Felaket çağında kapitalist uygarlığın açmazları

Kapitalizmin ilerici biçimde reforme edilmesine ilişkin alternatiflerin iktisadi/siyasal elit tarafından reddedilmesi, iktisadi krize yönelik popülist-sağ alternatif arayışını güçlendirmiştir. Sağ-reaksiyoner hareketlerin küresel neo-liberalizmin alternatifi olarak gördükleri kapitalizm modeli ise neo-liberal kapitalizmin otoriter/korumacı/milliyetçi biçimleridir. Dolayısıyla, pandemi sonrasında kapitalizmin ‘otoriter’ varyantlarının güçlenmesi olasılığı oldukça yüksektir.

Google Haberlere Abone ol

Alpaslan Akçoraoğlu*

Küresel korona virüsü salgını kapitalist sistemin tarihinde karşılaştığı en büyük sorunlardan biridir. Bu viral pandemi çağdaş kapitalist sistemin bir küresel salgınla mücadele etme konusunda ne kadar yetersiz ve çaresiz kaldığını da göstermiştir. Küresel kapitalist sistem gerçekte çok boyutlu bir ‘genel dünya sistem krizi’ yaşamaktadır. Çelişkilerini ve sorunlarını aşmakta büyük zorluklar yaşayan dünya kapitalist sistemi yavaş ve uzun (en az birkaç yüzyıl sürecek) bir ‘gerileme ve ölüm sürecine’ girmiştir. Dünya kapitalist sisteminin çelişkileri öyle bir noktaya ulaşmıştır ki artık hiçbir mekanizma sistemin normal işleyişini sağlayabilecek etkinliğe sahip değildir. Küresel salgının (pandemi) yarattığı büyük felaketler, aşırı-birikim ve iktisadi durgunluk (yavaş büyüme) sorunu, çok yüksek (kamu ve özel) borçluluk oranları, insanlığın dünya üzerindeki varlığını sonlandırabilecek çaptaki büyük bir ‘küresel ekolojik kriz’, yapısal finansal istikrarsızlık eğilimi, gelir eşitsizliklerinin çok aşırı boyutlara yükselmesi, ‘otoriter kapitalizmin’ ve radikal/popülist sağın yükselişi, hiyerarşik dünya kapitalist sisteminin ve emperyalist savaşların yarattığı ‘kitlesel göç dalgaları’ gibi önemli sorunlar küresel kapitalizmin geleceğini tehdit etmektedir.

Küresel kapitalizm pandemi öncesinde 2008 krizinin yarattığı önemli iktisadi sorunları çözememişti. İleri kapitalist ülkelerdeki firmalar ve hükümetler uzun bir dönem boyunca sıfıra yaklaşan faiz oranlarından çok büyük miktarlarda borçlandılar. Merkez ülkelerin parasal genişleme (miktar kolaylaştırması) politikaları finansal piyasalarda fiyatların aşırı biçimde yükselmesine neden oldu. Ayrıca, neoliberal politikaların hızla büyüttüğü gelir eşitsizliği ekonomide kronik bir ‘talep yetersizliği’ yaratmakta ve yavaş iktisadi büyümeye ve durgunluğa neden olmaktaydı. Dolayısıyla, virüs krizi öncesinde kapitalizm büyük bir iktisadi gerilemenin (resesyon) eşiğindeydi. Pandemi sonrası dünya ekonomisinin neredeyse 1930’lardaki ‘büyük depresyona’ benzer biçimde bir iktisadi daralma ve işsizlik artışı yaşayacağı öngörülmektedir.

KAPİTALİZMİN 'KARANLIK VE FELAKETLERLE' DOLU GELECEĞİ

İnsanlık kapitalizmi tercih ederek ve kapitalizmi aşan (post-kapitalist) bir sosyo-ekonomik sisteme geçemeyerek ‘karanlık ve felaketlerle’ dolu bir geleceğe doğru sürüklenmektedir. Post-modern ileri kapitalizm bilim ve teknolojiyi olağanüstü boyutlarda geliştirmesine karşın, bilimsel/teknolojik gelişmeler geniş kitlelerin refahını ve sağlığını arttırma amacını taşımamakta; ayrıcalıklı kapitalist sınıfın kârlarının azamileştirilmesine ve servetlerinin büyümesine hizmet etmektedir. Yarattığı büyük iktisadi ve toplumsal eşitsizlikler ve sorunlar yanında, kapitalizm yeryüzündeki insan varlığını tehdit eden iki büyük felakete neden olmaktadır: Küresel yeni hastalıklar ve salgınların (pandemi) ortaya çıkması ve küresel iklim değişikliği. Kapitalizm, kâr odaklı, kısa-vadeli düşünen, yıkıcı ve acımasız bir sosyo-ekonomik sistem olduğundan dolayı, sistemin egemen sınıfı ve elitleri için insani değerlerin ve yaşadığımız gezegenin ekolojik geleceğinin bir önemi bulunmamaktadır. Kapitalizmin birincil önceliği kâr arayışı olduğundan, sistem için toplumsal ihtiyaçlar ve değerler göreli olarak çok daha önemsizdir.

Kapitalizm ‘korona virüsü’ benzeri küresel salgınların ortaya çıkmasına elverişli koşulları yaratarak, insanlığın yeryüzü üzerindeki yaşamını tehdit etmektedir. Kapitalizm, insan ve hayvan nüfuslarını birbirinden ayıran doğal ve toplumsal sınırları yıkmış ve yeni hastalıklar ve küresel salgınlar çağını başlatmıştır (SARS, MERS, kuş gribi, domuz gribi, yeni tip korona virüsü). Kapitalist kâr amacıyla doğal ekosistemlerin (özellikle ormanlar) yok edilmesi, kapitalist/endüstriyel hayvancılık (çiftlik hayvanları üretimi), hızlı ve yoğun nüfuslu kentleşme ve neoliberalizmin yıktığı toplumsal güvenlik ağları (artan yoksulluk) virüs salgınlarının ortaya çıkması için çok uygun koşullar yaratmıştır. Çok-uluslu şirketlerin tropik ormanları tahrip etmesi sonucu, insan ve yabani hayvan nüfusları arasındaki eski sınırlar kaybolmuş ve virüslerin yabani hayvanlardan insanlara geçiş süreci hızlanmıştır.

Küresel salgınların oluşumunu kolaylaştıran bir başka önemli faktör ise neoliberal kapitalist küreselleşmenin dünya üzerindeki fiziksel bağlantıları çok aşırı düzeylere taşımasıdır. Küresel kapitalist faaliyetlerin (turizm dahil), ticaretin ve finansın olağanüstü bir hızla artışı yeni tip virüslerin bütün dünyaya yayılması için uygun ortamı sağlamıştır. Yeni tip korona virüsü bu nedenle neoliberal küreselleşme sürecine büyük bir darbe indirmiştir. Küresel ticaretin ve seyahatlerin eski düzeyine gelebilmesi çok uzun bir sürenin geçmesini gerektirecektir. Kamu sağlık sistemlerin neoliberal dönemde (yaklaşık son yarım yüzyılda) sistematik biçimde tahrip edilmesi salgınların kontrol alınmasını zorlaştıran önemli bir engel olarak ortaya çıkmıştır.

Kapitalizm, birinci endüstri devriminden itibaren doğayı eşi görülmemiş biçimde tahrip etmiş ve yirminci yüzyılın ortalarından başlayarak dünya bütünüyle yeni bir jeolojik çağa (Anthropocene) girmiştir. İnsanlar yaklaşık 200 bin yıldır var olmalarına karşın, ileri dönem kapitalist toplumunun yeryüzü (doğal dünya) üzerindeki olumsuz etkisi o kadar büyüktür ki, bu yeni jeolojik dönem ‘Anthropocene’ (insanlar çağı) olarak adlandırılmaktadır. Bu dönemde, hayvan türleri eskisine oranla 100 kat daha hızlı biçimde yok olmuştur. Gezegenimizin tarihinde biyo-çeşitliliğin bu kadar hızlı kaybolduğu (biyolojik imha) başka bir dönem olmamıştır (altıncı kitlesel yok oluş). Dünya atmosferindeki karbondioksit milyonlarca yıl sonra en yüksek düzeyine ulaşmıştır. Kimyasal maddeler denizleri ve nehirleri ölü alanlara dönüştürmüştür. Küresel ısınma buzulların erimesine, deniz seviyelerinin yükselmesine, gıda kıtlığına ve türlerin yok olmasına neden olmaktadır. Diğer yandan, küresel iklim krizi nedeniyle dünya ısındıkça kasırga, tayfun ve tropikal hortumlar daha güçlü ve öldürücü hale gelmektedir.

Ayrıca, iklim değişikliğinin hastalıklar bakımından çok önemli sonuçları bulunmaktadır. Küresel ısınma ve ekolojik yıkım nedeniyle eriyen buzulların altından eski bakterilerin ve virüslerin çıkması oldukça büyük bir olasılıktır. Buna ilaveten, bazı önemli hastalıkları yayan böceklerin küresel ısınma dolayısıyla kuzeye doğru hareketlendiği görülmektedir.

Kapitalizmin küresel bir salgınla etkin bir biçimde mücadele etmesi mümkün değildir. Birincisi, kapitalizm, uzun dönemli planlama yerine kısa vadeli kârlarla ilgilenir. Pandemi durumları için kullanılabilecek ve atıl pozisyonda bekletilebilecek hastaneler ve tıbbi araçlar gereksiz görülür. İkincisi, kapitalizm, sağlığı ortak (kamusal) bir mal olarak değil, kapitalist firmaların bir kâr elde etme alanı olarak görür. Büyük ulusüstü oligopolist firmalardan oluşan kapitalist ilaç endüstrisi uzun bir süredir bulaşıcı hastalıklara yönelik yaşamsal ilaçları üretmemektedir. Yeterince kârlı olmadığı için anti-viraller, aşılar ve yeni nesil antibiyotikler kapitalist ilaç endüstrisi tarafından üretilmeye değer görülmemektedir. Dolayısıyla, yeterli parasal kaynak sağlanamaması nedeniyle SARS virüsü için aşı geliştirmek mümkün olmamıştır. Üçüncüsü, kamu sağlığını korumak amacıyla ekonominin uzun bir süre için durdurulması kapitalizm açısından kabul edilemez bir seçenektir. Dördüncüsü, kapitalist sistemin akıl-dışı mantığı içinde silah endüstrisine, sağlık hizmetlerinden çok daha fazla kaynak aktarılmaktadır.

KÜRESEL SALGIN SONRASI KAPİTALİZM

Küresel kapitalist elitler ve ileri kapitalist ülkelerin hükümetleri pandemi öncesi kapitalizme geri dönmeyi planlamaktadırlar. Buna karşın, uzun süredir zayıflayan ve ideolojik olarak iflas etmiş neoliberal seçenek pandemi sürecinde çok büyük yara almıştır. Küresel salgından en olumsuz etkilenen ülkeler neoliberal politikaları benimseyen ülkeler olmuştur (ABD, İngiltere, İtalya, İspanya). Neoliberal politikalar bu ülkelerde kamu sağlık sistemini çökertmiş ve kitlesel sağlık hizmetleri kapasitelerini zayıflatmıştır. Bazı sol-eğilimli iktisatçılar yavaş büyüme ve yüksek borçlar nedeniyle ileri kapitalist ülkelerde hükümetlerin uzun dönemde aşağıdaki iktisat politikalarını uygulamak zorunda kalacaklarını düşünmektedirler:

1- Bütün vatandaşlara ‘evrensel temel gelir’ ödenmesi.

2- Merkez bankalarının devlete doğrudan borç vermesi.

3- Kârlı olmayan hizmetlerin yürütülebilmesi için büyük ölçekli kamu şirketlerinin oluşturulması.

Buna karşın, küresel kapitalist elitler 2008 krizi sonrası sistemin sorunlarının çözümü amacıyla ilerici alternatiflere (Sol Keynesyenizm / Yeşil Yeni Düzen gibi) yönelmemişler, neo-liberal dönemde elde ettikleri kazanımlarını (yüksek kârlar, zayıf örgütlü işgücü, kuralsız piyasalar) korumaya çalışmışlardır. Diğer yandan, neo-liberalizm karşıtı ‘kitlesel’ tepkiler daha çok ‘sağ küreselleşme karşıtlığı’ (Brexit ve radikal sağın yükselişi) biçiminde kendini göstermiştir. Sağ küreselleşme karşıtlığı ise neo-liberal kapitalizmin kaybedenlerinin kitlesel tepkilerini manipüle etmekte ve sisteme yönelmesi gereken tepkileri etnik azınlıklara/göçmenlere yönelik düşmanlığa ve ırkçı nefrete dönüştürmektedir. Bağımlı sınıfların neo-liberalizme karşı tepkilerinin yeterince güçlü olmaması nedeniyle, yönetici sınıf neo-liberal (kapitalist) sınıf projesini bazı küçük değişimlerle sürdürebilmiştir.

Kapitalizmin ilerici biçimde reforme edilmesine ilişkin alternatiflerin iktisadi/siyasal elit tarafından reddedilmesi, iktisadi krize yönelik popülist-sağ alternatif arayışını güçlendirmiştir. Sağ-reaksiyoner hareketlerin küresel neo-liberalizmin alternatifi olarak gördükleri kapitalizm modeli ise neo-liberal kapitalizmin otoriter/korumacı/milliyetçi biçimleridir. Dolayısıyla, pandemi sonrasında kapitalizmin ‘otoriter’ varyantlarının güçlenmesi olasılığı oldukça yüksektir. Küresel salgının yarattığı ‘korku’ ve ‘panik’ ortamından yararlanan otokratların ve otoriter/baskıcı hükümetlerin güçlenmesi beklenebilir. Karantina ortamını sağlamak için yararlanılan polis, asker gücü ve gözetim teknolojileri toplumsal tepkileri bastırmak amacıyla kullanılabilir. Demokrasi içinde uygulanması zorlaşan neoliberal politikalar, ‘ulusal/otoriter kapitalizm’ çerçevesi içinde baskıcı yöntemlerle daha kolay uygulanabilir.

*Prof. Dr., Ankara HBV Üniversitesi