Göçmen tartışması: Geri dönüş mümkün mü, hangi şartlar olmalı?

Göçmenlerin Türkiye'den gönderilmesiyle ilgili tartışmalar sürerken, uzmanlar Suriyelilerin ülkelerine gönderilmesiyle ilgili yöntemi uluslararası hukuk açısından değerlendirdi.    

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Türkiye’de son dönemde yeniden alevlenen göçmenlerin geri gönderilmesiyle ilgili tartışma, siyasetin ana konu başlıklarından birini oluşturuyor.  

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın göçmenlerle ile ilgili sık sık yaptığı paylaşımlar bu konunun gündemdeki yerini sıcak tutarken, muhalefet partileri de iktidar olmaları halinde Şam yönetimi ile iyi ilişkiler kurarak, Suriyelileri ülkelerine güvenli bir şekilde döndürülebileceği görüşünde. 

Tüm bu gelişmeler ve tartışmalar yaşanırken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da geçtiğimiz günlerde bir milyon Suriyelinin "gönüllü" olarak gönderilmeleri için yeni bir proje hazırlığında olduklarını açıkladı. 

Gazete Duvar’a konuşan uzmanlar, göçmenler hakkında yürütülen tartışmaların politize edildiğini söyledi, Türkiye’nin şeffaf, açık ve net bir göç politikasının olmadığını ifade etti. Uzmanlara göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı bir milyon Suriyelinin güvenli bölgelere gönderilmesi açıklaması da ideal bir geri gönderme biçiminden uzak, geçici bir çözüm.  

'GERİ DÖNÜŞ ZAMANA VE BİRÇOK ŞARTA BAĞLI'   

İltica ve Göç Araştırma Merkezi (İGAM) Başkanı Metin Çorabatır, son günlerde yükselen tartışmanın bir kaosa dönüştüğü görüşünde. Çorabatır’a göre Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin ‘gönüllü’ geri dönüşü zamana ve birçok şarta bağlı. 

Uluslararası hukukta, mülteci sorununun üç başlıkta ele alındığını, bu başlıkların 'gönüllü geri dönüş', 'yerel entegrasyon' veya 'bir üçüncü ülkeye yerleştirme' olduğunu ifade eden Çorabatır, sağlıklı gönderme sürecinin işleyişini şu şekilde anlattı:  

"Uluslararası hukuk açısından bakıldığında gönüllü geri dönüş en arzu edilen ideal bir çözümdür. Ancak bunun da şartlarının olgunlaşması lazım. O şartların başında da insanları mülteci yapan koşulların kendi ülkelerinde ortadan kalkmış olması yer alıyor. Bu şartlar ortadan kalkarsa tarihte de görüldüğü üzere bu insanlar gönüllü olarak evlerine geri dönüyor. Bunun bir örneğini Bosna krizinde yaşadık. Kişiler ister kitle göçüyle, ister bireysel gelsin; onları mülteci yapan sorunların ortadan kalkmış olması uluslararası gözlemcilerin onayıyla oluyor."

Metin Çorabatır


'SURİYE VE TÜRKİYE HÜKÜMETLERİNİN ANLAŞMASI YETMEZ’   

Muhalefetin vadettiği gibi Suriyelilerin Şam rejimi ile el sıkışarak gönderilmesinin de tek başına yetmeyeceğine dikkat çeken Çorabatır, "Geri dönüş konularında örneğin Suriye ile Türkiye hükümetleri arasındaki anlaşma yetmiyor. Uluslararası kuruluşların özellikle Birleşmiş Milletler (BM) Yüksek Komiserliği'nin bu konuda bilgilendirme ve gidilecek ülkede uzun yıllar izleme yapması gerekiyor. Yani krize neden olan bu ülkedeki radikal değişikliğin uluslararası toplumda kabul edilmiş, garantileri verilmiş bir değişiklik olması lazım. Bu koşullar sağlanırsa Türkiye’de yaşayan mültecilerin büyük çoğunluğu ülkelerine dönecektir. Bu da zor ve zaman alıcı bir süreç. Şimdilik mümkün görünen bir süreç değil" dedi.  

'GERİ GÖNDERİLENLER ‘ÜLKELERİNE DÖNMÜŞ' OLMUYOR'   

Çorabatır’a göre Suriye'nin kuzeyinde bulunan İdlib'e inşa edilen briket evlere yapılan gönderme işlemi ‘ideal geri göndermeden’ çok uzak bir yöntem. Türkiye’nin uyguladığı bir stratejinin 'nevi şahsına münhasır' özel bir durum olduğunu ifade eden Çorabatır, şöyle konuştu:  

"Türkiye İdlip’te saldırı altındaki insanların sabit kalabilmeleri için bir briket konut projesi başlatmıştı. Bu briket konutların asıl hedefi; Türkiye’deki sığınmacıların geri gönderilmesinden çok İdlip halkı için daha güvenli bir koşul yaratmaktı. Bu topraklar uluslararası açıdan baktığımızda Suriye devletinin egemen olduğu topraklar olsa da Suriye rejiminin buralarda kontrolü yok. Bir ülkenin mültecilere olan yükümlülüğü kendi egemenlik alanına gelmeden de başlayabilir. Bu geri dönüşler, Şam hükümetinin bilgisi dahilinde veya onların kontrolünde olan bir bölgeye dönüş değil. Türkiye’nin kontrolünde olan bölgeye geri dönüşten bahsediyoruz. Burada biraz daha 'nevi şahsına münhasır' olan özel bir durum var. Şu ana kadar bu duruma uluslararası toplumun bir itirazı olmadı ama o bölgelerde de yüzde yüz bir kalıcılık, güvenlik yok. İdeal dönüş yollarının hemen olabilmesi zor; bu yüzden de ara formüller aranıyor. O bölgelere giden sığınmacılar aslında kendi ülkesinin koruması altına girmiş olmuyor. Geri dönüşün temelinde tekrar kendi ülkenizin koruması altına girmek yatar. Burada Türkiye devletinin koruduğu bir bölgeye geri dönüyor, kendi evine değil. Bu da ideal çözüm değil, geçici bir çözüm olarak görünüyor."  

GÖÇMENLER GERİ GİDER Mİ?  

Mülteci, göç ve dış politika konularında araştırma yapan Ankara Üniversitesi'nden sosyolog Doç. Dr. Cenk Saraçoğlu’na göre Türkiye gibi kısa sürede olağanüstü boyutta göçmen almış, kendi içinde siyasal ve ideolojik kırılganlık yaşayan bir ülkede yapılan ‘göçmen’ tartışması tehlikeli bir noktaya gidiyor. Konunun çözüme kavuşabilmesi için öncelikle Türkiye’nin göçmenler için tek seçenek olmaktan çıkarılması gerektiğini belirten Saraçoğlu, şunları söyledi:  

Cenk Saraçoğlu

"Sığınmacıların ülkelerine geri dönüp dönmeyeceği Türkiye’de sıkışıp kalmışlık halinden kurtulmaları ile anlaşılır. Ancak o zaman gerçekten burada kalma iradesine sahip olup olmadıkları anlaşılabilsin. Dolayısıyla gönüllü olarak Türkiye’de kalıp kalmayacaklarının anlaşılabilmesi için Suriye’deki savaş koşullarının ortadan kaldırılması gerekiyor. İkinci olarak da sığınmacılar için Avrupa Birliği ülkelerine geçişin koşullarının yaratılması gerekiyor. Sığınmacıların sıkışıp kalmışlığının ortadan kaldırılabilmesi için de 2016 yılında Avrupa Birliği ile imzalanan geri kabul anlaşmasının iptal edilmesi gerekir. Türkiye’nin sığınmacıları geri gönderme sürecinde bir stratejinin olup olmadığı sorgulanmalı. Çünkü Türkiye Suriye’deki iltica hareketine pasif bir şekilde maruz kalmış değil; Suriye savaşının içinde olan bir ülke. Yani gönüllü bir geri göndermeden bahsediyorsak Türkiye, dış politikasında Suriye’nin istikrarını ve sürdürülebilirliğini sağlayacak yönde şekillenmesi lazım."  

'NEFRET DİLİ TEHLİKELİ BOYUTA ULAŞIYOR'   

Saraçoğlu, göçmenlere yöneltilen nefret dilinin de tehlikeli bir boyuta gittiğini ifade ederek, "Bugün gördüğümüz tabloda, olağanüstü koşullarda çok fazla göçmen nüfusunun ülkeye dâhil olması var olan tedirginlikleri kışkırttı. Türkiye’deki yurttaşlar uzun zamandır sahip oldukları güvenlik, kamu kaynaklarındaki paylaşım, gelecek idealleri konusundaki kaygılarını sığınmacılara yöneltiyor. Bunun çok tehlikeli bir süreç olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum, toplumda birlikte bir yaşam kurma iradesini sakatlayan sağcı, popülist bir dalganın ortaya çıkmasına yol açabilir" ifadelerine yer verdi.   

‘KİTLESEL BİR ÇATIŞMAYA DOĞRU SÜRÜKLENİYOR’  

Mülteci Hukuku alanında çalışan Avukat Onur Gelbal da uluslararası kuruluşların Suriye’nin coğrafi olarak hâlâ güvenli bir bölge olduğu konusunda mutabık kalamadıklarını belirtti, ‘gönüllülük’ dışında Suriyelilerin ülkelerine gönderilemeyeceğini hatırlattı.

Onur Gelbal


Türkiye’nin kontrolü altındaki Suriye topraklarının da güvenliği konusunda emin olmadığını kaydeden Gelbal, geri gönderme uygulamasının nasıl yapıldığının önemli olduğunu vurguladı. Türkiye’de göçmenlere yönelik bir toptancı bakış açısıyla düşmanlık yaratıldığının da altını çizen Gelbal, “Bu durum kitlesel bir çatışmaya doğru sürükleniyor. Türkiye’de sığınmacıların çokluğu yönetilebilir bir durum değil ancak bu durumu sığınmacıların Avrupa ülkelerine geçiş süreçleri noktasında tartışmak gerekiyor. Ya da Avrupa ülkelerini ‘bu yükü bizimle paylaşın’ noktasına getirmek lazım. Bizim yaptığımız hepsini gönderelim, yaka paça atalım şeklinde yürütülüyor. Bu bakış açısı söylediğim gibi çatışma durumuna yol açabilir" değerlendirmesinde bulundu.