Gezegenden mektuplar| Almanya için kader anı: Köprüden önce son çıkış mı?
Almanya, bugün kaderini belirleyecek bir seçim yapacak. Irkçılığa ve aşırı sağ hareketlere karşı tüm alanlarda mücadele eden bir ülkenin bugün sınavını benzer noktalardan veriyor olması ne garip.
Almanya, üç yıldır görevde olan koalisyon hükümetinin bütçe ve ekonomi politikası konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle Kasım 2024'te dağılmasının ardından bugün erken seçime gidiyor. ABD’de başkanlık koltuğuna yeniden oturan Donald Trump’ın başta Ukrayna’daki savaş olmak üzere pek çok konuda Avrupa’yı yalnız bırakan tutumu ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e verdiği sıcak mesajlar, ABD yönetiminde giderek daha fazla söz sahibi olmaya başlayan tartışmalı milyarder Elon Musk’ın aşırı sağcı ve ırkçı Almanya İçin Alternatif’e (AfD) açıkça destek vermesi gibi gelişmeler, bu seçimin hem Almanya hem de Avrupa için yaşamsal bir önem kazanmasına yol açtı.

Süreci Almanya’da geçirmiş biri olarak, ülkenin aylardır bugün yapılacak seçimle yatıp kalktığını rahatlıkla söyleyebilirim. En büyük endişe AfD’nin artan oy oranları; ekonomi politikalarıyla başlayan hükümet krizinin ardından girilen seçim sürecinde, göç ve göçmenler konusu aylardır gündemin zirvesini işgal ediyor. Kamuoyu araştırma kuruluşu Forsa'nın yaptığı çalışmaya göre, anketlerde aylardır başı çeken muhafazakâr Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve kardeş partisi Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) yüzde bir oranında oy kaybederek yüzde 29’a geriliyor. Ancak açık ara ilk sırada yer almaya devam ediyorlar. İkinci sıradaki AfD ise oy oranını bir puan artırarak yüzde 21 seviyesine yükseltiyor. Sosyal Demokrat Parti (SPD) bir puanlık erimeyle yüzde 15’e geriliyor. SPD’nin adayı olan mevcut başbakan Olaf Scholz'ün, koltuğunu CDU/CSU'nun başbakan adayı Friedrich Merz'e devretmesine kesin gözüyle bakılıyor.

Öte yandan son ankete göre oy oranını 1 puan daha artırmayı başaran Sol Parti'ye seçmen desteği yüzde 8 seviyesine yükselmiş görünüyor. Sol Parti, yüzde 5 barajını aşarak meclise girmeyi başarabilir ancak genel tabloyu etkilemeyecek gibi.
YILIN EN KÖTÜ KELİMESİ: BİOALMAN
2013 yılında kurulan aşırı sağcı AfD, özellikle 2015 yılından itibaren büyük oranda artan göç akınına paralel olarak geliştirdiği mülteci karşıtı sağ söylemlerle oy topluyor.
2016 yılında bir gazetecilik programı kapsamında yine Almanya’daydım. Aynı yıl bazı eyaletlerde önemli bölgesel seçimler düzenlenmiş ve AfD çeşitli eyalet parlamentolarına girmeyi başarmıştı. Örneğin, Mart 2016'da Saksonya-Anhalt eyaletinde yapılan seçimlerde, oyların yaklaşık yüzde 24'ünü alarak ikinci parti konumuna yükselmişlerdi. O dönem Berlin’in tüm sokaklarında sağın yükselişi konuşuluyordu; endişe artmıştı. Almanya’da daha uzun zaman geçirince ve özellikle de seçim sürecini burada yaşayınca bu endişelerin kaynağını daha iyi anladım.
Almanya’da son yıllarda özellikle sosyal medyada ve diğer bazı platformlarda giderek artan bir şekilde kullanılmaya başlanan ve ülkedeki aşırı sağcı eğilimi gösteren bir kelime var: “Bioalman” ya da daha Türkçe bir ifade ile “Organik Alman”... Bireyleri sözde biyolojik kökenlerine göre sınıflandırmak amacıyla kullanılan bu kelime, ayrımcı ve dışlayıcı anlamı nedeniyle Marburg'daki "Yılın En Kötü Kelimesi" İnisiyatifi tarafından bu yılın en kötü kelimesi olarak seçildi. Jüri, bu ifadenin insanların biyolojik kökenlerine göre ayrımcılığa maruz kalmasına neden olduğunu ve bu nedenle kullanılmaması gerektiğini vurguladı.
ÇATIRDAMAYA BAŞLAYAN ‘BRANDMAUER’
Almanya tarihi boyunca ırkçılıkla sınav veren bir ülke. Irkçılığa karşı yıllardır sert önlemler alınıyor ancak “Bioalman” örneğinin gösterdiği gibi ortaya çıkan tablo ürkütücü bir seviyeye ulaşmış durumda. Ülke siyasetinde “yangın duvarı” anlamına gelen “Brandmauer” diye siyasi bir metafor var. Bu kavram kısaca, demokratik partilerin aşırı sağ partilerle iş birliği yapmama ilkesini ifade ediyor. AfD gibi ırkçı partilerin bir şekilde iktidara gelmesini engellemek için diğer siyasi partilerin bugüne kadar başvurdukları bir savunma mekanizması da diyebiliriz. Ama dikkat çekmeye çalıştığım gibi “bugüne kadar”! Zira “Brandmauer” de çatlamaya başladı.
Merkez ve sol partiler, aşırı sağ ile herhangi bir iş birliğini prensip olarak reddediyor. Ancak iktidara gelmesi beklenen CDU içindeki bazı kesimler, özellikle yerel yönetimlerde AfD ile ortak kararlar anılabileceğini savunuyor. Durum böyleyken, aralık ayında mülteciler ya da göçmen kökenliler tarafından düzenlenen saldırılar nedeniyle seçim kampanyası yoğun bir şekilde göç konusuna odaklandı. Belki de ilk kez “yangın duvarından” bir tuğla çekilmesine de neden oldu.

Tartışmalı bir adım atan CDU, ocak ayının sonunda göçmen karşıtı iki önergeyi meclise sundu. Önergelerden biri AfD’nin desteğiyle kabul edilirken, iki gün sonra oylanan ikinci önerge, yükselen tepkilerin ardından AfD’nin desteğine karşın reddedildi. Seçim öncesi aşırı sağ seçmene göz kırpma çabasındaki CDU/CSU'nun başbakan adayı Friedrich Merz’in bu süreçte AfD’den aldığı destek endişeleri tırmandırdı ve CDU’dan bile tepki geldi; parti içinden tepki gösteren isimlerin arasında eski Alman Şansölyesi Angela Merkel de vardı. AfD’nin ırkçı ve otoriter politikalarıyla demokratik değerleri tehdit ettiğini düşünenler, düzenlenen geniş protestolarda duruma tepki gösterdi.
AfD’NİN GÜNDEMİ GÖÇMENLERİ GERİ GÖNDERMEK
AfD’nin lideri Alice Weidel başbakan adayı olarak geçen ocak ayında ilk kez sahneye çıktığı kongrede, sığınmacı karşıtlığına dayalı bir seçim programı açıkladı. Kurultayın en çok dikkat çeken bölümü, Weidel’ın sıkça kullandığı ve AfD’nin seçim programının merkezine oturttuğu “remigration” kavramı oldu. Almanya’da yaşayan milyonlarca göçmeni hedef alan Weidel, “kitlesel geri gönderimlerin” parti politikalarının temel unsuru olduğunu belirtti.
Sınırların kapatılması ve “kan bağı” temelli vatandaşlık sistemine geri dönülmesi gerektiğini savunan Weidel, göçmenlerin ülkedeki iç güvenlik sorunları ve ekonomik problemlerin temel kaynağı olduğunu öne sürdü. Weidel’in en büyük vaadi ise iktidara gelmeleri halinde ilk 100 günde sınırları kapatarak sığınmacıları geri göndermek oldu.
YAŞLANAN NÜFUS VE GÖÇMENLERİN ÖNEMİ
Almanya’da son yıllarda tartışılan bir diğer konu da yaşlanan nüfus ve bu demografik değişime bağlı olarak ortaya çıkan iş gücü açığı. 2023 yılında çıkartılan Nitelikli İş Gücü Göçü Yasası da aslında bu açığı kapatmak için geliştirilen çözümlerden biriydi. Ancak ülkede giderek artan göçmen karşıtı söylem, bu gibi çözümleri de tehlikeye atıyor. Uzun yıllardır ülkeye girer girmez hissettiğiniz bir gerçek vardır; çok kültürlülüğün Almanya için ne kadar önemli olduğunu görürsünüz. Peki birçok sektörde uzun yıllardır Almanya ekonomisine ve kültürüne katkıda bulunan göçmenleri geri gönderip renkleri soldurursanız geriye ne kalır?
Kendisini aydınlanmayla tanımlayan, bireysel özgürlükleri ve bilimsel düşünceyi teşvik eden bir sistemi savunan Almanya, bugün kaderini belirleyecek bir seçim yapacak. Irkçılığa ve aşırı sağ hareketlere karşı tüm alanlarda mücadele eden bir ülkenin bugün sınavını benzer noktalardan veriyor olması ne garip.
Bugün birçok kesim sokaklarda, meydanlarda, alanlarda ırkçılığa geçit vermemek için insanları oy kullanmaya sandığa çağırıyor. Ülke tarihiyle birlikte düşünüldüğünde bu çağrının önemi çok daha iyi anlaşılıyor.