Kucaklama zamanı

Peki nasıl hissediyorsun? Korkuyor musun? Neden korkuyorsun? Elle tutulur geçerli bir sebebin var mı? Düşünmekten, sevmekten, ölmekten ya da kaybetmekten mi? Peki ama tam olarak neyi? Neyin var ki senin kendi gerçekliğinden daha değerli? Kaldı ki onu bile kaybetmek var bu yaşam döngüsü içerisinde. Yok, onlar da mı değil, endişe mi? Dönüşmenin sonucunu kontrol edememe hali ve bilinmez geleceğin endişesi mi?

Google Haberlere Abone ol

Seçil Erel*

Yeni Dünya’yı ve en çok da kendimizi kucaklama vakti geldi. Ama nasıl?

Her şey bir anda nasıl da değişiverdi. Hem de bu defa bölgesel değil olan, bizim mahallede değil, Mardin’de, İstanbul’da, Suriye’de, Mısır’da değil, Cenevre ya da Londra, LA ya da Toronto’da da. Aklına gelebilecek her yerde. Ve bir de gözle görülür bir felaket de yok, duyularımızla ağlayacağımız bir durum yok, ne bileyim kan yok mesela, kavga yok, sel değil, depreme benzemiyor, sonra taraf yok, dil, din, ırk yok, bir tek dayanabilme esnekliği var...

Peki nasıl hissediyorsun? Korkuyor musun? Neden korkuyorsun? Elle tutulur geçerli bir sebebin var mı? Düşünmekten, sevmekten, ölmekten ya da kaybetmekten mi? Peki ama tam olarak neyi? Neyin var ki senin kendi gerçekliğinden daha değerli? Kaldı ki onu bile kaybetmek var bu yaşam döngüsü içerisinde. Yok, onlar da mı değil, endişe mi? Dönüşmenin sonucunu kontrol edememe hali ve bilinmez geleceğin

endişesi mi? Bir anda bütün dünyanın etkilendiği bu durumda sıkışıp kalmak çok mu fena? Offf, bu kabus demeyi mi tercih ediyorsun? İnsanlar hasta, fakirler n’apacak ama daha da kötüsü borsa batıyor, ekonomi çöküyor mu? Pardon, pardon!

Hepsi olabilir ya da hiçbiri, izin ver, bırak kontrolü. Geçmiş bitti. Bütün bunları biliyoruz da ne olacak şimdi? Nasıl çıkacağız bu işin içinden? Bu bir kriz süreci ve iyi yönetmek, geleceği yeniden kurmak gerek. Kurulacak şeyin karakterinin nasıl olacağı ise esaslı ve uzun bir konu, malum. Geçen yüzyıldaki gibi kurgulanmış ve tek amaca hizmet eden yıkıcı bir yapı mı inşa etmek, yoksa daha çok doğamıza uygun bir karakterde insanı ve doğayı öncelik alan bir cennet bahçesi mi? İkincinin romantik duyulduğu kesin, de mümkün mü? Önce bir durmalı, sakinleşip kim olduğunu hatırlamalı. Adının önüne konulan unvanlar, yaşamından edindiğin sürekli değişen kimliklerin ötesinde sahi kimdin sen? Neyi seviyordun aslında benim, komşu teyzenin, şu ünlü hanımefendi ve beyefendilerin fikirlerinin ötesinde? Hangi melodiydi o, hangi renk, desen, sözcük, çiçek, sebze sana kendini kendin gibi hissettiren? En çok nereye gitmeyi, nerede olmayı seviyordun? En son neyi özledin?

Kalkıp kendine güzel bir çay koy, ama kendin yap, poşet olmasın, her zamankinden farklı bir karışım olsun. Camın önüne git ya da balkon, bahçe neresi varsa, çıplak ayak bas yere, ayakların çamur olsun, bırak üşüsün, gözlerini kapat ve derin nefesler alıp ver, sonra kafanı yukarı kaldırıp gözlerini açmadan önce uzun zamandır hep yapmak isteyip yapamadığın şeyin/şeylerin neler olduğunu düşün. İlk akla gelen fikirleri kazı zihnine.

Kendine zaman tanı sonra gözlerini açtığında belki yaprakların arasından görünen ışıl ışıl, belki karanlık, bulutlu, yağmurlu, belki yıldızlarla kaplı bir gökyüzü göreceksin. Emin ol ki o gökyüzü artık biraz önceki gökyüzü değil. Geçmiş bitti, yenilenmen başladı. Artık kim olduğuna odaklanabilmeye, Evrenin akışına girmeye, içinde akmaya, içtenlikle alma verme dengesi içinde girmeye başlayabilirsin. Yaparsın, değil mi?

Şimdi kendini içinde görmek istediğin resimleri kağıda dökmeye başlayabilirsin. Kağıt kalem al eline, ellerini hisset, çiz aklından geçenleri en basit halleriyle, semboller ve yazı kullan gerekirse. Olabildiğince odaklanarak, kendini keşfet ve içindeki yaratıcı dürtünün kıpırdamasına ve akmaya başlamasına izin ver. Sık sık tekrarla bu egzersizi. Kararlarını netleştir. Her şeyin başı esneklik, kararlılık, seçimlerimin ve kimi zamanda koşulların sorumluluğunu almak, tekrar etmekten kaçınmamak ve her zaman nasıl hissettiğine odaklanmak, bilincini kullanmak, bilinçaltını yönetmek. Zihnin ve ruhun ahenkli çalışması üzerine araştırmalar yapan nörobilim uzmanı Dr. Joe Dispenza Evolve your Brain isimli kitabının bir bölümünde şöyle der: "Biz, insanlar eşsiz bir kapasiteye sahibiz. Frontal lobumuz dünyadaki diğer türlerinkinden daha fazla evrim geçirdiğinden muazzam bir adaptasyona sahibiz ve bu beraberinde seçim, niyet ve tam farkındalık getiriyor. Hata ve eksikliklerimizi öğrenmemizi, hatırlamamızı ve davranışlarımızı değiştirmemize olanak tanıyan, yaşamda daha iyi bir şeyler yapabilmemiz için gelişmiş bir biyoteknolojiye sahibiz."

Bu bağlamda, çok klişe sözlerle devam edelim, düz çizgi ya da çöp adam çizemem. Belki ben de böyle diyebilirdim ama o kadar büyük bir içgüdü vardı ki içimde asla vazgeçemezdim. Sonuçta her şey bakış açısı, irade ve aşkla ilgili. Hayatta çıkılan tüm yolculuklar için, gereken temel şeyler biyolojik, sosyal, enerji ve spiritüel düzlemler. Bunlar bireysel bütünlüğümüzü sağlıyor ve bunu sağladığında da aşk, tutku duyduğun şeye ve yaratma dürtüne kendini bırakmak daha mümkün ve içten oluyor. İçgüdülerine güvenmen ve öz sevgiyi, öz disiplini, esnekliği, açıklığı güçlendirmen, bütün haline gelip, zaten içinde olan yaratıcılığı dışarı çıkarman büyük resme odaklanmanı kolaylaştırabiliyor. Bu, göreceli zamana bağlı olarak, katman katman oluşuyor. Şimdi gelecekteki büyük resme odaklan. Bu defa onu yaratırken de sadece görsel imgelemle oluşturmana gerek yok. Sence daha yaratıcı, koşulsuz ve limitsiz davranmanda bir sakınca var mı? Resmin hissini de yapmak nasıl duyuluyor, daha samimi mi? Üç boyutlu dünyada ne yaşamayı seçersen seç ya da buna kader demeyi, misyon demeyi de tercih edebilirsin, ne olursa olsun, anlamı olan tek şey senin nasıl hissettiğin. Öncelikle kendinle, sevdiğin ya da önceki süreçte sevdiğini

sandığın kişi ve şeylerle ilgili. Ve evet. Artık hissetmek için ilk defa zorlamaya, hesap kitap yapmaya gerek yok.

Tek olasılık da kalmadı ve sonsuz olasılık içinde kahveni alıp masanın başına gittiğinde kağıda bir çöp adam çizebileceğin niyetin var, o çizgiyi atabilme coşkusu ile dolusun. Sonucu boşver, sürece bırak kendini ve sevdiğin şeyi yapmaktan aldığın hazza. Sadece yap.

Doğrusu benim hikayem neredeyse böyle başlamıştı. Lise yıllarında fen ve matematik okuduğum ve benim adıma ortalama kariyer planlarının yapıldığı günlerde, elime aldığım kalemle çizgiler çizmeye başladığım esnada. E peki sonra ne oldu dersiniz, hayat bana müteşekkir olduğum, hayallerimi gerçekleştirdiğim çok güzel şeyler sundu ama belki de ondan da çok şeylerle aşağılara attı tıpkı herkese yaptığı gibi. Ama sonuçta hep aşk içinde ve kararlıydım, hala da öyleyim. Kendimi aşmak için her gün hangi koşulda ve nerede olduğuma bakmaksızın pratiğime zaman ayırmanın sorumluluğuyla uyandım her günüme ve Evren’i

keşfetme heyecanı duydum. Ve şimdi Evren çok değişik bir şeyler fısıldıyor bize. Zaman ve sistem değişti. Hayat, artık bizlere öğretildiği gibi tek olasılık üzerinden ilerlemeyecek gibi görünüyor. Sonsuz olasılıklar ile karşı karşıyayız ve bunun farkına varmaya başlıyoruz sonunda. Şimdi önemli olan bireysel ve kitlesel olarak neyi, nasıl ve ne adına seçeceğimiz. Zaman kendimizi belirsiz geleceğe açma, onu güzelleştirebilme ve bulutlar üzerinde hissetme duygusu için yaratıcılığımızı kullanma vaktidir.

İçinden çıkarmaya niyetlendiğin şey ya da şeyler her ne ise, bahçecilik, bitki ekimi, çizim, resim, heykel, yazı, güzel bir öğle yemeği, yoğurt mayalama, turşu kurma, dikiş, dokuma, şarkı söyleme, dans, tiyatro, fotoğraf çekme... farketmez ne olduğu. Şimdi kendini sürece bırak, bir çocuk gibi hareket et, yani pek düşünme, sadece orada ol, o anda, o şeyi yap. Çıkan bir sonuç varsa, onların tamamının sana ait olduğunu unutma. Bu nedenle onu ne kadar çok sever, kabul eder ve iyi bakarsan o kadar seni mutlu edecek. Bunlar sadece bir şeyler üretmek değil, zihninin rahatlatmak ve bakış açını zenginleştirmek için. Senin samimiyetin başkasına yansıyacak ve o da yapma cesareti ile işe koyulacak. Ve içindesin.

Geçmiş yüzyıldaki sistem, kontrol odaklı ve tek doğru varmışçasına bizi kendimizden dahi koparmaya odaklıydı. Birçok şeyden vazgeçip sanat okumayı tercih etmiş birisi olarak benim durumum da böyleydi. Hatta yıllarca kurgusal sistemleri anlamaya çalıştığım araştırmalar ve resimler yaptım. Vardığım sonuç, atalarımızdan öğretileri ve bilgileri almak ve ileriye taşımak çok kıymetli ama bunun nasıl olduğu çok önemli. O nedenle, bireysel, toplumsal, kültürel ve uluslararası değerlerin gözden geçirildiği bu günlerde kendine odaklan, içindeki yaratıcı gücün çıkmasına izin ver, yaşamını, işini, kendini yeniden kur, kendini eğit. Bu

izolasyon süreci, sana daha çok sarılman gerektiğini ve her şeyin zaten senin içinde bulunduğunu hatırlatsın. Kucakla kendini.

*Bağımsız çağdaş resim sanatçısı ve yaratıcılık danışmanı