Bahar gündönümü: Heftmal ve Newroz

Gece ve gündüzün eşitlendiği bu gün baharın müjdesi olarak kutlanır. Salı gecesi başlayan kutlamalar Farsçada Kızıl Çarşamba’nın Arife’si anlamında “Chehar Shainbeh Suri” adıyla kutlanırdı. Kürtçe bu günün Çarşembe Suri olarak hem Yezidiler ve hem de geçmişte bazı Kürt Hak yolu (rêya Heq/Rya Rastî) inancı taraftarları arasında kutlandığını biliyoruz. Bu gün kırmızı elbise giymek adettendi.

Google Haberlere Abone ol

Ali K. Yıldırım

Bu günde her biri yedi dünyaya karşılık olan yedi kutsal ürün sunak olarak bırakılır. Bu yedi dünya yedi nehirin ayırdığı mîtolojîk yedi kıta olabileceği gibi insanları koruyan yedi kutsal ölümsüz melek ile de ilişkili olabilir. Bu Yazatalar (1) sırasıyla;

Anahita (su/verimlilik, doğurganlık), Atar (ateş), Homa (iyileştirici bitki), Sraosha (sadakat/duacilari dinleyen), Rashnu (muhakeme), Mithra (rasti/hakikat), Tishtrya (köpek yıldızı/yağmurun kaynağı (2).

Bahar Equinox’u hakkında Payam Nabarz şu bilgileri vermekte (3):

Zerdüştüler, geçmişi muhtemelen daha eskiye dayanan, yedi ayrı tohumu yetiştirme ritüelini de sürdürürlerdi... Onlar yeni ürünü temsilen buğday veya mercimek filizlerini Newroz gününden birkaç gün önce düz bir tabağın üzerinde yetiştirir. Bunlar sebze (sabzeh) olarak adlandırılırdı. Onlar renkli şeritlerle süslenip yeni yılın on üçüncü günü olan Sinzeh Behzat Dar pikniğine dek bekletilir ve sonra nehire bırakılırdı. Bu gün önceleri yağmur getiren Tishtrya (Tir) tanrısına hasredilir ve ona bereketli bir ekin için dua edilirdi. Tir, at gibi tasvir edildiğinden at oyunları bayramda özel bir yer tutardı.

Sembolik yedi sin (4) yemek şunları içeriyordu:

Sabzeh: Yeniden doğumu sembolize eden buğday veya mercimekten oluşuyordu.

Samanu: Tatlı kremsi puding. Gizemli şifalı bitki karışımını temsil eder.

Seeb: “Elma” anlamına gelip sağlık ve güzelliği temsil eder.

Senjed: Nilüfer (lotus) ağacının tatlı kuru meyvesinden oluşur, aşkı temsil eder.

Seer: Kürtçe’de sir olan sarımsak ilacı temsil eder.

Somaq(Sumak): Güneş benzeri şekli ve Güneş'in yükselişindeki rengi ile aydınlığın karanlık üzerindeki zaferini temsil eder.

Serkeh(Sirke): Yaşlanma ve sabırı temsil eder.

Aristokrasi tarafından kutlandığı anlaşılan, bütün beklenti ve isteklerin karşılanması için sofraya aşağıda ismini zikredeceğim diğer bazı element ve semboller de yerleştirilirdi:

-Madeni para: Refah ve zenginlik

-Yumurta: Bereket ve doğurganlık sembolü olarak Spenta Armaiti, Toprak Ana’ya, karşılığıdır.

-Kase içinde süs balığı: Bayat ve balık burcunu temsil eder

-Bir şişe gül suyu: Sihirli temizlik suyu

-Sümbül veya Nergiz demeti

-Mangalda yanan sedef otu: Dumanı kötü ruhları uzaklaştırır

-Ayna: Baharın ilk günü gerçekleştiğine inanılan yaratılışın imaj ve yansıması

-Aynanın iki tarafına yerleştirilmiş iki kandil: Aydınlanma ve mutluluk sembolü

Paul Kriwaczek'e göre S ile başlayan bu yedi yiyecek yerine, İslam öncesi dönemde Ş(Sh) ile başlıyan; kutlama için Şarab, ağız tadı için Şerbet, gûvenlîk için Şamsir (kılıç), refah için Şemşad (kutu), aydınlanma için Şam (kandîl), ilim ve irfan için şahdaneh (kenevir tohumu) kullanılıyordu (5).

Anlaşıldığı kadarı ile İslam’ın yayılması ile birlikte şarap sirke ile değiştirilse de Ömer Hayyam ve Hafız gibi Horasan ekolü mensupları şarabı ve sakiyi şiirlerinde işlemeye devam edeceklerdir.

Annem bana ilki 20 Mart’ta ‘’Heftmala Qıççık’’ diğeri de 30 Mart’ta ‘’Heftmala Mezın’’ ismiyle olmak üzere Koçkıri’de iki Heftmal kutlamasından bahsetti; ‘’Heftmal’a Mezın’’de eve misafirlerin geldiği, yemek yapılıp aşure pişirildiğini de bana aktardı. Benim hatırlamama göre karın ilk olarak erimeye yüz tuttuğu bacanın etrafına taşlar dizer; yedi gün gibi bir süre sonra taşları kaldırarak baharla birlikte gelen hayatın izlerine bakardık. Ben böcek ve zillenmeye başlayan bitkiyi gördüğümü iyi hatırlıyorum. Çıkan böcek ve zillenen ot hem baharın ve hem de yaşamın devamlılığına işaret ederdi. Baharda kar erir; her taraftan sular fışkırmaya başlardı.

Heftmal’da kömbe olarak bildiğimiz “Kıllor” da pişirilir ve komşulara niyaz olarak dağıtılır idi. Zaten buna “Kıllora Niyazıkı” denirdi. Bazıları ayın 21’inde bir gün oruç da tutar idi. Hatta zamanında cemler de yapılır imiş. Kimi köyler yüksek yerlere çıkıp Xwade’ye dua da ederdi. Yüksek yerlerin seçilmesinin nedeni, mekanı gökyüzü olan Xwade’ye yakınlığından geliyor.

Bu konuda Karacadağ İzolularından olan Suphi İzol’un paylaştığı şiire yer vereyim:

HEFTMAL

Serê Salê binê salê

Îro hatin heftemalê

Ketin mehê Adarê

Me xêrnexwazan re, rast neki ya xwedê

Me ra destgirî bi Xizirê kalê

Heft bide me, namete xêrê

Qezan belan durxînin jê wê zaliman re xêran

Me biparêzî belan qezan

Canê sivik bide şivanan

Girêde devê hirç û guran

Cotkaran re, kewaniya re quwet

Ekên, bêdeng, qatix û amaran re bereket

Heft canê xweş bide min

Bila bi emrê xwedê, sal bibi bereket

Destê hişin û kesk her tim di nav de bi

Destgir bî xizirê kal

Riya me riya kal e.

Selahatin Ali Arik konu hakkında şunları şunları anlatır:

Dersim’de, “Hotemala Pil” (“Büyük Heftemal”), “Hotemala Qız” (“Küçük Heftemal”) dedikleri önemli günler vardır. “Hotamala Qız”; Mart ayının ikinci haftası, cemrenin havaya düştüğü zamandır. “Hotomala Pil” ise Mart ayının üçüncü çarşambasıdır. Buna “Qareçarşeme” denir, cemrenin suya düştüğü zamandır.

Bu dönem aynı zamanda Newruz’a tekabül eder. “Dar u ber yeno sizdê” (“Ağaçların toprağa secde ettik”)lerine ve “kalbi temiz” olanların bunu görebildiğine inanılır. Bolluk, bereket ve sağlık getirmek amacıyla, sabah erkenden su getirip -makbulu kaynaktan getirmek- hayvanlar, sonra da ev halkı üzerine serpilir.

Ayrıca bu dönemde bir kişi elinde bir eğri bir çubuk ile köydeki evleri dolaşarak herkesi sırayla bu eğri çubuktan geçirir. Böylece kişilerin yeni yılda hastalık, dert ve sıkıntıdan arındırıldığına inanılır. Bunun karşılığında bunu yapan kişiye yardım edilir/para verilir.

Bazı yerlerde “Hotemala Qiz, Hotomala Pil/Qareçarşeme” günlerinde, oruç tutulur, niyaz/lokma pişirilir, adaklar adanır, “kutsal” yerler ziyaret edilir, cem törenleri yapılır, insanlar gidip dere ve ırmak sularına girer, yemekler hazırlanır.

NAVASARD, NAURŨZ VE NEWROZ

Farslılar; İki nehirin ülkesinin astronomik kozmolojisi ile birlikte, yılı baharın ilk gecesi (20 Mart) ile başlatan Babil’in takvimini de aldılar. Naurūz ‘’yeni Gün’’ veya Navasard ‘’Yeni Yıl’’ ;, Tanrı Marduk’un insanlığın kaderini yeniden canlandırmağa karar verdiği bir Nisän’da eski Babil’in yeni yıl festivali idi. İran toprağında büyük bir ulusal bayram olarak Naūruz bugüne kadar kesintisiz olarak devam etti. (6)

Isabella Klock-Fontanille’nin verdiği bilgilere göre Hattuşaş ve Hatti ülkesinin önemli merkezlerinde AN.TAH.ŞUMSAR adıyla kutlanan bayram 21 Mart’ta başlar ve otuz sekiz gün devam ederdi (7).

Bundahishm'e göre; uşkun (rıbês) bitkisinden gelişen iki kişi olan erkek Mashya ve kadın Mashyana ilk insanlardır.

Kral Jamshed, 600 yıl boyunca insanlar ve kötü ruhlar üzerinde hüküm sürer. İnsanlara nasıl maden işletileceğini, iplik ve ev yapılacağını öğretir.

Sonunda insanlar dört mesleğe bölünür: Savaşçılar, tüccarlar, çiftçiler, katiplerle sanatçılar.

İddiaya göre onun zamanında yedi iklimde mutluluk yaşanır: Kötülük, yaşlılık, hastalık, kıskanma ve hava durumunda aşırılıklar kaybolur.

Sonra Jemshed kötü ruhlara (demon) onun göğe yükselmesini sağlayacak bir araç yapmalarını ister. O gün yeni gün anlamında NAU RUZ, yeni yıl festivali, olarak adlandırılır.

Başarısından kendisini şaşıran kral, Ahriman tarafından yoldan çıkarılarak, kendini Divine (İlah) ilan eder. Ve o zaman onun içindeki farrah (Xwaranah/ilahi servet) kendisini terk eder ve Jemshed (Cemşid) tiran Dehãk'ın saldırılarına karşı korunaksız hale gelir. Dehak Cemşid'i iki parçaya ayırır.

Bundahishn ve Tabari’nin anlatımına göre, Ahriman’ın ajan ve büyücüsü olarak, Siyamak’ın babasının neslinden gelen Dahäk’ın anne tarafı kötü ruhlar soyuna dayanıyordu. İbn al Balkhi’ye ise Dehäk’ın annesinin Jemshid’in kız kardeşi olduğunu söyler. Jemshed’in tahtını ele geçiren Dahäk onun iki kız kardeşi ile evlendi ve baskıcı yönetimini bin sene boyunca sürdürdü. O omuzlarında büyüyen iki yılanı insan beyniyle beslemek için çok kişiyi öldürdü. En sonunda bir oğlu Dehäk tarafından öldürülen Demirci Kava’nın başını çektiği halk ayaklanması sayesinde zulme son verildi.

Firdewsi’nin (Firdausi) anlatımına göre Jamshed’in soyundan olup da gizli olarak Dahäk korkusu ile yetiştirilen ilahi servet (Farrah) ile donanan Frēdōn; tanrının habercisi Surōsh’ı dinleyerek tiranı yenilgiye uğratır ve Dahäk’ın sarayındaki iki güzeli kurtarır (8).

Wikipedia’nın İngilizce versiyonunda konu ile ilgili şu bilgiler veriliyor:

Zahhāk veya Zahāk Fars kültürüne bir kötülük figürudur. Avesta’da Aži Dahāka; post-Avestan Zerdüşt metinlerinden oluşan Dēnkard’da Dahāg (Dahāka) ismini alır. Dahāg veya Bēvar Asp sonraki anlamı ‘’10 000 ata sahip olan’’ isimleriyle de anılır. Aži Avesta’da yılan veya ejderha anlamına gelir.

Avestan terimi Aži Dahāka ve Orta dönem Farsça Azdahāg; aç gözlülük ve hırsın Az isimli iblisi olarak Manicilikte yer alır. Ermenice’de Aždahak, modern Farsça’da aždehâ/aždahâ,Tajik Farsça’sında azhdahâ, Urducada Azhdahā (اژدها) ve Kürtçe’de, ejderha demek olan, ejdîha (ئەژدیها) halini alır.

Avesta’da, Aži Dahāka'ın Baβri ülkesinde ulaşılamaz Kuuirinta kalesinde yaşadı. O orada yazatalar; ırmak tanrıçası Arədvī Sūrā (Anāhitā) ve fırtına tanrısı. Vayu’ya, ibadet ediyordu. Baβri ve eski Persçe’deki Bābiru (Babylon) kelimelerinin benzerliğinden,dolayı sonraki Zerdüştüler Aži Dahāka’ın yaşam yerini, her ne kadar tartışmaya açıksa da, Mezopotamya olarak belirlediler... Aži Dahāka dünya nüfusunu azaltmak için bu iki yazataya başvurur. Tanrı’nın temsilcisi olarak onlar talebi red ederler.

Ferdewsi’ye göre Zahhāk hükümdar Merdās’ın oğlu olarak doğar. Soyu gereği o bazen Zahhāk-e Tāzī olarak adlandırıldı.

Dahāka’nın orijinal anlamı belirsizdir. Anlamlar arasında "sızlatıcı", "yanan" (Sanskrit dahana), "adam" ya da "adam benzeri" (Khotanese daha), "büyük" (Dahae halkı Vedic dasas). Pers mitolojisinde Dahāka tam bir isim olarak muamele görerek Shāhnāme’deki Ḍaḥḥāk’ın (Zahhāk) kaynağını teşkil edecekti.

Mehrdad R. İzady, bugüne dek bilinenlerin tam zıddı yönde bir iddia ile, Rshti-vegâ Ãzhi Dahâk’ın (M.Ö. 584-549) son Med kralı olarak M.Ö. 552 yılında Afganistan’ın kuzeyine gerçekleştirdiği hareket ile Zerdüşt’ü öldürüp onu koruyan kral Visthaspa’yı tahttan indirdiği iddiasında bulunur. O son Med kralına ait Astyagas isminin Ãzhi Dahâk’ın bozulmuş hali olduğunu da iddiasına ekler (9).

Halbuki yaygın kanıya göre Dahhak Asur kökenli iken saldırıya uğrayan Medler (ya da İraniler) idi. Etimoloji üzerine biraz kafa yorarak belki karmaşayı kısmen hafifletebiliriz:

Baβri ülkesi Basra’yı çağrıştırıyor. Eski Persçe’deki Bābiru Babil demek. Tanrı Anahitta’nın İştar’a dek uzanan bir bağlantısı var. Bu verilerden hareketle Avesta’da geçen Aži Dahāka’nın Mezopotamya kökenli olma ihtimali nerede ise kesinleşiyor. Avesta’da geçen kelime olarak Aži ‘’yılan’’ veya ‘’ejderha’’ anlamına geliyor. Peki ya Zahhāk veya Zahāk, Zahāk -e Tāzī ve Ḍaḥḥāk ne anlama geliyor? Muztafa Nihat Özön’e ait Osmanlıca Türkçe sözlükte Tazi kelimesinin ‘’Arap’’ anlamına geldiği belirtiliyor. Bu durumda tamamen Kürtçe gramatik kurallarına uygun olan Zahāk -e Tāzī ‘’Arap Zahāk’’ anlamına geliyor. Zah (veya Za) doğmak hāk ise Kûrtçe’de hê veya hêk olan yumurtadir. O zaman Zahhāk ‘’yumurtadan doğan’’ demektir ki, bu sürüngenlerin tabiatına uygun düşüyor. Dah ve hāk köklerinden oluşan Dahhāk isminin anlamı ‘’anası yumurta’’ olabilir. Eğer isim İrani (Kürtçe ve Farsça) ise; ya ismi verenler İrani, ya da Dahhāk’in kendisi Kürt veya Fars idi. Bu nokta çeşitli açılardan tartışma götüreceğinden elimizdeki verilerle bir sonuca ulaşmak şimdilik hayli zor. Ancak tarihsel açıdan Dahhāk’ın tarihe kötü olarak geçmesi başka bir gerçeklik. Belki de onun anası (Dayê, Da, Dê) bir tarafın kendisinden korktuğu bîr Haq idi. Eğer böyle ise İzady’in hem ‘’Hâk (veya Haq)’’ isminde eski bir evrensel ruhun bulunduğu ve hem de Ãzhi Dahâk’ın (M.Ö. 584-549) son Med kralı olduğu savı güç kazanıyor demektir. O ayrıca Hâk isminin Arapça ‘’gerçek” anlamındaki Haqq’tan gelmediğini de iddia eder (10).

Konu hususunda kendisine soru yönellttiğim yazar Hamza Aksüt; ‘’Hak sözcüğü Arapça. Ayrıca Müslümanlıktan önceki şiirlerde de geçiyor. Alevilikte hak ile Allah aynı anlamda kullanılıyor. Gerçi Sunnilikte ve Şiilikte de aynı anlamda’’ cevabını verdi. Yine aynı yazar sosyal medyada bir başkasına cevaben;

“Sizin bildiğiniz gibi İmam Cafer buyruğunun ilk sayfasında ‘Ehli Hak’ geçer” demekteydi.

Ancak Bahar bayramı olarak Dahhāk öncesinde var olan Heftmal, Navasard, Naurūz ve Newroz gelecekte de, mücadele günü olmaya gerek kalmaksızın, özgür bir ortamda var olmaya devam edecektir.

Her halukarda Heftmal’ın bahar bayramı olması ruhuna uygun olarak başka isimlerle Babil ve Ön Asya’daki Hatti ülkesinde kutlanan bir bayram geleneğinin; yaşanan bir savaşa ait söylencelerle bir yerde kesişip kaynaşması ile, başka bir yeni gün versiyonu olarak hikayesinin büyük bir çoğunluğunu gerçeklerden alan, politik Newroz efsanesi oluşuyor. Bölgedeki baskı, haksızlık ve zulüm bu efsaneyi besleyen bir yakıt görevi görüyor. Kürtler ile İranlıların bayramı başka şekillerde kutlaması onların yüz yüze oldukları politik gerçeklikle ilgilidir.

VE QERE ÇARŞEMBE/KARA ÇERŞEMBE

Qer Kurmanci Kürtçesinde siyah veya kara anlamına gelir. Örneğin ‘’Miya qer’’ dediğinde ‘’Kara Koyun’’ demiş oluyorsun. Bu kelimenin etimoljisini bir yana bırakıp Heftemal ile aynı dönemde kutlanan bu bayram hakkında yazılanlara bir göz atalım:

Konu ile ilgili yaza Erdal Gezik şunları söylemekte:

Kara Çarşamba ile ilgili bir karışıklık da bu gün ile Hawtemal/Heftemal arasında kurulan ilişkiden kaynaklanmaktadır. Kimileri bu iki günün aynı şeyi temsil ettiğini belirtirler. Bu yüzden her iki geleneğe ait uygulamalar tek bir günde gerçekleştirilir. Bu karışıklık önemlidir; çünkü, gerçekten de Kara Çarşamba ile Hawtemal/Heftemal kutlamaları birbirleriyle alakalıdır.

Hawtemal/Heftemal yeni yıl olarak kabul edilen 21 Mart için kullanılan adlandırmadır. Bu eski takvime göre (Rumi) 7 Mart'ta yapılırdı. Kara Çarşamba da Hawtemal/Heftemal'dan önceki çarşamba, yani yılın son çarşambası olarak belirlenmişti ki, bu yüzden Rumi takvimi esas alarak bilgi veren yaşlılar bu günün Mart ayının ilk çarşambası olduğunu söylerler. Geçmiş yüzyıllarda yapılan bir değişiklikle Hawtemal/Heftemal kutlamaları 'küçük' ve 'büyük' olarak ikiye ayrıldı. Küçük Hawtemal/Heftemal 7 Mart'ta, büyük olan ise eski takvime göre 17 Mart olarak sabitlendi. İki Hawtemal/Heftemal tarihi, doğal olarak iki Kara Çarşamba gününü de yarattı.

Örneğin Ezidiler'de çarşamba genel anlamda çok önemli bir gündür. Kızıl Çarşamba (“Çarşemiya Sor”) olarak adlandırdıkları gün onlar tarafından Nisan ayının başlarında yeni yıl olarak kutlanır. Ezidiler, yaratılışın bu gün tamamlandığına inanırlar. Kara Çarşamba ise özellikle Türkiye Ezidileri için daha çok uğursuz bir gün olarak kabul edilmekte ve Newroz'dan iki hafta önceki çarşamba olarak bilinmektedir. Kara Çarşamba'nın uğursuzlukla ilişkilendirilmesi yalnız Ezidiler'de değil, tüm bölgede görülmektedir. Buralarda banyo ve çamaşır yıkama konusunda getirilen yasaklar yanısıra, bir de saç kesme geleneğiyle karşılaşılır. Ayrıca, Nusaybin'de insanlar bu gün evlerini terk ederek, kötülükten korunmaya çalışırlar. Yine Urfa yöresi aşiretler hakkında yapılmış bir çalışmada, bölge gelenekleri içerisinde Kara Çarşamba'nın uğursuz bir gün olarak bilindiğini, o gün çamaşır yıkanmadığı ve işe başlanılmadığı bilgisi verilir. Yazara göre, bunun hangi çarşamba olduğu belli değildir (İbrahim Bozkurt, Aşiretler Tarihi, İstanbul, s. 76). Aynı yazar, bir başka kitabında, Urfa yöresinde dama taş indirme geleneğinin 1 Mart'ta yapıldığı ve 13 Mart'ta taşların kaldırıldığı bilgisini de aktarmaktadır (İbrahim Bozkurt, Tarih Boyunca Aşiretçilik ve Şanlıurfa Aşiretler, Adana, 2003, s. 87).

Aynı konu üzerine yazan Dersimli araştırmacı Cemal Özel ise şu tespitlerde bulunur:

Qere Çahârşanbe/Çarşeme Kirmancki olarak Mart ayının üçüncü çarşambası kutlanan bir etkinliktir. Birçok insan buradaki "qere" kelimesini Türkçe "Kara" ile karıştırdığından "Kara çarşamba" diye tercüme eder. Kanımca hatalı bir mantık yürütülmüş. Qere; bronz veya buğday rengidir, siyah olan kara ile alakası yoktur. Ki, burada siyah

anlamında bir şeyler anlatılmak istenseydi Kirmancki "şa" (siyah-kara) kelimesi kullanılırdı. Ve yine bu yanlış mantıktan dolayı bu gün "olumsuzlanır" birçok kişi tarafından. Hatta daha ileri gidilerek; Kerbela vakıası oldugu zaman haber Muhammed'in kızı Fatma'ya çarşamba günü ulaştığını ve dolayısıyla bir yas olduğu ileri sürülür. Yani kötü bir gün olarak lanse edilir... Bu tamamen yanlış bir yorum ve anlatımdır. Oysa ki Qere Çahârşanbe/Çarşeme tabiatın tekrardan kendisini yenilemesi, ölü toprağı üzerine serilmişçesine zorlu ve sıkıntılı kış mevsiminin geride bırakılmasını, yeni bir "doğumu" ifade eder. Bu anlamda Qere Çahârşanbe/Çarşeme "yas" değil ve Kerbela ile alakasızdır, aksine bayram- kutlamadır.

Bu bayramda ziyaret yerlerine gidilir, Niyaz (bir tür çörek) yapılır ve dağıtılır, çıra/çila yakılır. Dersimde Munzur Nehri'ne gidilip nehre buğday serpilir. Kimileri haşlanmış buğday (Dani) serper. Evin hanımı bir bardak suyu evin içine bereketlensin diye serper. Boş bir yerde birkaç odun getirilip ateş yakılır, dualar edilir ve böylece ateş kutsanır. Ateş`in üstünden atlanılmaz.

Çahârşanbe Suri, İranilerce kutlanılan çok eski bir "Ateş bayramıdır". Hayatın masumiyet, günahsızlıgın ışıltısı-parlaklığının ifadesi olarak kutlanır. Zerdüştlerde çok önemli bir yeri vardır. Aynı zamanta yaratılış ve sağlıklı olmayı hatırlatırdı insanlara. Günümüzde yeni İran takvimine göre Newroz'dan birkaç gün önce kutlanır.

Bu ritüelin kökeni için "Ateş bayramı" olduğunu yazmıştık. Persçe Suri; Kırmızı demektir ve aynı zamanda Ateş`i ima eder, Ateş`in rengidir.

Zerdüşt dini inancında Çahârşanbe Suri; İraniler bu bayramda evlerini temizler, yoğun bir şekilde ölülerini düşünür-anarlar. Buradaki amaç; dikenli çalı ve ot saplarını toplar, son soğuk kış gecesinde yakarak, Ahura`nın kutsal ateşini gecelerine getirirler. Akabinde yeni yıl

Newroz`u karşılarlar. İraniler Gahanbâr töreninde kutsal ateşi ve "karanlığın (kötülüğün) ordusunu, fenalığı, Cin`leri, Ahriman`ın savaşını anlatırlar. Yakılan ateşin üstünden atlar, evlerine ışığın neşeşini ve parıltısını getirirler...

Antik İran'da bugünkü bildiğimiz gibi "hafta'nın" formu yok idi. Yani hafta Pazartesi`den Pazar`a kadar degildi. Bir ay 30 gün ve her günün ayrı bir ismi vardi. Mesela: Amordâd, Âzar, Soruş, Raşn, Farvadin, Şahrivar, Sepandârmazd...

Hafta kavramını İraniler Sami geleneğinden almistir. Samiler Tanrı`nın Dünya`yı 6 günde yarattığını ve 7`nci gün yaratılışın bittiğine inanırlardi. Bu 7. gün dinlenme günüydü onlar için. Bu yüzden 7. güne "dinlenme, boş zaman, paydos anlamına gelen Şabbat/Sabbat/Şanbad/Şanbe demişlerdir. Bizdeki günlerin sonuna gelen Şe şembe, Çar şembe'deki "şembe" burdan gelmektedir...

Araplar da haftaları bölmeyi Yahudilerden öğrenmişlerdir.

Çahârşanbe Suri göksel ve tanrısal bir gelenektir. Anlamı ise minnertarlık ve "her şeye Kadir olanı" ululamaktır.

Aynı zamanda, Ahura Mazda`ya saygı göstermek ve övmektir. Gelecek olan yeni yılı Newroz`u karşılamak-selamlamak, eskinin öldüğü, yeninin hoş geldin olarak isimlendirildiğidir. Devamında ölüler için hayır dua etmek ve yad etmektir...

Antik İran'da Çahârşanbe Suri gününde kutsal element olan ateşin üstünden atlanılmaz, etrafında el ele tutuşup halka oluşturup dini ibadet yapılır ve ilahi/Klamlar söylenirmiş.

Söylenen şarkılardan biri Persi şöyledir;

Zardiye man az to

Sorxiye to az man

*******

Sorxiye âtaş mâle mâ

Zardiye mâ mâle şomâ

*******

Gole çârşşanbe suri

Dardo balâ ro bebari

Yüzümün içindeki sarılık (hastalık) senin içindir

Sendeki kırmızı (sıhhat) bana gelmeli

xxxxxxxx

Ateşin kızıllığı hepimize

Hepimizdeki sarılık Ateş'e

xxxxxxxxx

Ah sen Çahârşanbe Suri`nin kömüründe yanan

Al hastalığı ve bizdeki sefaleti götür.

Yezidilikte Çârşema Sor; Buna Basimbar bayramı da diyorlar. Nisan ayının ilk çarşambasında kutlanır.

Soğukların ve yaşam zorluklarının bittiği, bahar mevsimi ile yeniden doğan tabiatın gelişini kutlarlar. Yezidiler bundan dolayı Nisan ayını yılın ilk gelini olarak görürler ve bu ayda düğün yapmazlar. Ayrıca bu gün Meleke Tauz`a adandığı için tatildir.

Nisan 1, Yezidilerde aynı zamanda yeni yıldır ve ardından onüç gün süren bir oruç başlar. Yezidi ileri gelenlerinden Muaviye bin Ismail bu konuda şöyle der: "Eskiden Nisan ayının ilk çarşamba günü başlayan yeni yıl bayramı daha sonraları değiştirilip Newroz denmiş olmalı.

Eski Babil`de yeni yıl bayramı Akitu denilen Nisan'ın birinci günü başlıyor ve onbir (11) gün sürüyordu. Sabilerde yeni yıl Nisan ayının ilk günü başlıyor. Yezidilerin kutladığı "yeni yıl" bayramı Akitu ve Sabilerin yeni yıl bayramı gibi "bereket bayramı" karakteri taşıyor ve onüç gün sürüyor", diye yazar...

Bu bayramda Yezidiler aile mezarlarını ziyaret eder ve mezar taşlarının üstüne gelen gidenlerin yemesi için içinde kuru üzüm, kuru incir, ceşitli çörekler ve üstü bezenmiş (boyanmış, resim yapılmış) yumurtaların bulunduğu tepsiler

koyarlar.

Atar "Ateş’’: Bu tanrının başlangıcı sürekli yanması sağlanan evdeki ocak ile bağlantısı vardır. Atar’ın Hint karşılığı ‘’sevgili misafir’’ anlamındaki Agni’dir. Gücünü Gerçek=Asha’dan alan Ateş; yalanı ve sahteliği seçen Kötü Ruhlar’ın yaratılışına karşı olup, gerçek ve doğruyu seçen Kutsal Ruhlar’ın yaratılışının koruyucusudur. O ‘’Ahura Mazda’nın oğlu’’ lakabına sahiptir. (11)

1 - Yazatalar Zerdüştlük öncesi Kürtler tarafından inanılan tanrılar olup, kimi kesimlerce ölümsüz melekler olarak da kutsanır. Bunlardan yedisi Zerdüştlüğün kutsal kitabı Avesta’da da yer buluyor. Yüce tanrı (ahura Mazda) düşüncesinin yükselmezi ile Yazatalar ikincil plana düşüyor.

2 - Payam Nabarz, The Mysteries of Mithra, s.149-153

3 - Payam Nabarz, The Mysteries of Mithra, s.149-153

4 - Kürtçe’de Sin veya sini tepsi anlamına geliyor.

5 - A.g.e s.151

6 - Prof Wilhelm Eilers, The Cambridge History of İran, s.502

7 - Isabella Klock-Fontanille, Hititler, s.60

8 - Ehsan Yarshatar, Cambridge History of İran, 3(1) s. 371-372

9 - Mehrdad R. İzady, A Concise Handbook The Kurds, s.137

10 - Mehrdad R. İzady, A Concise Handbook The Kurds, s.137-139

11 – M. Schwartz, Cambridge Hıstory of İran 2, s. 676