Korona virüsü, insanın gelişim sürecini etkiler mi?

Korona salgını ile birlikte insanlığın tüm eko-psikolojik ve sistemik kavramları alt üst olmuştur. İnsan hem canlı hem de sosyal ortamın yanı sıra cansız (fiziksel) ortamı ve biyolojik özelliklerini içeren çok katmanlı bir sistem kapsamında yeni bir gelişim sürecinin eşiğindeki varlık olarak görünmektedir.

Google Haberlere Abone ol

İsmail Tufan*

Gelişim, tüm canlıların temel bir özelliğidir. Bunu çok acı tecrübelerle korona virüsünün gelişim sürecinden de görmekteyiz. Her canlı gibi korona virüsü de gelişimini hayvanlardan insana sıçrayarak sürdürüyor. O artık insanın yaşamının bir parçasıdır.

İnsanlarda, gelişim kavramının bilimsel kullanımı öncesinde bile somatik ve psikolojik süreçleri içerir. Gelişme tüm davranış alanlarında her zamankinden daha yüksek kalite seviyelerine ulaşmaya çalışan hedeflenmiş, dinamik bir süreç olarak anlaşılır. Korona salgını, binlerce insanın gelişim sürecine son noktayı koymuştur ve önümüzdeki yakın dönemde, insanlar alışık oldukları davranışlarını değiştirmezlerse, korona virüsü can almaya devam edecektir. Çünkü her canlı gibi gelişim sürecinde ilerlemeye çalışacaktır. İnsanın görevi ise onun gelişim sürecini frenlemektir.

Gelişim, Platon ve Aristoteles’ten beri insanın yaşamında önemli bir rol oynamıştır. Ancak bu kavram birçok değişikliğe uğramıştır. Davranışçı (behaviorist) kavramların etkisi altında, temelde farklı bir gelişme anlayışı ortaya çıkmıştır. Buna göre insanın gelişimi, öğrenme süreçlerinin bir sonucudur. Ancak bu teorik yaklaşımın gerçeği yansıtmadığını korona salgınıyla bir kere daha görmüş olduk. Çünkü bu virüsün ne kadar tehlikeli olduğunu artık öğrendik, ama davranışlarımızda kendiliğinden değişim meydana gelmedi. Bu yüzden hükümetler insanları “yasaklarla” davranışlarını değiştirmeye zorlamaya çalışmaktadırlar. Fakat insanların birçoğu bu yasakları delmeyi, bir ödev, bir macera olarak görmeye başladı.

Gelişim, zamanla yerini büyük ölçüde sosyalizasyon terimine bırakmıştır. Ancak sosyalizasyon süreci öncelikli olarak çocuk ve ergenlerle ilgili olduğundan, yetişkinlik, uzun süre gelişim perspektifinden düşünülmemiştir (Lehr 1978). Sadece sosyalizasyon sürecinden hareket edildiğinde, korona virüsüne rağmen değişmeyen davranışların ne anlama geldiğini de sormak yerinde olur. Öyle anlaşılıyor ki, sosyalizasyonumuzda bir sorunumuz vardır. Laftan anlamaz bir tutum sergileyenlerin istisna olmaması sebebiyle, sosyalizasyon kavramımızı gözden geçirmeliyiz.

Bununla birlikte, Jean Piaget'e dayanan gelişimsel-psikolojik strüktür teorisi, gelişimin kendine özgü niteliklerini, öğrenme süreçlerine kıyasla, özellikle vurgulamaktadır. Başka bir deyişle: İnsanın gelişimini sadece öğrenme kavramına dayandıramayız. Bu anlamda, gelişim, temelde nispeten kalıcı değişimlere yol aşan basit öğrenme süreçlerinden farklıdır. Çok daha karmaşıktır. Çünkü öğrenme, davranışta kısa vadeli değişikliklere de neden olabilir. Örneğin bazı kimseler şu günlerde korona virüsünün yarattığı öğrenme sürecinin etkisiyle, hükümetin yasak koymasına gerek kalmadan gündelik davranışlarını değiştirmiştir. Daha sık el yıkamak, daha az sokağa çıkmak gibi davranışlar, öğrenmenin kısa vadeli etkileridir.

Değişimin bireysel davranış veya bireysel performans üzerindeki etkilerinin yanı sıra, sistemin yapısına ve çalışma biçimine yaptığı etkilere de dikkate etmeliyiz. Örneğin üretim sisteminde meydana gelen değişimler, çalışma hayatının sistemik yapısına ve sistemin işlevlerine etki etmektedir.

Geçen yüzyılın ortalarında, gelişim kavramı ile ilgili çeşitli teorik varsayımlar kapsamlı bir tanımda özetlenmeye çalışılmıştır. Belirleyici faktörlerden ve gelişim süreci hakkında teorik varsayımlardan kaçınılmıştır. Bireysel bir özgeçmişe süreklilik atamak ve gelişim süreçlerini karakterize etmek için kullanılan kriterler ifade eden bir tanımda başlıca kavramlar şunlardır: Süreçsellik, sıralılık, süreklilik, tek yönlülük ve tersinmezlik. Bu kavramlarla gelişim, tüm yaşam süresi ile ilişkilendirilebilir.

İnsanın gelişimi birdenbire olmaz, aksine sürece bağlıdır. Bu süreçte her birey kendi özellikleri ve olanaklarına bağlı olarak gelişir. İnsanın gelişimi belli bir sıraya, düzene bağlıdır. Özelikle biyolojik gelişiminde bunu görebiliyoruz. Ancak kişilik gelişiminin de belli bir sıraya göre geliştiğini varsayan teoriler vardır. Örneğin Maslow’un gelişim hiyerarşisi. Ancak Maslow’un teorisine dikkatle bakıldığında, bunun bir “soğan” modeline benzediğini görebiliriz. Bu şu anlama geliyor: Gelişimin basamaklarından bahseden teorilerden farklı olarak, Maslow’un modelinde, daha önceki süreçler sona ermiş değildir. Daha ziyade bir önceki sürecin üzerine eklenen yeni bir süreçleri de kapsamaktadır, ama önceki süreçler devam etmektedir. Korona virüsü, Maslow’un teorisinde en alt tabakada yer alan insanın biyolojik ihtiyaçlarını yok etmektedir. Dolayısıyla öldürücü bir virüstür. Şimdiye kadar bu virüs hakkında edindiğimiz bilgilere göre korona virüsünün insana sıçramasının ardında beslenme alışkanlıkları yer almaktadır. İlk defa Çin’de ortaya çıkan bu virüs, anlaşılan Çin halkının beslenme modellerinin bir sonucudur. Biyolojik ihtiyaçlardan ortaya çıkan salgın, tüm insanlığı yeni davranışlara sürüklemektedir. Alışkanlıklarından vazgeçmeye, çalışma davranışlarını değiştirmeye, sosyal davranışlarını yeniden düzenlemeye sevk etmektedir.

Korona salgını ile birlikte insanlığın tüm eko-psikolojik ve sistemik kavramları alt üst olmuştur. İnsan hem canlı hem de sosyal ortamın yanı sıra cansız (fiziksel) ortamı ve biyolojik özelliklerini içeren çok katmanlı bir sistem kapsamında yeni bir gelişim sürecinin eşiğindeki varlık olarak görünmektedir.

*Prof. Dr. Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Gerontoloji Bölümü