Akademide şiddet var duymuyor musun?

Derdimiz yaş, mekân ve cinsiyet fark etmeksizin üniversitede karşılaşılan psikolojik ve/veya fiziksel şiddet deneyimlerinin görünür hale gelmesi. Görünür olmayan şeyler unutulmaya mahkûm değil belki ama bazen bu tip şeyleri gözden kaçırabiliyoruz tıpkı psikolojik-fiziksel şiddet konularına bakarken olduğu gibi. Okudukça, gördükçe ve bildikçe kendi şiddet hikayemizde sıkışıp kalmak zorunda olmadığımızı öğrenebiliriz

Google Haberlere Abone ol

Pınar [email protected]

HADİ ARTIK ŞU ODADAN ÇIKALIM…

Tokat yiyince mi insanın canı daha çok yanar yoksa kim olduğuna dair şüpheye düşürüldüğü o odadan çıkamayınca mı? Bunların ikisini birbirinden ayırmanın çok da sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Çünkü günün sonunda farklı olan tek şey aldığınız yaranın görünmezliği oluyor. İş akademiye gelince tabii biraz daha farklı mı oluyor işler sizce? Hayır hem de hiç değil. Çünkü üniversiteler tıpkı bulundukları toplum gibi örgütlenmiş devlet kurumları bir noktada. Bu kurumların içinde tecrübe ettiğimiz mikro ya da makro şiddet biçimlerinin tıpkı evde ve tıpkı sokakta maruz kaldığımız şiddet biçimlerinden ayrı olmadığını söyleyebilirim.

Bu yazıyı yazma sebebim bir manifesto sunmak değil belki ama bir şeylere başlıyoruz haberiniz olsun diyebilmek. Geçen sene akademiye dair kendi gözlemlerim ve tecrübelerim üzerinden çıktığım bir araştırmanın bu noktaya geleceğini pek de tahmin etmiyordum. O çalışmada İstanbul ve Ankara’da çalışan akademisyen genç kadınlar ile görüşmüş ve hikayelerini dinlemiştim. Sadece genç kadınlarla görüşmüş olmamın sebebi tabii ki akademide psikolojik şiddete uğrayanların genç kadınlar olduğunu düşünmem değildi. Çünkü öyle düşünmüyorum. Bunun tek sebebi bir araştırmacı olarak kendimi konumlandırdığım pozisyondu. Kendimle ve akademi hikayemle derdim vardı yani. Şimdi bu derdim yok mu peki? Pek tabii var ama artık önemsemiyorum. Artık sadece kendi gördüklerime değil olabilecek başka şeylere de bakmak istiyorum. O yüzden kimse korkmasın bence. Bundan sonra tek bir derdim var ve bu da çalıştığı kurumda uğradığı şiddet deneyiminin her ne olursa olsun konuşulabileceğini bilmesi.

.

PEKİ AKADEMİDE ŞİDDET ÇALIŞIRKEN NE YAPACAĞIZ? BU NEYİN ÇAĞRISI?

Yaklaşık bir senedir Universus Sosyal Araştırmalar Merkezinde akademik çalışmalarımı yürütüyorum. Geçen seneki araştırmayı Türkiye genelinde yapma fikri aklımdaydı ancak bunu tek başına yapmamın imkânsız olduğunun farkındaydım. Dolayısıyla bu araştırma fikrini Universus’a açmak istedim ve çok yoğun bir ön hazırlık sonrasında sonunda “Akademide Toplumsal Cinsiyet ve Şiddet: Türkiye Örneği” araştırmamızın duyurusunu yaptık. (1) Nisan ayında başlayacak saha görüşmelerimiz için Türkiye’deki herhangi bir üniversitede araştırma görevlisi, öğretim görevlisi veya yüksek lisans/doktora öğrencisi olup burslu çalışan akademisyen adaylarıyla görüşeceğiz. Yaklaşık dört ay sürmesini ön gördüğümüz bu saha araştırmasının sonuçlarını yüksek ihtimalle önümüzdeki sene şubat ayı sonrası derlediğimiz kitapta görebileceksiniz.

Derdimiz yaş, mekân ve cinsiyet fark etmeksizin üniversitede karşılaşılan psikolojik ve/veya fiziksel şiddet deneyimlerinin görünür hale gelmesi. Görünür olmayan şeyler unutulmaya mahkûm değil belki ama bazen bu tip şeyleri gözden kaçırabiliyoruz tıpkı psikolojik-fiziksel şiddet konularına bakarken olduğu gibi. Okudukça, gördükçe ve bildikçe kendi şiddet hikayemizde sıkışıp kalmak zorunda olmadığımızı öğrenebiliriz. Sıkıştığımız odalardan çıkabiliriz. Ancak daha da önemlisi çok değer verdiğim birisinin söylediği gibi bazı odaların güvenli olduğunu fark edebiliriz. Yani diğer bir deyişle kendimize güvenli alanlar kurabiliriz. Hadi. Başlayalım artık!

Universus Sosyal Araştırmalar Merkezi, Araştırmacı