ABD seçimleri: Eski köye eski adet

Sanders öncülüğünde gelişen hareketin Sanders’ın kişisel seçimleri dışında kendini test etme imkânı pek olmadı ama tam destek vermedikleri sürece 2016 seçimlerinde de görüldüğü üzere Demokrat Parti ve adayının kazanamayacağı anlaşılmış durumda.

Google Haberlere Abone ol

Sina Güneş

ABD’de Joe Biden’ın önde götürdüğü Demokrat Parti aday belirleme seçimi Bernie Sanders’ın yarıştan çekilmesi ile nihayete erdi. Muhaliflerin seçimde kalmasını istedikleri en azından seçim vaatlerinden bazılarının Biden tarafından kabul edilmeden uzlaşmamasını istemelerine rağmen Sanders yarıştan çekilerek adeta umutları başka bahara bıraktı.

SANDERS'IN POLİTİK BAŞARISI

Öncelikle Bernie Sanders’ın siyasetten medyaya, Demokrat Parti elitlerinden büyük şirketlere kısaca müesses nizamın bütün karşıtlığına rağmen hem 2016 hem de 2020 adaylık seçimlerinde ulaştığı nokta ve elde ettiği toplumsal destek başlı başına bir başarıdır. 1980’den bu yana neoliberal politikaların hâkim olduğu, politika ve ekonominin çoğunlukla toplumun yüzde 1’inin lehine işlediği ve geliştiği bir süreçte bunu açıkça dile getirerek siyaset yapma çabası önemli bir eşiğin aşılmasını sağladı. Sanders’ın cesareti sermayenin ekonomik ve politik gücünü kırmadı ama sorgulanmasını sağladığı kesin.

Sanders’ın sonuç anlamında bir başarı sağlayamamış olmasına rağmen ABD siyasetinde son yılların en etkili politikacılarından biri olarak ABD siyasal tarihinde yerini aldığını söylemek mümkün. Özellikle genç nüfus içinde elde ettiği popülariteyi bir harekete dönüştürmeyi başarması ve bu hareketin şimdiden siyasette etkili olacağını gösteren Alexandria Ocasio-Cortez, Nina Turner, Rashida Tlaib gibi kimi zaman Sanders’tan daha ilerici ya da radikal kişileri bir araya getirmesi ABD solu ya da sosyal demokrasisi için ciddi bir başarıdır.

Sanders’ın çabaları sadece gençlerin değil; işçilerin, azınlıkların, LGBTİ bireylerin, kadınların, ekolojistlerin kısaca dezavantajlıların bir arada siyaset yapabilecekleri bir zemin yaratması ve siyasal alanda görünürlük kazanmaları bakımından da önemli bir işlev görmüştür.

İşçi maaşları ve çalışma saat ücretlerini tartışılmaya açması (son düzenleme 2009’da yapılmıştı) bazı şirketlerin 7.25 dolar olan saat ücretini 15 dolara çıkarmalarını sağladı ve bunun asgari ücret saati olması gerektiğini savundu. Zenginlerin vergi oranları ve devlet destekleri nedeniyle neredeyse hiç vergi ödemediğini (dünyanın en zengin şirketlerinden biri olan Amazon’un 2018’de 0$ vergi ödemesi gibi) asıl vergilerin alt ve orta gelirli kişilerden toplandığını belirterek daha adil bir bölüşümü dile getirdi.

İklim krizi başta olmak üzere ekolojik sorunların gözardı edilemeyeceğini ülke bağlamında bile bunun en önemli milli güvenlik sorunu olduğunu belirterek bu krizle küresel bir mücadele gerektiğini dile getirdi. Ekolojik krizden çıkışın yeni bir ekonomik model ile mümkün olduğunu dolayısıyla enerji politikaları başta olmak üzeri yeni bir ekonomik modelin geliştirilmesi gerektiğini belirterek bu krizde önemli bir payı olan ABD’de ekolojik hareketin politikleşmesini destekledi. Ekoloji hareketi ve sol hareketler arasında olması gereken organik bağı güçlendirdi.

Sanders kısa vadede fakat en fazla ihtiyaç duyulan bir zamanda sonuca ulaşamadı ya da varılmak istenen sonucun mümkün olduğuna halkın çoğunluğunu ikna edemedi ama sermayenin korkmasını sağlayacak kadar görünür kıldı.

SANDERS SONRASI İMKANLAR

Sanders’ın politik hayatı incelendiğinde varılmak istenen yerden çok, ona giden yolda olmanın sevildiği romantik denebilecek bir sol yaklaşım görülebilir. Dünyada 68 Hareketi, Türkiye’de 78 Kuşağı'nın bazı kesimlerinde görülen ve özellikle Doğu Bloku'nun çökmesinden sonra gözlemlenen bir suyun üzerinde durmama hali. Yenilgi fikrinin yarattığı çaresizlikle sistemle mücadeleden sistemi içeriden dönüştürme fikrine sarılmanın, var olmanın bir başarı sayılması ile kazanmaktan çok mücadelenin güzelliğine vurgu üzerinden gelişen sosyalizmden ziyade liberalizm ile barışık merkezde konumlanan bir politikadan söz etmek daha doğrudur. Dolayısıyla Sanders’ın başarısızlığı bir ideolojik ya da hareket başarısızlığı değil aksine harekete rağmen “yolda” öğrenilen kişisel bir başarısızlık olarak tanımlanabilir.

Sanders’ın ideolojik olarak sosyalizm sempatisi taşımasına rağmen ABD’de bu fikrin kazanma ihtimaline inancının, özellikle son zamanlarda bu yönde gelen saldırılara karşı koyuş şekli düşünüldüğünde, azaldığını söylemek mümkündür. Yaklaşık 40 yıldır aynı parti içinde siyaset yaptığı rakibi Biden’ın sosyalizm düşmanlığını saklamamasına ve bu yöndeki saldırılarına karşı koymak ya da sermaye ile ilişkisi üzerinden karşı saldırı yapmaktan sürekli olarak kaçınması hareket içinde çatlakların oluşmasına ve özellikle genç seçmenin sürece müdahil olma şevkini kırdığı söylenebilir.

Hareket içinde daha ilerici ya da radikal seslerin merkez oyları ya da parti elitlerini kızdırabileceği düşüncesi ile geri çekilmesi, seçim çalışmalarında görünürlüklerinin azaltılması politik gelişimi ve belki de başarıyı engellemiştir. Sanders sonrası için sürecin nasıl işleyeceği bilinmemekle beraber Sanders’ın hareket için bir tabu olmadığı ve hareketin olağan bir bileşeni olduğu yönündeki seçim çalışmalarında da dillendirilen görüşlerin öne çıkması ve sürecin adaletli ilerleyebileceğine inancını yitirmiş kitleleri mobilize etmesi mümkündür.

Sanders’ın seçimden çekilmesinden ve genel seçimlerde Biden’ı destekleyeceğini duyurmasından sonra özellikle ilerlemeci olarak tanımlanan medyanın ve sosyal medya üzerinden yayınlar yapan grupların Sanders’a rağmen Biden’ı desteklemeyeceklerini açıkça ilan etmeleri, Biden ve Trump arasında tercihin anlamlı bir tercih olmadığı yönünde yayınlar yapmaları hareketin şekillenmesi ve gelişimini sağlayabilir. İlerlemecilerin en güçlü argümanı ve referansı 2016 seçimlerinde de benzer bir son yaşayan Sanders’ın, seçimlerden Hillary Clinton lehine çekilmesi ve sonrasında yaşananlardır. Sanders çekildikten sonra Clinton’ın kazanması için 40 yakın miting düzenlemiş ve tam destek vermiş olmasına rağmen Clinton kaybetmiş ve seçimi kaybetmesinin sebebi olarak Sanders öncülüğündeki hareketi göstermişti. Hareketin Biden’ın kazanma ihtimalini zayıf görmesi, Biden’ın hareket için merkezi önemdeki politikaları desteklemeye yanaşmaması ve dezavantajlılar için belirli bir iyileşme olmayacağı algısı parti ve kişi kültü etrafında şekillenen ABD siyaseti için yeni bir durum olduğu kadar hareketin gelişimi içinde bir fırsat olarak görülebilir.

Açıkçası Sanders öncülüğünde gelişen hareketin Sanders’ın kişisel seçimleri dışında kendini test etme imkânı pek olmadı ama tam destek vermedikleri sürece 2016 seçimlerinde de görüldüğü üzere Demokrat Parti ve adayının kazanamayacağı anlaşılmış durumda. Bunun yanında Sanders sonrası öncü olabilecek adayların (Alexandria Ocasio-Cortez’ın son çıkışları nedeniyle soru işareti koymakla beraber) Sanders’tan daha sert ve sonuç odaklı göründükleri dolayısıyla Demokrat Parti'nin merkeze hatta kimi politikalarda sağa kayan zeminini yeniden merkez sola belki de sola çekmeye çalışacakları söylemek mümkün.

SONUÇ

ABD siyasal partilerinin, başkanlık adaylarının ve seçimlerinin sadece Amerikan halkının kaderini belirlemediği uyguladıkları politikaların dünya siyasetinin temellerini sarsacak nitelikte olduğunu ve bunun II. Dünya Savaşı'ndan bu yana bu şekilde olduğunu vurgulamaya gerek yok. ABD seçimleri dünya siyaseti için merkezin nereye kayacağını belirleyen seçimlerin başında geliyor, bu nedenle de doğrudan ya da dolaylı olarak bütün ülkeleri etkiler. Sadece yakın tarihte gerçekleşen 2000 seçimleri (George W. Bush), 2008 seçimleri (Barack Obama) ya da 2016 seçimleri (Donald Trump) ve etkileri düşünüldüğünde ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.

Seçimlere aylar kala iki aday arasında dünya siyaseti için belki ama halkları için keskin bir fark olduğunu söylemek mümkün değil. Ama korona günlerinin ne göstereceği belli değil, yaşarsak göreceğiz…