Kürt bilinç, Ahmet Şık’ın istifası ve Türklük hukuku

Tartışmanın derinliğindeki konulara dair dünyada geniş bir mukayeseli külliyat var. Asıl işimiz işte o külliyatı ortaya koyup Ahmet Şık tartışmasında nerelerde debelendiğimizi ortaya koymak olmalı şimdi. Niçin? Daha sağlıklı bir “hukuk” inşası için kuşkusuz.

Google Haberlere Abone ol

Orhan Gazi Ertekin

Ahmet Şık'ın HDP'den istifası Kürt muhalefeti içinde nicedir yaygın ve aşağıdan hissedilen bir huzursuzluğu iyice su yüzüne çıkardı. Ciddi bir tartışmaya konu olmamıştı ama esasında sorun çok uzun süredir doğrudan “hukuk”a dair şu soruların etrafında düğümleniyordu: "Türkler" ile "Türklük"ün ilişkisi nasıldır? Türkler "Türklük hukuku" içinde Kürtlerden ayrı bir hukuki statüde mi yer almaktadırlar? Yoksa "fiili gerçeklikleri"; yani Kürt ve Türk olmaları mı onları hukukun içinde ayırmaktadır? Türkler “Türklük hukuku”ndan sorumlu tutulmalı mıdırlar? Ve tabii ki Türkler ile Kürtlerin ortak veya ayrı hukukları nasıl inşa edilmelidir? Başka deyişle Türkler ve Kürtler Türklük hukukuna karşı ortak bir “kamu” kurabilirler mi? Bu sorular kuşkusuz ki en olumlu siyasal konumlarında bile Türklerin “Türklüğün imtiyazı” ile ilişkilerinin giderek daha da yaygınlaşan bir gözlem konusu olmasından doğuyordu. Barış Ünlü'nün “Türklük Sözleşmesi” bu tartışmayı daha da genişletip hukuk alanına kadar taşımak açısından oldukça önemli bir fırsattı. Fakat bu yapılamadı. Nihayetinde Ahmet’in istifası, açıkça sorulamayan soruların ve buna ilişkin kontrol edilemez duyguların ortaya dökülmesine yol açtı. O halde sorunun Ahmet olmadığını anlayarak konuşmak gerekir. Yaşadığı onca baskı ve zulüm göz önüne alındığında tartışma yoğunluğunun Türkiye'deki “en Kürt Türk” olan Ahmet'in istifası gündemine toslamış olmasını tarihin garip bir cilvesi olarak kaydedip geçmek lazım sadece.

Asıl meseleye gelirsek, tartışmanın derinliğindeki konulara dair dünyada geniş bir mukayeseli külliyat var. Asıl işimiz işte o külliyatı ortaya koyup Ahmet Şık tartışmasında nerelerde debelendiğimizi ortaya koymak olmalı şimdi. Niçin? Daha sağlıklı bir “hukuk” inşası için kuşkusuz. Türkler ve Türklük hukuku bağlamındaki önemli mukayeselerden birisi “Siyah hareket”inin çeşitli tecrübelerine dairdir ve bu mukayesenin güncel tartışmamızda bize yardımcı olacağını düşünüyorum şahsen. Kürt hak hareketi ile Siyah hak hareketleri arasındaki mukayesenin bir çok şeyi anlamak açısından verimli olduğu kanaatindeyim. O nedenle oradan başlayacağım.

SİYAH BİLİNÇ VE HAK HAREKETİ 

Siyah hareketlerinde iki farklı hukuk inşası yolunun tecrübe edildiği görülür: “Beyazlık hukuku”na karşı eşitlik mücadelesi vermek ve beyazları da “beyaz hukuku”ndan sorumlu tutmak. Bunlardan birincisi Amerikan siyah haklar hareketidir. Diğeri ise Güney Afrika “Siyah Bilinç” hareketi. Amerikan siyah haklar hareketi, siyahların haklarını hukuk düzeninin biçimsel vaatlerinin içine yerleştirme mücadelesi vermiştir. Kuşkusuz onlar eşitsizliğin daha derinlerde olduğunun farkındalardı. Fakat “eşit haklar için mücadele” ve ortak bir hukuk düzeni daha ileri adımlar için temel bir zemin olarak görülüyordu. Bu açıdan onların mücadelesi öncelikle dikey bir hukuksal hiyerarşiye yönelikti. Bu mücadelede bir beyazın beyaz hukukuna karşı koyması ise önemli bir bilinç sıçrayışı sayılıyordu. Buna karşılık Güney Afrika siyah bilinç hareketi “beyaz hukuku”nun tüm o yatay, somut ve gerçek bağlayıcılıkları ile kökten yüzleşme iddiasında olmuştur ve “ayrı örgütlenme” bu nedenle esastır. Bir beyazın beyaz hukukuna karşı mücadele ederek siyah hukukunu üstlenmesi gerçek bir hukuksal yüzleşme sonucunu doğurmaz. Çünkü hala beyaz hukukunun tüm imtiyazlarının içinde hareket etmektedir o. Bu beyazlık hallerinin tümünün beyazlıktan sorumlu tutulmasına yönelik bir eğilim de yaratır. Beyazlığın kendine mesafe alanlarının kısmi konforunu sorunun bütününün bir parçası olarak görmek anlamına da geliyor bu yaklaşım. Bunun iki yönü var. Birincisi “en olumlu haldeki” beyazların da hukuk düzeninden sorumlu tutulması ve ikincisi ise beyazın kendini politik olarak aşarken dahi kendi beyazlık varlığının konforundan kaçınamaması... Oldukça gerilimli bir hak ve hukuk bahsi bu... Şu an tartışma konumuzun özü de burada...

TÜRKLER VE TÜRKLÜK HUKUKU

Türklerin Türklük hukuku ile ilişkilerinin niteliği ise Barış Ünlü'nün çalışması bir kenara bırakılırsa bugüne kadar ciddi bir tartışma konusu olmamıştır. Bu nedenle Türkler ile Türklük hukuku ilişkisi hep dışsal bir ilişki olarak ele alınmıştır. Bu da Türklerin Türklük hukuku ile ciddiyetle yüzleşemediklerini ortaya koyuyor. Nitekim Türk milliyetçiliğinin tüm merkezi unsurları (sol-sağ milliyetçilik/ulusalcılık) ırkçılığı Reha Oğuz Türkkan’ın “genetik” ve Nihal Atsız’ın “soycu” ırk-tarih anlayışlarına terk etmeyi hep pek rahatlatıcı bulmuşlardır. Siyasal ve hukuksal alan içinde ırkçılık karşıtı bir hareket barındırmamalarının-barındıramamalarının temel sebeplerinden birisi de asıl hesaplaşılması gereken merkezi düzeydeki ırkçılığın bu şekilde Türkiye hukuk düzeninin marjına terk edilmesidir. Ve tabii ki ırkçılıkla ilişkinin her tartışılması anında Türk aydınlarının birdenbire aktivist bir başöğretmen haline dönüşüvermelerinin de sebebi budur: “Türkiye'de ırkçılık yoktur!” Oysa Türkiye hukuk düzeni bir milli hiyerarşi üzerine kurulmuştur ve Kürt bilinç, bu hiyerarşinin sadece biçimsel hukuki yönünü değil aynı zamanda maddi hukuk yönünü de giderek daha yoğun biçimlerde gözlem konusu yapmaya başlamıştır. İstifa sonrası yapılan tartışmalar gerçekte tam bu meseleye ilişkindir. Hak bahsinin sadece dikey olarak iktidara değil yatay olarak muhalefete, hatta yanı başındakilere karşı ileri sürülmesinin ardında bu gerçek vardır. Başka deyişle Türk olmanın Kürt olmaktan ontolojik olarak farklılığının giderek daha fazla ifşa olmaya başlamasına ilişkindir sorun.

KÜRT HAK HAREKETİNDE İKİ YOL

Tam da bu nedenle Kürt hak hareketi ile Türkiye yurttaşlığı arasındaki mesafe giderek açılıyor ve Türklüğün içinde ve Türk kalarak Kürtlere seslenmenin sınırlı gücü de yavaş yavaş azalıyor. Tıpkı siyah hak hareketlerinde olduğu üzere Türkiye’de sosyalist veya sol liberal konumlardan da bakıldığında hukuk üretmenin iki biçiminden bahsedilebilir. Birincisi tıpkı siyah bilinçte olduğu üzere Kürtlük hukuku ile Kürtlerin iç içe geçtiği bir alan ısrarının giderek güçlenmesi. Kürtlüğü Kürt'ün tamamladığı ve kuşattığı bir siyasal yeterlilik alanına dönüştürmek çabası var bu yolda. Türk olarak Kürt meselesi ile ilgilenmenin ontolojik rahatlığı bir sorun haline getirilir ve Türklerin Kürt hareketi içindeki en azından daha az riskli hareketleri rahatsızlık alanına taşınırken diğer yandan da Kürtlüğün Kürtler ile kurulması gerektiğine dair bir yeni yola çağrı yapılır burada. Yani sadece Türklük değildir mesele aynı zamanda Türk'tür. Türk'ün Türklükten ayrı bir politik ve hukuki kapasitesi olup olmadığına dairdir yani sorun. Güney Afrika'daki “Siyah bilinç” (stive biko) yaklaşımın bir başka coğrafyadaki tezahüründen bahsediyoruz. Ahmet'in istifası işte bu eşiğin diğeri aleyhine büyüdüğünü ortaya koymuştur. Diğer eşikte ise “eşit yurttaşlık” talebi vardır. Tıpkı ABD örneğindeki siyah hak hareketlerinde olduğu gibi: Ortak bir kamu ve ortak bir hukuk iddiası. Bugün Kürt hak hareketi bu iki alan arasındaki salınım ile ilerlemekte ve kendine has sorunlar yaşamaktadır. Sorunun daha az acıtıcı hale gelmesinin yolu ise Kürt hak hareketinin yollarını ve imkanlarını artık daha açıklıkla konuşmaktan geçmektedir...

Gerçek tartışmalar gerçek bir hukukun da yolunu açacak ve birbirimizi daha doğru anlayacağımız bir politik ve hukuki zemin de doğmuş olacaktır. Kim bilir belki üçüncü bir yol bile bulabiliriz...