Gençlik Bayramı'nda genç Mustafa Kemal’in edebiyat tutkusu

Mustafa Kemal’in detaycı anlamda iyi dil kullanımı, onu hem iyi bir hatip yapmış hem de ona satır aralarında çeşitli mesajlar verebilecek kabiliyeti vermiştir. Ayrıca, edebiyat tutkusu ve ona bağlı olarak gelişen dil yetkinliğinin Mustafa Kemal’e kazandırdığı bir diğer özellik de hazırcevaplık olmuştur.

Google Haberlere Abone ol

Onur Alp Yılmaz*

Atatürk’ün, “Atatürkleşene” dek hayatına dokunan birçok kişi olmuştur. O, hayatına her dokunandan kendisine bir şey katmayı başarmış ve bunun sonucunda çok yönlü bir münevver olmuştur. Bu yazıda, genç Mustafa Kemal’in çok da bilinmeyen bir özelliğinden, edebiyat tutkusundan bahsedeceğim.

Mustafa Kemal’in edebiyatın büyülü dünyasıyla teması, Manastır Askeri İdadisi’nde (Lisesinde) tanıştığı Ömer Naci sayesinde olmuştur. Mustafa Kemal, rüştiyeden pekiyi dereceyle mezun olup geldiği idadide, kendi anlatımıyla matematikte zorlanmasa da yeni tanıştığı Fransızcada zorlanmış ve sonraları kendisinin de söyleyeceği şekliyle “bir kurmay için olmazsa olmaz” olan yabancı dili öğrenmek, bu zorluğu aşmak için mücadele etmiştir. Bu yüzden, edebiyatla tanışması okula başlar başlamaz olmamıştır. Zaman geçtikçe, Ömer Naci ve Mustafa Kemal daha sıkı bir dostluk kurmaya başlarlar. Mustafa Kemal, edebiyatla olan ilişkisi de bu dostluk sıkılaştıkça artar. Mustafa Kemal’in edebiyatla tanışma hikayesi de kendisinin edilgen olduğu bir hikaye sonucu, Ömer Naci’nin ondan kitaplarını ödünç istemesinin ardından olur. Mustafa Kemal, bu anısını şöyle anlatır:

“Verdiklerimin hiçbirini beğenmemesi gücüme gitti. Edebiyat diye bir şey olduğunu o zaman öğrendim. Şiire heves ettim.” (1)

Ancak onu, belki de şair olmaktan döndüren de yine hayatına dokunan bir başka kişi, kitabet hocası Mehmet Asım Efendi olmuştur. Mustafa Kemal, bunu şöyle anlatır:

“Asım Efendi bir gün beni çağırdı, bak oğlum, dedi, şiiri, edebiyatı bırak, sen iyi bir asker olmalısın, öteki hocaların da benim fikrimde, sen Naci’ye bakma, hayalperest bir çocuk o, ileride iyi bir şair ve kâtip olabilir, fakat iyi bir asker olamaz, dedi.” (2)

Ancak tabii ki Mustafa Kemal’in edebiyatla arasına koyduğu bu mesafe, üretici olmakla ilgiliydi, mamafih kendisi ömrü boyunca iyi bir edebiyat ve sanat tüketicisi olmuştur. Edebiyatla yakınlaşması Ömer Naci sayesinde olan Mustafa Kemal’in ilk uğrak noktası dolayısıyla Namık Kemal olmuştur. Mustafa Kemal, Namık Kemal’den, bugün ucuz ve hamasi bir söylem olarak ayağa düşen, ancak o günlerde dillendirilmesi payitaht tarafından en sert biçimde cezalandırılan, bu yüzden gizli gizli kulaktan kulağa fısıldanan hürriyet ve vatan kavramlarını öğrenmeye başlamıştır. Namık Kemal’in ona kattığı bir diğer şey de iyi bir Osmanlıca kullanımı olmuştur. Mustafa Kemal’in detaycı anlamda iyi dil kullanımı, onu hem iyi bir hatip yapmış hem de ona satır aralarında çeşitli mesajlar verebilecek kabiliyeti vermiştir. Ayrıca, edebiyat tutkusu ve ona bağlı olarak gelişen dil yetkinliğinin Mustafa Kemal’e kazandırdığı bir diğer özellik de hazırcevaplık olmuştur.

MUSTAFA KEMAL'İN DİL HAKİMİYETİ

Edebiyatın Mustafa Kemal’e yüklediği bu üç özelliğin izlerinin tamamını iç içe bir vaziyette şu anıda bulmak mümkündür; Kurtuluş Savaşı’nın en hararetli günlerinde meclis kürsüsünden bir mebus, karamsarlık içinde Namık Kemal’in şu dizelerini okur:

Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini

Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?

Bunun üzerine, Mustafa Kemal kendisine ve milletine olan tüm güveni ve inancıyla bu dizeleri şu şekilde uyarlayarak cevap verir:

Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini

Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini (3)

Mustafa Kemal’in 1927’de okuduğu Nutuk’unun tamamında dile olan hakimiyetini görmek mümkündür. Bu hakimiyet sayesinde Nutuk gibi belge tasnifi ve yorumlaması gerektiren kapsamlı ve geniş bir eseri tek haneli olarak aylarla ifade edilen bir süre içinde yazabilmiştir. Nutuk’ta, Mustafa Kemal’in kelime haznesinin genişliği ve dile olan hakimiyetini göstermek açısından en iyi örnek, Mustafa Kemal’in son Osmanlı Mebusan Meclisi toplantısı için İstanbul’a giden mebuslardan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nu (ARMHG) kurmaları ve kendisini Meclis Başkanı seçmeleri talebinin yerine getirilmemesi olayını anlattığı satırlardır. İstanbul’a giden mebusların bazılarının davranışlarında genel bir değişiklik gözlemlediğini de defalarca satır aralarında gündeme getiren Mustafa Kemal, İstanbul’a giden mebusların ARMHG yerine Felah-ı Vatan Grubu’nu kurmalarına oldukça öfkelenmiştir. Mustafa Kemal, Nutuk’ta bu olayı anlatırken, bilinçli bir tercihin sonucu olarak, Felah-ı Vatan yerine Fellah-ı Vatan Grubu demiştir. (4) Felah, kurtuluş anlamına gelirken; fellah ise kipti, çingene anlamına gelmektedir. Mustafa Kemal, ulus-devletin kuruluş yıllarının dönem dönem sert savrulmalar da yaşayan milliyetçi anlayışı içinde; kendi varlığının yüceliğini çeşitli unsurların ötekileştirmesi üzerinden sağlayan bir sürecin uzantısı olarak bu ifadeyi kullanmıştı. Dönemin, çatı bir kimlik olarak tasarlanan Türklüğü kutsayıcı genel havası düşünüldüğünde, bugünün kavramlarıyla ayrımcı olarak ifade edilebilecek bu tutumun, o gün için eleştiriden çok daha fazlasına işaret ettiği aşikardır. Anlaşıldığı gibi, Mustafa Kemal, dil hakimiyeti vasıtasıyla bu isimlere aslında zımnî bir tepki göstermiş oluyordu.

Yani hepimizin bildiği gibi, iyi bir tarih bilgisine sahip olan Mustafa Kemal, bu bilgisini edebi bilgiyle de beslemiş ve bilginin karşıya aktarımının yegane yolu olan iletişimi de hem sözlü hem de yazılı olarak son derece iyi kullanmıştır. Onu diğer liderlerden ayıran büyük istidadının oluşumunda, bu yönünün büyük etkisi yadsınamaz. Dönemin yaygın akımlarından olan, Mustafa Kemal’in halkçılık anlayışını da etkileyen Narodnizmin liderlere biçtiği “yeni-dönüştürücü önder” rolünü, yarı-feodal nitelikteki çağdışı Osmanlı toplum yapısını modernleştirerek yerine getirirken, dil hakimiyetini de didaktik bir üslupla bir araç olarak kullanmayı ihmal etmemiştir.

BONUS: GENÇ MUSTAFA KEMAL'İN KALEMİNDEN BİR ŞİİR

Şiir ömrü boyunca, Mustafa Kemal’in en büyük tutkularından biri olmayı sürdürdü. Zaten Mustafa Kemal gibi, hayatını milletine vakfeden diğergâm bir insanın duygusal ve idealist yönünü oluşturmak için şiirden daha güçlü bir enstrüman henüz bulunmuş değildir. Mustafa Kemal, şiirin onu sonraları kitaplar yazmaya iten, ona yabancı dilden tercümeler yaptıran yazma tutkusuna olan katkısını, hocasına şiiri bırakmak için söz verdikten sonra da sürdüğünü şöyle ifade eder: “Şiiri bıraktımsa da artık güzel yazmak hevesine kapılmıştım.”(5) Aşağıdaki mısraların tam olarak ne zaman yazıldığı bilinmese de Manastır Askeri İdadisi’nde olduğu ve şiire merak sardığı yıllara denk düşmesi kuvvetle muhtemeldir. İdadi yıllarının 1896 ve 1899 arasına denk düştüğü düşünülür ve hocasının uyarısı sonucu belli bir dönem sonra şiiri bıraktığı da hesaba katılırsa, bu mısralar muhtemelen 15-16 yaşlarındaki Mustafa Kemal’e aittir:

Hep insanlar kendilerini bilseler,

Bilinir o zaman ki, hep biriz.

Türk sadece bir milletin adı değil,

Türk bütün adamların birliğidir.

Ey birbirlerine diş bileyen yığınlar,

Ey yığın yığın insan gafletleri,

Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,

Hakikat nerede?6

Sahi, toplum olarak olgusal gerçeklikten bu kadar kopmuşken, genç Mustafa Kemal gibi soralım; hakikat nerede?

(1) Falih Rıfkı Atay, Babanız Atatürk, Er-tu Matbaası, İstanbul, 1980, s. 11

(2) Falih Rıfkı Atay, Çankaya, C.I., Cumhuriyet, 1999, s. 24.

(3) Ayşe Afetinan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2009, s. 103

(4) Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk 1919–1927, Yay. Haz.: Zeynep Korkmaz, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2002, s.247-248.

(5) Falih Rıkfı Atay, Babanız Atatürk, s. 10

(6) Nesim Benbanaste, Bir Dehanın Analizi, Sümbül Basımevi, İstanbul, 1982, s. 89.

*Işık Üniversitesi Öğretim Görevlisi