Korona virüsü salgınının müzelere etkisi

Geçen hafta New York’ta bazı müzeler, Guggenheim (4) da bunlardan birisi, çalışanlarının ücretsiz izne ayırıldıklarını duyurdu. Kültürel sektördeki müzelere dışardan çalışan birçok sanatçı, küratör de bu süreçte işsiz kaldı. Çünkü tüm ekosistem bu duruma hiç hazır değil. Zaten kim hazırdı?

Google Haberlere Abone ol

Emek Yılmaz* [email protected]

Webinar (1) kavramı korona virüsü salgınından çok daha önce hayatımıza girmiş bir kavram olsa da yaygınlığı bu süreçte, virüs hızında olmasa da, oldukça arttı. 10 Nisan 2020’de OECD (İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı)’nin ICOM (Uluslararası Müzeler Konseyi) ile birlikte düzenlediği webinara (2) ben de katıldım ve buradan sizlerle kısa bir rapor paylaşmak istiyorum. Konu: Korona virüsü (Covid-19) ve müzeler: Etkisi, yenilikler ve kriz sonrası için planlama. Yayında, ‘bundan sonra ne yapacağız? bu durumun müzelerin işleyişine etkisi ne olacak?’ sorularına cevap arandı.

Dünyada ve Türkiye’de, çalıştığım müze dahil olmak üzere, birçok müze dijital platformları özellikle sosyal medya platformlarını oldukça aktif kullanıyor. Bu etkinliklerin içinde müzelerden canlı yayında derinlemesine rehberlik hizmeti öne çıkıyor. Sanal müzeciliğe pandemi öncesinde geçmiş olan ve bu yeni koşullara hazırlıklı yakalanan veya çabuk adapte olan müzeler de bulunmakta. Fakat bunlar yapılırken süreç içinde fark edilen bir nokta daha var: Bu durum ne kadar sürdürülebilir? OECD’nin gerçekleştirdiği yayından müzeciliğin ve genel başlık altında kültürel sektörlerin çok da iç açıcı olmayan bir durum içinde olduklarını öğreniyoruz.

Müzelerin kapanmasının kısa ve uzun dönem etkilerine baktığımızda en başta fark edilen konulardan birisi gelirlerinin düşmüş olması. Amerikan Müzeler Birliği bazı küçük ölçekli ve kırsalda bulunan müzelerin muhtemelen tekrar açılmayacağını söylüyor. Bazı müzelerin gelirleri içindeki temel başlıklardan birisi bilet satışları, diğeri kafeterya ve/veya hediyelik eşya satışından edindikleri kazançlar. Nakit sıkıntısı sebebiyle bu müzeler finansal problem yaşıyorlar. Kapanan müzeler çalışanların da bir süre işsiz kalmasına sebep oluyor. Geçen hafta New York’ta bazı müzeler, Guggenheim (4) da bunlardan birisi, çalışanlarının ücretsiz izne ayırıldıklarını duyurdu. Kültürel sektördeki müzelere dışardan çalışan birçok sanatçı, küratör de bu süreçte işsiz kaldı. Çünkü tüm ekosistem bu duruma hiç hazır değil. Zaten kim hazırdı?

Müzelerin tamamen kapanması aslında sadece şimdiyi değil, uzmanlara göre önümüzdeki 10-12 aylık bir süreci etkileyecek. Çünkü sürecin normale dönmesinin bir yılı bulacağı bekleniyor. İtalya’dan katılan Mattia Agnetti (Fondazione Musei Civici di Venezia Genel Sekreteri (MUVE)), Venedik’te sektörün hayatta kalması için çabalandığını söyledi. Tüm müzelerin ve yaratıcı sektördeki diğer kurumların ilerleyen zamanlarda kaynak sıkıntısı yaşayacak olması tahmin edilen konulardan biri, peki bu kaynaklar nereden bulunacak? Uluslararası işbirliklerinin geliştirilmesinin bir ihtiyaç durumuna gelmesi ve bu çalışmalar sayesinde çeşitli fonlardan faydalanılması bir öneri olarak sunuldu.

Yine müzelerin kapanmasıyla eğitim ve kültür arasındaki bağın ne kadar güçlü olduğu daha da ortaya çıkmış durumda. Sanal müzeler koleksiyonların önemini azımsamıyor, ancak ne kadar yeterli? Dijital imkanların sağladığı esneklik, sınırlar ve kullanıcıların sahip olduğu beceriler dahilinde müzeler etkinliklerini ve çalışmalarını sürdürebiliyor. Bu durum dijital sektörde yeniliklerin yolda olduğunu da haber veriyor. Bilgi teknolojilerindeki değişim eğitim platformlarını da içine alırken, kullanma becerilerine sahip kişilerin de beraberinde gelişmesi önemli bir konu.

Güney Kore’den katılan bir uzmanın anlattıkları ise dikkat çekici. Kore Müzeler Birliği bir anket düzenliyor, ki Avrupa’da da birçok farklı kurum, kuruluş ve üniversite tarafından çeşitli araştırmalar gerçekleştiriliyor. Koreli uzman Inkyung Chang (Demir Müzesi Kurucu Müdürü), bu durumun uzun dönemli etkilerinin, yaptıkları çalışma sonucunda, çok öngörülebilir olmadığını söylüyor. Chang’a göre ekonomik kriz kaçınılmaz; sosyal mesafe ile sosyal davranışlarımız değişmeye başladı ve bu da müze içeriğini etkiliyor. Dijital çalışmaların yanında dijital okur-yazarlık da önemli. Halihazırda sanal ortamda koleksiyonlarını sergileyen müzeler ayrıcalıklı konumdalar ve önemi yadsınamaz çünkü bu da müzeleri deneyimleme şekillerinden birisi. Müzelerin ve kültürel mirasın dijitalleşmesi, gençlerin aktif olduğu dijital ortamlarda onların erişimine açık olacak. Bu da ilgi çekici içeriklerin üretilmesinin gerekliliğini, niceliktense niteliğin daha fazla önem kazandığını gösteriyor.

Finansal açıdan Türkiye’de de durumdan etkilenen küçük ölçekli, kırsal ve/veya özel müzeler bulunmaktadır. Fakat belki de avantajlı noktalardan biri Türkiye’deki müzelerin çoğunluğunun devlet veya belediye müzesi olmasıdır. Ancak bunun mutlak bir avantaj olup olmadığını süreç sona erdiğinde göreceğiz. Türkiye’de henüz yukarıda anlatılan şekilde bir araştırma başlatılmadı, bu sebeple bu salgının müzeler üzerine olan etkisi henüz ölçülmedi ve dolayısıyla verilere dayanarak değerlendirilemiyor. Ancak, kapanan müzelerle, sosyal ve müze ziyaretçi davranışlarının değişeceği tahmin edilmekte. Dijital ortamlara adapte olmaya çalışan müzelerle de her şey “normale” döndükten sonra farklı içerik üretimlerinin ve dolayısıyla tüketimlerinin oluşacağı da bekleniyor diyebiliriz.

Müzeler, yukarıda sayılanlara ek olarak, çoğu sektörün de deneyimlediği gibi, esnek çalışma şartlarını da tecrübe ediyor. Bu da yeni yapılanmaları beraberinde getirecek konulardan biri. Müzelerin yönetiminin yeniden düşünülmesi ve şekillendirilmesinin de ihtiyaç olacağı belirtiliyor. Müzelerin yapısal değişimlerine ek olarak, son birkaç yıldır konuşulan müze tanımının değişimi de gündemde. Bilindiği üzere bir-iki yıldır, müzeler refah ve sağlık konusunda da etkili kurumlar olarak kabul ediliyor. Demokrasi algısının geliştirilmesi, kültürel etkileşim, kimlik inşasına katkısı, iletişim, pandemi sebebiyle oluşan travmayla mücadeleye yapacağı katkılar müzelerin kabul edilen rollerinden birkaçı.

Yaratıcı sektörlerin içinde bulunduğu durumun olumsuzluğunu bir buzdağına ve müzelerin de ekosistemin en tepe noktasında konumlandığını, sektörün diğer alanlarının yaşadığı ve görünmez sorunları dikkate almaya davet ediyor, Barselona’dan Juan Roca (Barselona Tarih Müzesi Müdürü (MUHBA)). Tüm bunlar gözden geçirildiğinde, müzelerin yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası işbirlikleri geliştirmeleri hem finansal, hem müzeciliğin şu anki koşullar içinde gelişimi açısından önem taşıyor. Fiziksel olarak minik alanlara yaşamlarımızı sığdırırken, düşünsel ve sanal aktiviteler ile dijital ve global olanakların sunduğu zengin kaynaklara ulaşabilme imkânı önemli bir avantaj. Bu süreçte dijital sektörün de hızlı bir gelişim içine girdiğini düşünmek yanlış olmaz. Devlet(ler)in kültürel kurumlara olan desteğinin devam etmesi hayati bir durum. Eğer bu finansal destekler olmazsa, bu kurumların yok olmasıyla topluma yapacağı sosyal etkisinin analiz edilmesi bir diğer önemli ihtiyaç olarak öne çıkacaktır.

*Dr, Avrupa Müze Akademisi (European Museum Academy) İletişim ve Özel Projeler Sorumlusu; Panorama 1326 Bursa Müze Sorumlusu.

(1) Seminar seminer olarak Türkçeye geçmişken, webinar niye aynı şekilde kullanılıyor diye buraya da soru olarak not düşüyorum.

(2) https://www.oecd.org/cfe/leed/culture-webinars.htm#Museums

(3) https://www.nytimes.com/2020/04/10/arts/guggenheim-furloughs-staff.html