İroni ve mizah

İroninin birbiriyle ilişkili, birbirini kapsayan en yaygın iki tanımı vardır. Birinci tanım söylenenin tersini ima etmekse, ikincisi ince alaydır.

Google Haberlere Abone ol

Abbas Karakaya

Cemal Süreya, (1931-1990) ölümünden üç dört ay önce, 1989 yılında Yeni Yaprak dergisinde, Turgut Özal’ın (1927-1993) cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine bir şiir yayınlar. Özal’ı kendi üslubunca protesto ettiği, çoğunluğun sıkıntısını, talebini dillendirdiği bu şiirde Süreya, Özal’a beraber intihar etme teklifinde bulunur:

Ülkemizi sizden,/ Sizi de kendi özel sıkıntılarınızdan/ Kurtarmak için/ Arkadaşım Muzaffer Buyrukçu'yla/ Bir önerimiz var:/ İntihar etmelisiniz!/ Ben ve buyrukçu bu konuda/ Dostça omuz veriyoruz size./ Gelin, halkın önünde,/ Üçümüz birlikte intihar edelim. / Yer: Kadıköy eski iskelesinin önü,/ Günü ve saati siz saptayın./ Ülkemiz sizden kurtulsun,/ Biz de bir işe yaramış olalım.

İroninin birbiriyle ilişkili, birbirini kapsayan en yaygın iki tanımı vardır. Birinci tanım söylenenin tersini ima etmekse, ikincisi ince alaydır. Bu şiire bakarak herhalde kimse, Cemal Süreya’nın ne kendini, ne de Özal’ı öldürmeyi planladığını söyleyemez. Birini kendi özel sıkıntılarından kurtarmak için intihara davet, bu davete omuz verme ve işe yarayabilmek için intihardan medet ummanın geçtiği dizeler de ince, rafine alayın (kendiyle de) belirdiği dizelerdir. Özal’lı yılları yaşamış, Özal ailesini protesto için 1980’lerde kullanılan sloganı hatırlayanlar, edebiyat ders kitaplarına girebilecek bu şiirdeki usta işi mizahın farkını kolayca fark edeceklerdir.

Bu örnek ve açıklamalardan sonra komedyen Pınar Fidan’ın gösterisinde söylediklerine bakalım:

“…Finlandiya Başbakanı işe metro ile gidiyormuş galiba ‘asıl cennete gidecekler bunlar, bizim ülkemizdeki siyasiler cehennemlik’ bunu söyleyen de bir yandan Alevi. Yani hiçbir şey yapmadan cennete gideceğini sanan insan. Bir de başkalarına böyle yargı dağıtıyor. Hani arada böyle haberler okuyorum cemevine saldırıda bulunulmuş. Bakın böyle haberler oluyor sık sık gazetelerin üçüncü sayfalarında ‘bilmem neredeki cemevine saldırıldı’ ama hiç Alevi kaybetmiyoruz. Çünkü boş, Alevi yok. Bir şey yapmamız gerekmiyor, saldırganlar cemevine Alevilerden daha çok gidiyor. Bunun anlaşılması lazım, çok istiyorsan meyhaneye falan git ya da hepsini bir otele tıkıp yakabilirsin. Geçmişte örnekleri var.”

Komedyen, başta, biri hakkında konuşuyor. Sonra sözü kendisi alıyor, kendisi konuşuyor. Sözü kendisi alırken, sözü topluluk olarak Alevilere getiriyor. Hakkında konuştuğu kişiyi aradan çıkartıyor. Gazete haberlerine dönüyor, yorum yapıyor: cemevleri boş, orada Alevi öldüremezsin, meyhaneye git (kaba saba bir şaka). Git otel yak!

Bu, bir akıl verme mi, zihniyet eleştirisi mi?

Soruna yol açan şu: Sözü kendisi aldıktan sonra komedyen, kim konuşuyor, kimi konuşturuyor. Buralar net değil? Her ne kadar açıklamasında “insanların genel düşüncelerini taklit ederek aslında anladığınızın aksine onlarla dalga geçiyorum” diye söylese de hangi insanların genel düşünceleri? Taklit edilen genel düşünceleri kim seslendiriyor?

Yazıya göre olanakların çok daha geniş sözel bir performansta bu sorular; kimin, kime, hangi sıfatla konuştuğu sahnede daha kolay gösterilebilecekken, hatta seyirci bile işin içine çekilebilecekken bu yapılamıyor?

Ele yüze bulaştırılıyor yapılmak istenen ironi. Sonuçta, en başta Madımak Katliamı'nda kaybettiğimiz canların yakınları olmak üzere Alevi olsun, olmasın bir sürü insanı incitilmiş oluyor ve onlar yani biz de “ölüm hep bize mi düşer usta”, diye soruyoruz?

Son söz yerine: Mizah ciddi iştir sözünü ciddiye almalı: Kaf dağına gideceksen Simurg ol.