptı. Diğer iki şarkımızın mix ve mastering’lerini sevgili Ozan Yuvarlak yaptı. Fotoğraflarımızı sevgili Mehmet Taylaner çekti; kapak görselimizi de yine sevgili Dinçer (Tuğmaner) hazırladı.

‘HER GÜNÜM BİR BAŞKA ÜZÜCÜ HİKÂYEYLE TAÇLANIYOR’

Pandemi sürecinde ekonomik zorluk büyük olmasa da bazı müzisyenlerin daha üretken olduğunu görüyoruz. Sizin için günler nasıl geçti ve geçiyor?

Şarkılar yazdım, yazmaya da devam ediyorum; bu zaten benim normalim. Dokuz aydır, birkaç 100 liralık telif dışında müzikten sıfır lira kazandığım için yeni şarkıları kaydedecek iyi bir stüdyo, mix ve mastering’ini yapacak iyi bir ses mühendisi ile anlaşamayacağım. Onlar da işsiz olacaklar bu yüzden. Dolayısıyla ne yapacağım? Ya başka bir iş bulacağım (denedim, olmuyor) ya da evdeki basit aletlerimle bir şeyler kaydedebilmek için çırpınacağım ve sonuç da pek iyi olmayacak. Geçenlerde konuştuğum, prodüksiyon şirketinden bir arkadaşım kendilerine çok fazla sayıda şarkı/albüm gelmeye başladığını ama kayıtların kalitesinin hep yayımlanamayacak kadar kötü olduğunu söyledi. Bu sadece işin üretim kısmıyla ilgili ufak bir ayrıntı.

Ben bu dönemde ailesinden destek alabilen şanslı müzisyenlerdenim. Ama çok müzisyen tanıdığım için, neredeyse her günüm bir başka üzücü hikâyeyle taçlanıyor. Bir sahne emekçisi üyemiz pandeminin başında belediyenin gönderdiği erzak paketini bir gün boyunca aç beklemiş. Öğrenince bizi aramadığı için kızdım kendisine. Verdiği yanıt “Sanki siz farklı durumda mısınız abla, size nasıl diyeyim?” oldu. Tası tarağı toplayıp memleketine dönen mi dersin, ek işi müzik stüdyosu işletmek olduğu için çifte darbe yiyen ve iki çocuğuna nasıl bakacağını düşünmekten sıyırmak üzere olan mı dersin, ailesinin destekleyecek gücü kalmadığı için, müzik okumasına ve pırıl pırıl bir müzisyen olmasına rağmen KPSS’ye hazırlanan mı dersin, ihtiyacını bildiğimiz için aramızda toplayıp gönderdiğimiz 300 liraya “Başka ihtiyacı olan vardır, bu kadar çok göndermeseydiniz” diyen yüce gönüllüsü mü dersin...

Sanatla ilgili her şeyin güvencesiz ve bazen de mantıksız şekilde iptal olması, kapatılması ya da siyasi olarak engellenmesi, düşündüğümüzden daha geniş çapta ve derin yaralara neden oluyor. Her sektöre ve yan sektörüne olan buraya da oluyor ama burada sosyal güvencesinden tut, yevmiyesinin düşüklüğüne, iş veren yerlerin azlığına, telif toplamanın zorluğuna, enstrümanistlerin görülmemesine, birçok kaygı yüzünden istediğin müziği yapamamaya ve dolayısıyla telif üretmekte zorlanmana, saygınlığın küçük bir kesim dışında yerlerde olmasına, şakaymışçasına zengin zannedilmene ve destek alamamana, müziğe eğlence muamelesi yapılmasına, popüler olmayan müziklere iyice sırt çevrilmesine kadar çok sorunlu ve sorunları göz ardı eden bir sistem vardı zaten. Şimdi o sorunları bile arar haldeyiz. Belki bu dönemde biraz pozitif gelen şey bunlarla hiç ilgilenmeyen insanların kulak kabartması oldu. Bu dönemden mantıklı ve kalabalık bir örgütlenme çıkmak zorunda. Müzisyen kimliği ve hakları ile ilgili, ülkemizin sanat politikasıyla ilgili ne yapabiliyorsa hepsini yapmak zorunda. Ben ve temsil ettiğim dernek de buna katılmaya ve var gücümüzle çalışmaya hazırız; kurum ve kişilerle de irtibat halindeyiz.

‘YASAL ENGELLER BİZİ ÇOK AŞIYOR’

Müzisyenliğinizin yanında 2018’den beri kurucuları arasında yer aldığınız Türkiye’deki ilk ve tek Blues Derneği’nin yönetim kurulu başkanlığını yürütüyorsunuz. Dernek faaliyetleri nasıl gidiyor?

Pandeminin başında Ramazan ayında zaten birkaç bin lira olan tüm varlığımızı gelirleri sıfırlanmış müzisyen ve sahne emekçisi üyelerimize gıda kolisi göndermek için harcadık. Normalde bir yardımlaşma derneği olmadığımız için yapamadığımız bu faaliyeti, prensipte dernekler için de kabul gören Ramazan ayı yardımlaşması geleneğine istinaden yapabildik. Başka türlü, herhangi bir müzisyen veya sahne emekçisine yardımda bulunmamız mümkün değil. Sağ olsunlar, kardeş derneğimiz Sevgi Mağazası Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği de ihtiyaç sahibi arkadaşlarımıza gıda çekleri gönderdi.

Bir online konser düzenleyerek müzisyenlerle ve sahne emekçileriyle paylaşmak üzere yardım kampanyası düzenlemeye niyetlendik ama gördük ki yasal engeller bizi çok aşıyor. En basitinden yardım toplamak için devlete yaptığınız başvuruda ne kadar yardım toplayacağınızı öngörmeniz gerekiyor ve bunu destekleyecek keşif özeti vb. raporlar isteniyor; bu sınırın altında veya üstüne kaldığınız zaman çeşitli yaptırımlara da maruz kalıyorsunuz. Online bir konserle dernek banka hesabını duyurduğumuzda ne kadar yardım toplayacağımızı “tam olarak” bulabilecek bir algoritma yazabilecek biri varsa lütfen beri gelsin... Dolayısıyla biz de sadece el yordamıyla, aramızda ufak paralar toplayarak kişisel olarak arkadaşlarımızla paylaşabildik bugüne kadar. Hiç de yeterli olmadı.

Pandemiden önce 22 ayda, 27 atölye ve 23 konser gerçekleştirmiştik! Birden hızımız kesildi tabii. Online faaliyetlerle devam ettik. Youtube kanalımıza destekçi müzisyenlerimizden blues dersleri ekledik, canlı yayınlar yaptık, blues’la ilgilenenlerin videolarını toplamak için hashtag’ler açtık, blues meydan okumaları düzenledik, blog yazılarımızı ve Spotify listelerimizi artırdık. Bunlar görünen kısmı. Arka planda da sekiz ülkeden sanat örgütleriyle birlikte iki tane Avrupa Birliği projesine başvurduk. 2021 Temmuz’da inşallah bu projeler aracılığıyla Türkiye’den beş genç sanatçıyı, farklı ülkelerden sanatçılarla etkileşmek ve birlikte üretmek üzere iki haftalık bir kamp için Köln’e göndereceğiz. Bu, beni en heyecanlandıran işlerimizden biri.

2019 sonunda derneğimize çok güzel bir ofis tutmuştuk Kadıköy’de. Atölye ve mini konserlerimizin bazılarını burada gerçekleştirmiş ve üyelerimizin sosyal olarak etkileşebileceği harika bir ortam kurmuştuk. Pandemide bağış ve aidat gelirlerimiz kesilince burayı terk etmek ve ufacık, bir oda bir yere geçmek zorunda kaldık. Buna da çok üzülüyorum ama bu dönemde en azından varlığımızı sürdürebiliyoruz. Birçok dernek kapanma noktasına geldi ya da pasifleşti; yani devletin ulaşamadığı noktalara ulaşan, sivil topluma karşılıksız hizmet eden kuruluşlar bir bir kayboluyor. Bu da ayrı ve önemli bir konu.

 

'MÜZİSYENLER BU ÜLKENİN EVLADI DEĞİLMİŞ GİBİ HİSSEDİYORUM'

Son olarak şunu sormak istiyorum; müzisyenlere ve müzik sektörü çalışanlarına devletin yapacağı 1000 TL yardım ve meslek örgütlerinin proje istemesi epey tartışma yarattı. Bununla ilgili düşüncelerinizi alabilir miyim?

Neresinden başlayacağımı bilemiyorum. İlk başta, sektörümüz ve bakanlık bir araya geldiği için, en azından beraber bir çalışma yapabildiği için olumlu bulmuştum. Orasına burasına bakmayıp destekleyecektim. Sittin senedir olmayan bir şey. Haber değeri var…

Ama her ne kadar hala açık olmayan alanlar varsa da bu haliyle pek olumlu gözükmüyor. 1000 liraya sadaka diyeninden, “1000 lira bana ne kadar iyi gelir, biliyor musun?” diyenine kadar farklı tepkiler geliyor; çünkü müzisyenlerin ekonomisi de bu skalada değişiyor. En çok tepki alan şey de zaten devletin Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı aracılığıyla tırnak içinde “herkese” verebildiği miktarda bir yardımı müzisyenlere “projeler aracılığıyla, ihtiyaç durumunu ifşa etmek zorunda bırakarak ve hala emek vermesini isteyerek” yapması… Bu çok hazin ve nereden baksan onur kırıcı bir şey.

Meslek birliklerinin ve adı geçen STK’ların yöneticilerine de yekten kızamıyorum. Uğraşmışlardır daha iyisini yapabilmek için. Önlerinde öyle bir sistem var ki ve öyle zor bir alanla uğraşıyorlar ki… Gelinen noktada kendilerinin de tatmin olduğunu zannetmiyorum. Sanki “Bunu alabiliyoruz, en azından şimdilik bunu alalım” demişler gibi bir görüntü var. Almasalar mıydı? Bilemiyorum, bu basitçe cevaplanabilecek bir soru değil.

Kayıt altına alınmamış müzisyenleri kayıt altına alma amacı var bir de desteğin. Duyar duymaz pek çok arkadaşım “Başımıza bir şey gelir mi?” diye aradı beni. Çünkü şu an kayıt dışı olmaya “resmen” zorlayan bir sistemimiz var. Ayda üç gecede çalarak alabildiği 450 liranın ne kadarını vergiye, es kaza cezaya vereceğini hesap edenler var. Bu sistemle ilgili iyileştirmelerin, örneğin sigortalanmada, vergilendirmede yapılacak kolaylıkların gelmesi gerekir arkadan. Bunlar olmazsa pek bir anlamı olmadığı gibi tuzak bile var gibi geliyor insanlara. Kayıt altına alınmak neden iyi, iyi mi? Devletimiz bizi korumak istediği için mi yapıyor bunu? İyi anlatmak lazım. Genel olarak bir “iyi anlatamama” durumu hakim zaten. Belki kendileri de emin değiller.

Ben kendimi ve binlerce müzisyen meslektaşımı bu ülkenin evladı değilmiş gibi hissediyorum maalesef. Her gün uyandığımda hissediyorum, inanın. Ama buna bir çare bulmak için de çalışmayı ihmal etmiyorum. Bu dönem, ülkemizin kültür-sanat politakalarını, sanatçıların sosyal hakları ve yükümlülükleri ile ilgili kuralları iyileştirmek için çalışmak ve birleşmek için bize bağırıyor resmen. Her müzisyenin uygun olan dernek, meslek birliği, platform ne varsa üye olması veya takip etmesi, çalışmalarına katılması lazım. Her şeyi devletten beklemeyelim demiyorum. Devletten beklediğimiz çok şey var ama bu beklentileri mantıklı şekilde dile getirmek lazım. Oturduğumuz yerden konuşmak ne anlamlı ne de normal.

Göksenin - Women’s Blues

1 - Hala Vazgeçmedim (Söz, Müzik: Göksenin)

2 - Blues is My Business (Etta James yorumu)

3 - Me and My Chauffeur Blues (Memphis Minnie yorumu)

4 - Don’t Put Your Hand On Me (Koko Taylor yorumu)

5 - Çayda Çıra Blues (Kindles On the Creek Blues) (Anonim türkü blues yorumu)

6 - Prove It On Me (Ma Rainey yorumu)

7 - Once In A While (Söz, Müzik: Göksenin)

8 – Take me Out (Söz: Göksenin, Müzik: Gürkan Özbek, Göksenin)

9 – The Dream (Söz, Müzik: Göksenin)

İnternet Sitesi: www.gokseninmusic.com/

Instagram: gokbenim

Youtube: Goksenin Muzik

Facebook: Gokseninmuzik