Kendi tarih bilincine sahip olabilmek

Kürt tarih bilinci ile Türk tarihi bilinci eşit düzeyde değildir. Türk tarihi bilinci kendi devletinin varlığı ile maddi bir güç haline gelirken, Kürt tarih bilinci ona yarayabildiği ölçüde yaşam buluyor. Artık bunun sürdürülebilirliği kalmamıştır.

Google Haberlere Abone ol

Feyzi Çelik*

Ulusal birliğin en somut ifadesi devlet olgusu olarak ortaya çıkar. En üst siyasal örgütlenme olan devlet, aşiret ve partilerden ayrık olmamakla birlikte özdeş de değildir. Bir yerde aşiret veya parti çıkarları ulusal çıkarların önüne çıkıyorsa “devletleşme” çabalarının da bir anlamı olmaz. Başka güçlere kalacak olursa Kürtler zaten bir devlete sahipler. Türkiye, Irak, İran ve Suriye devletleri Kürtlerin de devletidir derler. Evet, bu devletlerin kuruluşlarında Kürtlerin mücadelesi vardır. En yeni örneği de Irak’tır. Saddam’ın devrilmesini sağlayan temel güç Kürtler olmasına rağmen, 2017’de Güney Kürdistan’ın bağımsızlık iradesini bir gecede boğan güç, Kürtlerin mücadelesi ile yeni kurulan Şii Irak değil miydi? Az da olsa, Irak devleti Kürtlerin de devleti olsaydı başka davranması gerekmez miydi? 2012 yılında muhaliflerin saldırıları karşısında Şam ve Lazkiye’ye kapanmak zorunda kalıp, Rojava’dan kaçmak zorunda kalmış olan Esad, küresel ve bölgesel güçlerin desteğini arkasına aldıkça Suriye topraklarını koruyan Kürtlere “demokratik özerkliği” bile çok görüyor. “Burada bir devletiniz var, silahlarınızı teslim edin, gelin bize teslim olun” demekten ileri bir şey demiyor.

Kürtlerin her şeyden önce başkaları tarafından üretilip dolaşıma sokulan tarih bilincini bir tarafa bırakıp, kendi gerçekliğine uygun tarih bilincini oluşturmaları gerekir. Ahmed-î Xani bunu 17'nci yüzyılda Kürtlere göstermeye çalıştı. O hiçbir zaman, Malazgirt veya Çaldıran’ı Kürt tarih bilinci olarak göstermedi. Kürtler Xani’nin vermek istediği tarih bilincine sahip olsalardı, yüz yıl önce yıkılma ile yüz yüze kalan Türk devletinin yeniden kendi aleyhlerine kuruluşuna alet olmazdı.

Evet, 1921 Teşkilat-ı Esasiye ile yeni Türk devletinin temelleri atıldı. Osmanlı saltanatı yerini Türkiye Cumhuriyeti’ne bıraktı. Türkiye Cumhuriyeti ne yaptı? 2017’de Irak Devleti’nin Güney Kürdistan’a yaptığının aynısını yaptı. Üstüne üstlük bunu Türkiye ile Irak birlikte askeri tatbikatla yaptılar. Irak ve Kürdistan ilişkileri birçok veriyi bize sağlıyor. Irak Anayasası’na bakılacak olursa, Kürtlerin ayrılma hakkı dahil olmak üzere birçok hakları Anayasa’ya kaydedilmiş durumda. Yani Kürtler, Irak Anayasası’na göre bir hukuka sahipler. Ancak Irak devleti ilk fırsatta bu Anayasayı ve Kürt haklarını yok saydı. En güçsüz olduğu dönemde dahi, Kerkük ve benzeri Kürt bölgelerinde referandumu yaptırmamak adına elinden geleni yaptı. Irak Cumhurbaşkanı’nın bir Kürt olması dahi buna yeterli olmadı.

Marksist tarihçi E.H. Car Herzen’in biyografisi olan “Romantik Sürgünler” kitabında şöyle yazar: “Geçmişini anlamayan onu bir daha yaşamak zorundadır. Elbette hiçbir koşulda geriye gidiş yoktur. Yaşanmışı bir kez daha yaşayamayız. Her şey bir kez olur. Ancak geçmişin bilgisinde insan kendisini görür. O günleri hüzünlü bir denizin üzerinde izlediğimiz yelkenlinin varlığına karşın gözlemliyor da olsak, yine de o günlere bakarak bugününü anlamlandıramayana da acımak gerektiği sonucuna varmak mümkündür. Ne de olsa, bilinçsiz varlıkların tarihi yoktur. Bilinç zorunlu olarak tarihseldir.

Tarih bilinci, geçmişin bilgisini, güncel bilgiyle ve her ikisini, geleceğe yönelik bilinmeyenin bilgisiyle işleyip, birleşime ulaşıp, yorumlama ve değişim-dönüşüm sürecini kavramaktır. Tarih bilincinin belirleyici unsuru süreci kavratmasıdır. Tarihsel bilinç, geçmişten alınan insan aklının bilgisinin, bugün yeniden üretilmesidir.”

Kürt tarih bilinci ile Türk tarihi bilinci eşit düzeyde değildir. Türk tarihi bilinci kendi devletinin varlığı ile maddi bir güç haline gelirken, Kürt tarih bilinci ona yarayabildiği ölçüde yaşam buluyor. Artık bunun sürdürülebilirliği kalmamıştır. En üst siyasal örgütlemeden yoksun Kürtler ile en üst siyasal örgütlemeye sahip Türkler arasında Kürt-Türk kardeşliği çok naif ve safça görünüyor. “Kürt Türksüz, Türk Kürtsüz” sözünün de bir anlamı kalmamıştır. Tüm halklar ancak eşit siyasal örgütlemelere sahip olarak gerçek bir dayanışma içine girebilirler.

*Avukat