Anlatılan senin hikayendir!

Gençler, toplumsal ve siyasal yapıların eklemleme arzusunun arka planında bir “samimiyet suikasti” olduğunu görüyor. SODEV’in araştırmasında ortaya çıktığı gibi gençler her ne kadar refleksif bir tavır sergileseler de yurt dışına gitme istekleri ile büyük bir uyanış içinde olduklarını hissettiriyor.

Google Haberlere Abone ol

Mehmet Nuri Özdemir*

Türkiye'de her yıl 19 Mayıs'ta gençlik bayramı kutlanıyor. Bu vesileyle gençliğin yaşadığı sorunlar kısa bir süreliğine gündemde kalabiliyor. SODEV’in gençlik üzerine yaptığı araştırma da gençlik bayramına denk getirildi. Bu yazı, SODEV'in araştırmasında farklı politik merkezlere ait gençlerin yüzde 62’sinin yurt dışına gitme isteğini referans alarak gençlik sosyolojisi üzerine bir sorgulamaya girişiyor.

GENÇLER NEDEN GİTMEK İSTİYOR?

Savaşta ve barışta yüzleşmemiz gereken temel meselelerin başında bir toplumsal kategori olarak gençler gelmektedir. Gençliğin enerjisi yeniliğin manivelası durumundadır. Bu nedenle kültürel, siyasal ve inançsal yapısallıkların tümü gençliği adeta kuşatma altına alır. Tabiri caizse herkes gençler için “benim olsun” der. Bu açıdan bakıldığında yoğun ilgiye rağmen gençlerin bunu reddedip yurt dışına gitme isteği tartışılmaya değer. Gençler görünürde mevcut düzenin ve geleneğin bir parçası olabilirler ama bu araştırmanın sonucu onların düzenden ve geleneksel formlardan memnun olmadığını ve başka bir yolu tercih etmek istediklerini gösteriyor.

Bu tercihin arka planında çeşitli nedenler olsa da ülkedeki kutuplaşma siyasetinin ve kötü yönetimin belirleyici olduğu kesin. Gençler bunun farkındalar; fakat sorumluluk alıp gidişatı düzeltmek yerine sorunlu gördükleri bölgeden uzaklaşmak istiyorlar. Değiştirebilme gücünü kendilerinde bulamamaları, gelecek kaygısı ve yaşama arzusunun baskısı onları böyle bir tercihe zorluyor. Normalde politik olan bir gençlik, bir yerde eğer sorunlar varsa orayı terk etmeyi değil tersine orada kalıp sorumluluk alarak sorunlarla uğraşmayı tercih eder. Araştırmada ortaya çıkan sonuç bunun aksini gösteriyor. Bu sonuca bakarak ilk etapta "gençlik apolitikleşiyor" denilebilir. Fakat bu çıkarımın doğruluğu veya yanlışlığı tartışmalıdır. Gençlerin yurt dışına gitme isteğini apolitik bir tutumun tersine gençliğe has politik bir tavır olarak da okunabilir.

GENÇLİĞİN MADUNLAŞMASI

Devletlerin, siyasi partilerin, aşiret ve cemaatlerin tümünün gençliği araçsallaştıran benzer stratejileri var. Sorsanız hepsi koro halinde her şeyi gençler için yaptıklarını iddia ederler. Ama gençler karar süreçlerinde yoktur. Savaşlarda erken ölür, barışta unutulurlar. En büyük işsizlik kümesini onlar oluşturur. Siyasal partilerde gençliğin olanakları dar olduğu gibi partilerin gençliğe dair politikaları popülizmle sınırlıdır. Siyasi partilerdeki gençlik kollaşması partilerin içindeki hiyerarşik barajı aşamıyor. Bilimsel ve akademik başarılarda da parçalı ve geri durumdalar. Başarı tekeller tarafından bireyselleştiriliyor. Sistemsel başarılarda aileler bile tasfiye ediliyor. Her başarılı genç, büyük bir sermaye grubunun ya da kültürel, inançsal ve siyasal formların kucağında bulur kendini.

Bir türlü kendisi olamaya müsaade edilmeyen ve araçsallaştırılan gençler ya toplumsal ve siyasal yapıların dışına itilir ya da bu alanlara radikal bir şekilde dahil edilir. Her iki koşulda da gençlerin iradesi önemsenmez. Radikal dahiliyet, gençleri kendi içinde kutuplaştıran ve diğer kuşakların çözümsüz bıraktığı sorunların yükünü omuzlamaya odaklanan bir eyleyiştir. Kendi bağlamından koparılan gençler yenilik ruhunu ve kendine has özgün sorumluluk biçimlerini bu şekilde kaybeder. Ayrıca radikal kutuplaşmanın içinde kendisi olamıyor, kendi gündemini kuramıyor; var olan çelişik dünyaya merkezden değil kıyıdan eklemlenmiş oluyor. Gençler özne olmakta zorlanıyor ve diğer öznelerin himayesine sığınarak yaşayabiliyor.

KENDİNE BENZETME

Orta ve üst kuşaklar büyük iktidar setlerinin (akademik, politik, ekonomik ve kültürel setler ve hiyerarşiler) içine nasıl hapsolduysa gençleri de oraya sürüklüyor. Bu durum kendine benzetme çabası olarak tanımlanabilir. Eski kuşaklar başarılı olsalardı muhtemelen gençleri kendilerine benzetme çabası içine girmezlerdi, çünkü başarı genellikle paylaşılan değil övünülen bir şeydir ve spesifiktir. O yüzden başarılı toplumlar birbirine benzemeyen farklı kuşakların yetişmesine olanak tanırken başarısız toplumlar genç kuşakları didaktik söylemlerle kendilerine benzetme pratikleri ile uğraşır.

Gençler, toplumsal ve siyasal yapıların eklemleme arzusunun arka planında bir “samimiyet suikasti” olduğunu görüyor. SODEV’in araştırmasında ortaya çıktığı gibi gençler her ne kadar refleksif bir tavır sergileseler de yurt dışına gitme istekleri ile büyük bir uyanış içinde olduklarını hissettiriyor.

TÜRK- KÜRT GENÇLİĞİ VE YENİ KUŞAĞI YANLIŞ ANLAMAK

Tüm devletlerin ve sermayenin temel stratejisi gençler için daha iyi bir dünya yaratmak değil, devlet ve sermaye için daha itaatkar kuşaklar yetiştirme üzerine kuruludur. Türk gençliğinin de devlet ve sermaye arasında sıkışmış bir karakteri var. Devlet ve sermaye Türk gençliğinin özgür olmasının önünde iki temel bariyerdir. Devlet olası risklerde her an feda edilebilir kurban gözüyle gençliğe bakarken sermaye ise Herkül olarak bakıyor. Türk gençleri işsiz kalıp intihar etmektense bir maaş sahibi olup bir kahraman gibi ölmenin arasında tercih yapmak zorunda bırakılıyor ve yaşamını ancak büyük riskler yüklenerek sürdürebiliyor. Özetle Türk gençliğinin temel meselesi geçim sıkıntısı, yoksulluk ve gerilimin olmadığı bir yaşam arzusu olabilir. Fakat aşırı kutuplaşmadan dolayı kendilerini ifade etmekte zorlanıyor, dağınık ve ürkek duruyorlar.

Kürt gençlerine baktığımızda başka bir trajedi ile karşı karşıya kalıyoruz. İşsizlik, ulusal aidiyet sorunu, savaş, aileye bağımlılık, üçüncü sınıf taşra üniversitelerinden alınan diplomaların karşılığının olmaması gibi sorunlar Kürt gençlerinin boğuştuğu sorunlardır. Kürt gençlerinin bir varoluş sorunsalı yaşadığı ortada. Uzun süreli savaştan kaynaklı kimisi radikal tercihlerde bulunurken, büyük çoğunluk üniversite eğitimi ile hem işsizliği aşmayı hem de yaşam arzularını gidermeyi umut ediyor. Ancak okudukları üniversiteler ve bölümler bu tercihleri karşılamaktan uzak.

YENİ KÜRT KUŞAĞI KONUŞULMAZ DEĞİLDİR

Kürt gençleri üzerinde yapılan analizler eksik ve yetersizdir. Gençlerin yaşadığı temel problemler genel teorilerin içinde kaybolur. Özellikle yeni Kürt kuşağı için kurulan söylemler gençlik odaklı olmadığı için farklı sonuçları oldu. Bu konuda en yakın örnek Kürt demokratik siyasetinin, (Fanon'dan esinlenerek) yeni bir kuşağın geldiğini ve bu kuşakla konuşmanın mümkün olmadığı yönündeki uyarısıydı. Demokratik çözümün yollarını zorlamak için söylenmiş olan bu söylem sadece devleti değil Kürt siyasal yapılarını ve halkı tedirgin ediyordu.

Yeni kuşaklar üzerinden yapılan uyarıların kendisi ve politik çerçevesi yanlış ve eksikti. Bu uyarı üzerinden yaratılan algı, gençleri politik olarak birçok sorunun muhatabı olmaktan çıkarıp gerektiğinde sadece fiziksel enerjisine ihtiyaç duyulan marjinal bir grup olarak sabitledi ve onları politik zeminlerden de uzaklaştırdı.

Aslında gayet iyi konuşabilen ve anlaşabilen bir kuşak vardı. Bunun en iyi örneği barikatların Cizre’de kurulmasıyla dönemin DTK Eş Başkanı Hatip Dicle’nin oraya gidip gençlerle müzakere etmesi ve barikatların kaldırılmasıydı. Kent savaşları esnasında da yeni bir silahlı kavgaya başlamanın ötesinde şiddet ve siyaset arasında kalan ve ilk etapta dağdan daha yumuşak ama kamusal alandaki siyasetten daha radikal bir alternatifi öne sürerek demokrasiyi ve hakları bir barikatın arkasında savunmaya çalışan bir gençlik realitesi söz konusuydu. Konuşma ve diyalog kesilince sonraki aşamalarda siyasetten ve çözümden adım adım uzaklaşan radikal ve soğuk bir gerçeklikle karşı karşıya kalındı.

Kürt demokratik siyasetinin gençlere yönelik politikası gençleri özgün bir politika ile güçlü kılmaya dayalı gibi görünse de zayıf ve cılız kaldığı söylenebilir. Kürt gençleri demokratik siyaset zemininde daha çok söz sahibi olabilirler. Gençlik politikaları başta olmak üzere ülkenin yaşadığı birçok soruna karşı yaratıcı bir zeka ile katkı sunarak demokratik siyasetin temel öznesi haline gelebilirler.

GENÇLİK MUHALEFETİ

Gençlik muhalefeti tarihsel olarak ciddi bir arka plana sahip. 1968 kuşağı, gençliğin hakim olduğu bir kuşaktı. Bu kuşağın temel dinamiklerinin başında önce gençler, sonra da emekçiler ve kadınlar gelirdi. Kapitalist ve sosyalist kutbun totaliterleşmesine en büyük başkaldırı bu dönemde gençlikten gelmişti. Gençlik özgürlük ve barış meselesinde hakim konuma gelmişti.

68 kuşağının dinamiklerinden sadece kadınlar bugüne kadar özgün bir şekilde örgütlenebildi. Kadınlar birçok meselede müşterekler yaratıp kadın mücadelesini toplumsallaştırmayı başararak yerel ve evrensel dayanışma ağlarını kurdular ve bu ağlar bugün gittikçe daha da büyüyor. Bu başarı, kadınların kendine has öz yönetim biçimlerini esas almalarına ve özgün kalabilmelerine bağlanabilir. Gençler geçmişe göre daha geniş olanaklara sahip olmalarına rağmen bir kategori olarak özgün kalmakta zorlanıyorlar.

SONUÇ

Mevcut koşullar yeni bir gençlik muhalefetini zorunlu kılmaktadır. Ama nasıl bir gençlik muhalefeti? Varolan kutuplaşmanın devamı bağlamında mı yoksa tabuları kırabilecek bir muhalefet mi? Tüm gençlerin radikalizm ya da ülkeyi terk etme arasında sıkışmaması için başka bir yol bulmaları mümkün. Bunun için demokrat ve bilimsel düşünen, çabuk kutuplaşmayan, fikirleri ile özgün kalabilen, öfkeyi ve nefreti değil kolektif bilinci önemseyen ve farklılıklara tahammül edebilen gençlik platformları kaçınılmazdır. Gençler politik olarak farklı olsalar bile bir araya gelebilmeli ve kendilerine ait ortak zeminler oluşturabilmelidirler. Politikanın neden olduğu tıkanıklığı yurt dışına çıkarak değil politikayı değişime zorlayarak yapabilirler. Bu bir ütopya değildir. Çağımızın gençlerinin zekası ve yaratıcılığı bunu rahatlıkla başarabilir.

Yeni kuşaklar üzerine çok şey yazmak mümkün. Ama bizim değil gençlerin kendilerini yazması gerekiyor. Nasıl ki kadınlar kendi sözünü kuruyorsa gençler de kendi öz sözünü kurabilmeli ve eleştirelliğini oluşturabilmeli. 1968’ de Paris’in duvarlarına yazılan bir yazıda olduğu gibi “Anlatılan senin hikayendir.”

*İhraç Kürt Öğretmen