Mustafa Selimi ve kamu vicdanı

"YNK asayişi yaptı" deyip işin içinden çıkılamaz. Mustafa Selimi'nin şahsında yaşanan olay hem iç hukukun hem de uluslararası hukukun ihlalidir. Mustafa Selimi'nin ölüme teslim edilmesi ile cinayete iştirak edilmiştir.

Google Haberlere Abone ol

Sharo I. Garip        [email protected]

IŞİD’le savaşta esir düşen bir peşmergenin, Hücam Abdurrahman’ın 21 Ocak 2015’de Musul’da kameralar önünde kafası uçurulurkenki bakışları hepimizin ruhundaki en derin hassas noktaya değmişti. İşin ilginç tarafı ise Hücam'ın kellesini uçuracak IŞİD'li militan, kameralar önünde Kürtçe konuşuyordu ve Hücam'la aynı köydendi.

Bu kan donduran sahne yüzyıllık “Kürt Trajedisi” dizi-filminin bir klasiğiydi. 1938'de Ali Şer'in kafasını kesen de aynı yöreden bir Kürt'tü. Bu trajediyi sahneleyenler ve izleyenler neredeyse bu filmi ezbere biliyorlar artık. Uzun bir zamandır Kürdistan'ın doğusunda da kapkaranlık rejimin zulmü altında her gün onlarca Kürt genci dara çekiliyordu fakat ne Güney'i ne Kuzey'i ne de Rojava'daki kardeşlerinin ciddi bir gündemi olmayı başaramıyorlardı. Fakat son yaşanan Mustafa Selimi olayı dört parça Kürdistan'da bir vicdani infiale yol açtı.

Mustafa Selimi yıllarca Doğu Kürdistan'da (İran Kürdistanı’nda) peşmergelik yapmış sonra peşmergeliği bırakınca İran rejimince tutuklanmış ve 17 yıldır hapiste yatmakta olan bir siyasetçi. Korona günlerinde hapishanede çıkan isyanda diğer mahkumlarla birlikte kaçıp, can havliyle kendini güvende hissedeceği Güney Kürdistan'ın Süleymaniye kentinin sınır ilçesi olan Penciwen'e sığınıyor. YNK'nin kontrolündeki asayiş güçleri M. Selimi'yi çok kısa bir müddet sonra İran yetkililerine teslim ediyorlar ve İran tez elden Selimi’yi idam ediyor. Bu Pencewin'de yaşanan ilk olay değil, daha önce de 13 Nisan 2016'da Kemal Pencweni (Kemal Sêx Sade) 3 arkadaşıyla birlikte bilinmeyen kişiler tarafından kaçırılıp katledilmişlerdi. Sonradan failleri bulunup mahkeme önünde idam cezasına çarptırıldılar. Gene Doğu Kürdistan'da eskiden peşmerge sonradan insan hakları örgütünün üyesi olan İqbal Muradi, İran'dan Süleymaniye'nin Pencewin ilçesine göç etmiş ne yazık ki o da 17 Temmuz 2018'de kimliği belirsiz kişilerce katledilmişti. Aradan 2 ay geçmeden 8 Eylül 2018'de İran rejimi oğlu Zanyar Muradi ve yeğeni Loqman Muradi'yi idam etti.

Kardeş kafasının teslimatı sadece Kürdistan'daki sömürgeciliğin icadı değil elbet; diğer sömürgelerde Afrika ve Vietnam’da da kelle avcılığı sıkça yaşanan bir olaydı. Özgür toplumların bireyleri ise ne Paris ne de Washington'da kardeş kafasının teslimatıyla bir şey elde edilemeyeceğini iyi bilmektedirler. 'Sömürgeciliğin yapısı bu' deyip asla kanıksanmamalı, bunu engellemek için önlemler alınmalıdır. Bu tür vakıaların tekrar etmesini önlemek için kamu vicdanı etkili baskı araçlarından biridir. Özellikle Kürtler dört parçada da ciddi tehlikeler altındayken bölge devletleri ve istihbaratlarının Kürtleri çatıştırma stratejilerine karşı tedbirli olmak gerekiyor. Dolaysıyla Kürdistan'daki siyasi partiler Mustafa Selimi ve diğer yaşanan olayları birbirlerine karşı politik propaganda malzemesi olarak kullanma gayretkeşliğine girişmeden en kısa sürede olayın faillerini ve İran’la iş birliği yapanları açığa çıkarma sorumluluğunu yerine getirmelidirler.

"YNK asayişi yaptı" deyip işin içinden çıkılamaz. Mustafa Selimi'nin şahsında yaşanan olay hem iç hukukun hem de uluslararası hukukun ihlalidir. Mustafa Selimi'nin ölüme teslim edilmesi ile cinayete iştirak edilmiştir. Bir federe devlet olan Güney Kürdistan kendisine sığınan değil bir Kürt bir İran vatandaşını da sorgusuz sualsiz teslim edemez. Kaldı ki Kürdistan'ın bir şehrinden diğerine göç eden hiçbir Kürdü kimse vatanından sınır dışı edemez, bu vatan hakkının ihlalidir. Dr. Sait Kırmızıtoprak ve Sait Elçi’lerin katledilmesi halen aydınlanmayı beklerken buna yenilerinin eklenmesi kabul edilemez. Güney Kürdistan'ın faili meçhul cinayetler ülkesi olmasına mahal vermemek için bu olaylar açığa çıkarılmalı ve bir hukuk devleti olduğunu kanıtlamalıdır. Aksi takdirde Güneyde yaşayan Kürtlerin yanında yurtdışından turizm vesilesiyle gelen Kürtler de kendilerini güvende hissetmeyeceklerdir. Nitekim devletler kurum olarak meşruiyetlerini hukukun üstünlüğünden alırlar. Arap Baharı dediğimiz Arap devletlerinin domino efekti gibi birbiri ardınca düşmelerinin asıl kaynağı, adaletten yoksun bir hukukun/hukuksuzluğun hüküm sürmesiydi. Güney Kürdistan, Arap Baharı'ndan dersler çıkarıp insan hak ve özgürlüklerini garantiye alan hukuk ve sosyal devlet mekanizmalarına işlerlik kazandırmalıdır. Bu vesileyle Mustafa Selimi gibi olayların açığa çıkarılması Güney'in hukuk devleti olma yolunda vereceği önemli bir sınavdır. Devlet olmanın önkoşullarından biri de kendi vatandaşlarına ve de uluslararası arenaya yasalarınızın adilane işlediğini ispat etmenizdir. Ayrıca Mahmur Kampı'nın bombalanması, Afrin'de insanların kaçırılıp öldürülmeleriyle, Kürtler bir kaosun içine çekilip Rojava ve Güney Kürdistan destabilize edilmeye çalışılıyor. Failler belliyken Kürtler birbirleriyle boğazlaşmak yerine ortak bir sınır koruma hattı oluşturma işine girişmelidirler. İran ve Türkiye tarafından bu senaryolar zamansız devreye sokulmamıştır, 'oyunun kurucusu olamazsak oyun bozucu oluruz' siyasetinin bir sonucudur ve ufukta görünen Kürtler arası birliği erkenden baltalama girişimidir. Dünya korona denen illetle uğraşırken bile Kürt düşmanlığından vazgeçmeyenler var. Dolayısıyla Kürdistan'da kamu vicdanı siyasette, medyada ve sosyal medyada büyük resmi görmeli ve Kürtler arası düşmanlığa-çatışmalara yol açacak dilden uzak durma hassasiyetini göstermelidir.

* Köln Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Bölümü