Mezarsız

Ölüm her şeyi temizliyorsa iyi-kötü ayırım yapmadan ölünün mezarına yapılan tecavüzler de yanlıştır, ölünün bir mezarlığa gömülmesine karşı çıkmak da. Elbette ki toplumların iyi veya kahraman kabul ettikleri insanların ölülerine ayrı bir saygı göstermeleri, onları anmaları, ölüm yıldönümlerinde törenler yapması çok doğal ve toplumdan beklenmelidir.

Google Haberlere Abone ol

İzzet Doğan*

Bir İran filmiydi. Özgün adı; As I Lay Dring, Türkçesi “Mezarsız”. Babaları ölünce son vasiyetini yerine getirmek ve ölüsünü gömmek için hiç bilmedikleri bir kasabaya doğru yola çıkan ailenin serüveni. Üç erkek ve tek kız kardeşlerinin de katıldığı bitmeyecek gibi bir yolculuk. Yol uzun hava sıcak. Minibüs benzeri bir vasıtanın içinde ölü babanın vücudu çürümeye başlamış ve kokuyor. Büyük kardeş yıllarca babalarına bakan küçük kardeşe öfkeli ve kinli. Hatta babanın ölümünden onu sorumlu tutuyor. Bu uzun bu yıpratıcı bu stresli ve kardeşler arasında kavgalı geçen yolculukta kız kardeş hep arabulucu.

Çok zor geçen yolculuk ve arayışlar sonunda kardeşler babalarını gömecekleri köyü bulurlar. Babanın bu köyden olan eşinin yıllar önceki ölümünden babayı sorumlu tutan köylüler de kin tutmaktadır. İşte bu yüzden gömme ve mezar işlerini yapan köylü babayı yıkamayı ve gömmeyi kabul etmez.

Bir ölüm olayı karşısında ortaya iki büyük sorunun çıktığını uzun süredir düşünüyordum. Filmi izlemek benim için tetikleyici oldu.

Bir insan ölünce önce ölene karşı bir değerlendirme yapmak gerekir. Ölen kişi toplumda kahraman sayılan, topluma ve ülkesine, insanlara çok iyi hizmetler yapmış biri olabileceği gibi tam aksi de olabilir. Bu yazının amacı ölüyü iyi insan-kötü insan yönünden ayırmak değil ölünün nasıl değerlendirilmesi gerektiğidir.

İnsanlar ve Ahlaklar adlı kitabından Cemil Sena; “İnsanların ölülere karşı saygı duyması pek doğal ve ahlaki bir görevdir. (….) Ölüm her şeyi temizler. Ölüm karşısında kinlerin, düşmanlıkların, sona erdirilmesi gerekir. Hele bir ulusun sağlıklarında kendilerini iyi hizmetlerle tanıtmış olan ölüleri o ulusun yurdunu, şerefini ve tarihini yaratmış olan aziz kahramanlarıdır” demektedir.

Düşünür Guizot da ölülere saygısını şöyle anlatmaktadır; “Ölülere saygı duymak, doğal ve evrensel bir duygudur.”

O halde ölüm her şeyi temizliyorsa iyi-kötü ayırım yapmadan ölünün mezarına yapılan tecavüzler de yanlıştır, ölünün bir mezarlığa gömülmesine karşı çıkmak da. Elbette ki toplumların iyi veya kahraman kabul ettikleri insanların ölülerine ayrı bir saygı göstermeleri, onları anmaları, ölüm yıldönümlerinde törenler yapması çok doğal ve toplumdan beklenmelidir.

Filmden de esinlenerek bir de sağlığında kötü tanınan ölünün yakınlarını; annesini, babasını, kardeşlerini düşünelim. Bu kişiler belki de ölülerinin sağken yaptıklarına karşıydılar. Oysa şimdi ellerinde gömülmesi gereken bir ölü var ama mezarlığın bulunduğu yerde insanlar veya idare ölünün gömülmesini istemiyorlar. Bu insanlar anneler, babalar, kardeşler ölünün sağ iken yaptıkları ile acı çektikleri gibi ölünün cenazesinin gömülememesi olayında da acı çekmektedirler.

Konora virüsü günlerinde de insanlar yakınlarını, sevdiklerini, topluma ve hatta insanlığa hizmet veren kahramanlarının ölümlerine üzüldükleri kadar, cenaze merasimlerine katılamadıkları için ayrıca üzülmektedirler. Çünkü o merasime katılmak, ölüye karşı son görevlerini yapmak, helalleşmek insanlara teselli vermekte ve acıya katlanma sabrını güçlendirmektedir.

Mezarlıkların mülkiyeti 3998 sayılı kanuna göre belediye bulunan yerde belediyelere, köylerde köy tüzel kişiliklerine aittir. Ama bu aidiyet tam bir mülkiyet hakkı değildir. Çünkü mezarlıklar satılamaz, zamanaşımı ile mülkiyetleri kazanılamaz, devredilemez ve haczedilemez.

Sonuç olarak diyebiliriz ki her ölünün gömülme hakkı vardır ve elinde usulüne uygun ölüm belgesi olan herkes yasal koşulları yerine getirmek koşuluyla ölüsünü bir mezarlığa gömme hakkına sahiptir.

*E. İstanbul Hâkimi