Covid-19, kapitalizm ve küresel çaresizliğimiz

Çin'den yayılan virüsün biyolojik silah olmasından tutalım, virüsün olmadığına, hatta mevcut durumun ırkçılığın türlü halleriyle açıklanmasına kadar korkunun rasyonel olarak kabul edilmesindense gerçekliği büken yaklaşımların nedeni kontrolü elinde tutan ulus devletlerin irrasyonelliğidir.

Google Haberlere Abone ol

Eşref Avcı

Çin kaynaklı Covid-19 geçen yılın aralık ayı itibarı ile ortaya çıkmış ve kontrol edilemeden yayılmış bir virüs türü olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Bununla birlikte hızlı bir biçimde ve küresel ölçekte yayılmış olan virüs üzerinden oluşan/yaratılan yeni tip bir korku dalgası ile karşı karşıyayız. Virüsün ortaya çıktığı zaman dilimi kapitalizmin krizini henüz atlatamadığı üstelik geçici değil kalıcı sistemik krizinin ticaret savaşları ile ivmelendiği zaman dilimi aynı. Amerika-Avrupa kapitalizmi Covid-19'un Çin'e olan maliyetini ve çıkmazını hesaba katarak ticaret savaşlarının kazananlarının kendileri olduğu sanrısına kapılarak kısa süreli bir sinik zafer narası atmakta beis görmediler. Ancak amiyane deyimle "kazın ayağının böyle olmadığı" çok kısa süre içerisinde ortaya çıkarak, İtalya başta olmak üzere virüs bugün itibariyle 130 ulus devlete yayılmış durumda. Dolayısıyla bu durumu Çin'in kapitalist gelişiminin önüne konulmuş bir takoz olarak değerlendiren rakip kapitalistler ve onların ulus devletlerinin, Covid-19 silahının kendilerine döndüğünü anlamaları için kısa bir zaman aralığının geçmesi gerekiyordu.

Burada kapitalizmin virüslerden daha tehlikeli ve hatta virüslerin üretim sistemi olduğunu iddia edeceğim. Kapitalizmin temel karakteristiği; eşitsiz, dengesiz, adaletsiz yapısı ve bunun doğal sonucu ise insanlık ve ekoloji düşmanlığıdır. Yaptığı hemen her şey kâr maksimizasyonu üzerinden şekillenir. Toplumsal ihtiyaçlar değil aksine bireyin ihtiyacı olmayan metayı üretip bireyin ihtiyacı haline getiren kendinden menkul ideolojik üretim zinciri kurar. Bu bireye ait olmayan üretim zincirinin en önemli parametresi de bireyin hem yaşadığı topluma hem de yaşadığı ekolojiye karşı kayıtsızlığıdır. Kapitalizmin virüs özelinde dikkate alınmayan yanı, klişe haline getirilen komplocu teorilerin yol gösterdiği aczin ve vahametin görünür olmaktan çıkarılmasıdır. Komplo teorilerinin dolaysız sonucu da panik haline getirilen toplumsal yaşamdır. Amaçsa panik üzerinden korku zincirine bağlı kalmalarının sağlanmasıdır.

İnsan doğası itibariyle ölümlü varlıktır ve ölümden kaçınabilecek mekanizmaları gerek psikolojik ve gerekse fiziki yaşamında kurar. Ancak bu kurulum belirli bir toplumsal yaşamın içerisinde gerçekleştirildiğinden, yaşadığımız toplumların siyasal-ekonomik-ideolojik nitelikleri korkunun giderilme biçimlerini de belirler. Yani bugünkü toplumsal yaşamları kontrol eden kapitalist devletler korkuyu kontrol etme araçlarını da ellerinde bulundururlar. Aslında birey korkularından arınamaz yerine yeni korku biçimleri ikame edilir. Korkunun akacağı yeri devletin belirlediği ve devletin kapitalizmin ihtiyaçlarına göre dizayn edildiği bir toplumsal alan üzerinde, korku öngörülemez bir nedenler zincirine bağlı olduğundan paniğin önünü açar. Birey korkusuna neden olan şeyi din ile ya da ideoloji ile bir yere kadar doldursa da, belirsizlik hakikat haline geldiği için alınan tedbirlerin kendisi virüsün kontrolünü değil korkunun yönlendirilmesini önceler. Çin'den yayılan virüsün biyolojik silah olmasından tutalım, virüsün olmadığına, hatta mevcut durumun ırkçılığın türlü halleriyle açıklanmasına kadar korkunun rasyonel olarak kabul edilmesindense gerçekliği büken yaklaşımların nedeni kontrolü elinde tutan ulus devletlerin irrasyonelliğidir.

Toplumsal alanın bilgiden muaf bir biçimde kurulması ile birlikte spekülatif söylemin korkuyu besleyecek mekanizmalar ile sahaya sürülmesi ile yaratılan belirsizlik halinin siyasal getirisi çeşitli diktatörlük biçimleridir. Korkunun ne türden olursa olsun yönetimi siyasal olarak diktatörlüktür. Belirsizliğin siyasal karşılığının dolaysız sonucu ortaya çıkan sorundan daha çok belirsizliğin yarattığı/yaratıldığı iklimin kontrolüdür. Yani virüsün kontrolü korkunun kontrolünden sonra gelmelidir.

Virüse karşı alınması gereken tedbirlerin bilinçlendirme, korunma, teşhis ve tedavi evrelerinin ve bunların altyapılarının nerdeyse olmadığı, virüsün kapıların kapatılması ile kontrol altına alınma çabası bu anlamda olsa olsa ticaret savaşlarının virüs özelindeki devam ettirilmesidir. Günümüzde öncelikli olarak sınırları kapatmak, insan ve meta geçişini engellemek, üretim döngüsünün engellenmesinden daha çok ulusal burjuvaziler ve onların bürokratlarının hegemonyaları ile ilgili daha çok sorun yaratacaktır.

Üretim küresel ölçekte azalırsa yerel ölçekte artması gereken üretimin koşulları ortaya çıkar ancak korkunun kapatılmayı gerektirdiği bir ortamda yerel ölçekte de üretim söz konusu olamaz, çünkü günümüz kapitalizmi bütünüyle uluslararası bir sistemdir, mal ve hammadde tedariki olmadan üretim olamayacağına göre mevcut sistemin uzunca bir süre yürümeyeceği ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla kapanan kapılar yeniden açılıp mal ve hammadde kaynaklarına erişim sağlanacaktır.

Dolayısıyla kapitalizmin açmazı devam edecektir. Virüs ile ilgili kontrol ise toplumların kontrollerini gerektirecek tarzda yapılacaktır. Mal ve ham madde tedarikinin kapıların açılmasını sağladığı sistemin kazanımı toplumların kontrolüdür. Evden çıkmamak dokunmamak, değememek insani özelliklerin yıkımını da beraberinde getirecektir.

Küresel kapitalizm koşullarında "sağlığa ulaşımın insani bir hak" olduğuna dair toplumsal kabul söz konusu değildir. Sınıf mücadelesinin bugünkü seyri üzerinden değerlendirecek olursak; ezilenler tümüyle, parasız sağlık hakkından dışlanmışlardır. Dünya ölçeğinde sağlığın özelleştirilmesi yani kapitalistleştirilmesi hem sağlık çalışanlarının özerliğini yok etmiş ve hem de sağlığa erişim hakkının gasp edilmesi ile sonuçlanmıştır. Sağlık çalışanlarının özerkliğinin yok edilmesi, bilimin ezilenler lehine araştırılmasının (aşı vd. önlemler gibi) olanaklarını yok etmiş, sağlık çalışanları bir bütün olarak sistemin aparatı durumuna düşürülmüşlerdir. Böylesi salgın ve benzeri durumlara göre dizayn edilmeyen kamusal yaşamın pratik sonucu her şeye para gözü ile bakan kapitalist pisliklerin virüs gibi üremeleri olmuştur/olmaktadır. Mevcut haliyle ne acil servislerde, ne yoğun bakım ünitelerinde ve ne de hastanelerin yatak kapasitelerinin böyle bir virüsü kontrol edebilecek kapasitede olmaması devletlerin aldıkları vergilerin sağlık hakkını ihlalinden başka bir anlam taşımayacaktır.

Dünya ölçeğinde sağlık sistemlerinin özelleştirildiği/paraya tedavül edildiği bir zemin haliyle virüsün yayılmasının kontrol edilemeyeceğini gösterir. Diğer yandan ezen sınıfların korunaklı alanlarda yer bulma çabalarına rağmen bu virüsün eşitlikçi bir yanı var; herkese bulaşıyor ve veba gibi sınıfsal ayrım yapmadığını da gösteriyor. Ezenlerin bu virüsten muaf olmaması bir kısmının ölmesi ezen sınıfın sağlık olanaklarını paylaşacağı anlamına gelmez. Bir kaç gün önce bir Alman firmasının çalışmalarını ve patentini satın almaya çalışan Trump'ın küstahlığı ezen sınıfların dertlerinin virüsü değil kârı ve insanlığı kontrol olduğunu net bir biçimde önümüze koymuştur. Virüse karşı aşının ya da diğer tedavi olanaklarının geliştirilmesi için en önemli engel yine özel şirketlerin maliyet ve kar hesaplarına takılıp kalmaktadır. Kamu sağlığı ile ilgili önemli bir sorunun özel firmaların maliyet kâr hesabına göre dizayn edildiği bir toplumsal sistemde ezen sınıflarda hırslarından ve alıklıklarından dolayı ölümlerden muaf değildir. Ancak ölüm yine ezici bir yoğunlukta ezilenlere misafir olacaktır.

Tarihsel olarak kapitalizmin üretim-yönetim sisteminin sürekliliğini düşünüp, devletleri ve üretim sistemlerini bu hissiyata göre dizayn ettikleri kuşkusuz doğrudur, ancak yine tarihsel olarak bu hesabın maliyet kar hesabına takıldığını rasyonel düşünüp irrasyonel davrandığı çoklu örneklerle sabittir. Kapitalizm tek tek kapitalistlerin iradelerinden bağımsız olarak irrasyonel bir sistemdir. Dolayısıyla sistemi yok edecek olanaklar yaratılmadan onun tekil rasyonalitelerinin gerçekleşmesi söz konusu edilemez. Kapitalizmin rasyonalitesi eğer kabul edecek olursak korku üzerinden sistemin döngüsünün sağlanmasıdır. Bunu savaşla, virüsle, çürümeyle vs. yapmanın yeri ve zamanı dışında niteliksel bir farkı yoktur.

Virüsün panzehiri bu anlamda kapitalizmin yıkımının sağlanmasındadır. Bu salgın ulus devletler için yeni kontrol olanakları yaratsa da, ezilen sınıflar için muazzam alternatiflerde yaratacaktır. Sosyalizmin güncel elzem bir alternatif olduğu mutlaka dillendirilmelidir, kıyas çok öğreticidir. Küba'daki kanser aşısı fiyatı ile markette aldığımız kolonya, tuvalet kağıdı vd. elzem malzemelerin fiyatlarını kıyaslamak yeterlidir. Küba eksiklerine rağmen kapitalizme direnen bir coğrafyadır. Ürettiği kanser aşısının 1 Dolar gibi komik fiyata satıldığı bir dünya da kapitalizme tahammül etmek hepimizin utancı olmalıdır. Birbirimize dokunmanın, tokalaşmanın, sarılmanın vd. insani özelliklerimizin virüs özelinde kapitalizm vesilesiyle ötelenmesi ve belki de uzak gelecekte bu insani özelliklerimizin ortadan kalkması üzerine düşünülmesi gerektiğin hatırlatmak isterim.