Sanders’ın ABD’de sola ivme kazandıran stratejisi

Sanders 1980 sonrası ekonomik sistemi tersinden Robin Hood sistemi olarak görüyor. Yani mevcut ekonomik düzen yoksuldan alıp zengine dağıtımın resmi yolu. Refah ve zenginlik orta sınıf ve yoksullardan ülkenin en zenginlerine transfer ediliyor.

Google Haberlere Abone ol

Seren Selvin Korkmaz*

Ekonomi profesörü Guy Standing 2018’de ABD’de Yale Üniversitesi’nde seçkin bir akademisyen topluluğa konuşuyordu. Konuşması esnasında bir an durdu, topluluğa göz gezdirdi ve “şimdi siz bunları akademik bulmuyorsunuzdur, ama işe yarıyor; insanların hayatını nasıl değiştirdiğini gördüm” dedi. O an Hindistan’da yaptığı ve yurttaşlara temel gelir sağlayan bir pilot çalışmadan bahsediyordu. ABD’de Demokrat Parti’den başkan adaylığı için yarışan ve seçim kazanması “imkansız” denilen Bernie Sanders’ın da kampanyası ve eşitsizliklerin çözümüne yönelik vaatleri görülen o ki işe yarıyor. Sanders’ın yoksulların, güvencesizlerin, dışlananların gündelik hayatta yaşadıkları sorunları odağında tutan kampanyasının ABD’de sola ivme kazandırdığı aşikar. Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimleri için Demokrat Parti’de ön seçim süreci devam ederken, bu süreçte şüphesiz ki en çok konuşulan ve dikkat çeken adaylardan biri kendini demokratik sosyalist olarak tanımlayan Bernie Sanders.

Sanders, Demokratların adayı olacak mı, olursa seçilecek mi hep birlikte göreceğiz ama Sanders’ın sola ivme kazandıran stratejisi ve radikal olduğu iddia edilen fikirlerini siyasetin merkezine taşıması oldukça dikkate değer. Sanders’ın uzun erimli siyasi hikayesi ve adaylık yarışı siyasette dönüşümü hedefleyenler için önemli ipuçları barındırıyor. Sönüp giden hareketlerin aksine Sanders’ın başlattığı mücadele 2016’da adaylığı Hillary Clinton’a kaptırmasına rağmen büyüyerek devam etti. Dünyanın belki de en güçlü liderlik koltuğuna adaylığı ise sadece kendi ismi üzerinden yürümüyor. Temsilciler Meclisi’nin en genç üyesi olan ve seçildiğinden bu yana adından oldukça söz ettiren Alexandria Ocasio-Cortez de 78 yaşındaki Sanders’ın kampanyasının en etkili isimlerinden biri. Yine son dönemin yeni ve etkili kongre üyeleri Ilhan Omar ve Rashida Tlaib de Sanders’ı destekliyor. Peki, böylesine güçlü ve etkisi giderek artan kolektif bir mücadeleye dönüşen bu siyasal strateji neye dayanıyor?

1) Gündelik hayattaki sorunlara çözüm öneren toplumsal adalet temelli program

Sanders’ın kampanyasının en önemli dayanağı toplumsal adalet temelli olması. Kendisini “demokratik sosyalist” olarak tanımlayan Sanders’a göre demokratik sosyalizm sadece zenginler için değil, herkes için işleyen bir ekonomi demek. Demokratik sosyalizm, yozlaşmış ve adil olmayan Amerikan siyasal sistemini reforme etmek, sadece ekonomik ve siyasal güce sahip olanların değil, tüm ABD yurttaşlarının eşit temsil edildiği işleyen bir demokrasi demek.

Sanders’a göre eşitlik ve ekonomik güvence olmadan özgürlükten söz edemeyiz. Kişi, ailesinin geçimini sağlayamıyorsa, işsizse veya uzun saatler boyunca çalışmak zorundaysa, emekli olduğunda hak ettiği refaha ve onurlu yaşama kavuşamıyorsa o kişinin özgür olduğunu söylemek mümkün değil. ABD’nin mevcut ekonomik ve siyasal sisteminde “özgürlükler ülkesi” olması ise bir illüzyon. Sanders 1980 sonrası ekonomik sistemi tersinden Robin Hood sistemi olarak görüyor. Yani mevcut ekonomik düzen yoksuldan alıp zengine dağıtımın resmi yolu. Refah ve zenginlik orta sınıf ve yoksullardan ülkenin en zenginlerine transfer ediliyor. Haliyle, sistem bir eşitsizlikler sistemi ve dışlama üzerine kurulmuş durumda.

Sanders’a göre özgür ve eşit bireyler olarak onurlu bir yaşam sürebilmek için dönüşüm şart. Sorunları çözmek için vergi sisteminde reform, işyerinde çalışanları güçlendirecek düzenlemeler, yeni istihdam alanlarının yaratılması, eğitim ve sağlık hizmetlerinin ücretsiz olması gibi temel düzenlemeler öneriyor. Sanders’ın kampanyası ve önerdiği reformlar yurttaşların gündelik hayattaki kaygılarına dayanıyor. Bu nedenle parasız sağlık ve eğitim hakkı gibi ABD için “radikal” kabul edilen vaatleri toplumun önemli bir kesiminin her gün yaşadığı sorunlara ilişkin çözüm önerisi sunması bakımından oldukça gerçekçi.

Örneğin, ABD’de gençlerin en ciddi problemlerinden biri öğrenci borçları. Öğrenciler oldukça fazla olan yüksek eğitim ücretlerinden dolayı yüklü miktarda borçla mezun oluyor. Birçok öğrenci ise maddi sorunlar yüzünden eğitimine devam edemiyor. Alexandria Ocasio-Cortez de Temsilciler Meclisi’ne girmeden evvel eğitim borçlarını ödemek ve geçinebilmek için barmenlik yapıyordu. Sanders’e göre devlet öğrenci borçları üzerinden kâr etme politikasını durdurmalı ve kamu okulları ücretsiz olmalı, mevcut öğrenci borçları yapılandırılmalı. Ücretsiz eğitim için gerekli finansman ise Wall Street spekülatörlerine uygulanacak vergi ile sağlanabilir.

2) Siyasetin şeffaf finansmanı, büyük meblağlarda bağışların siyasetten çekilmesi

Sanders’a göre demokrasinin yeniden tesisi için “büyük meblağda paraların” siyasetten uzak tutulması oldukça önemli. Siyasi kampanyalarda şeffaf ve küçük meblağda desteklere olanak veren yeni bir sistem kurulmalı ve bu devlet tarafından denetlenmeli. Aksi halde ekonomik gücü elinde bulunduranlar siyasal güce de doğrudan veya dolaylı olarak sahip oluyorlar. Karar alma mekanizmaları siyasi kampanyaları destekleyenlerin çıkarlarına göre işleyebiliyor. Oysa demokrasi halkın halk tarafından halk için yönetimi demektir. Seçilmişler sadece sermaye sahiplerinin değil, tüm yurttaşların temsilcisi olabilmeli, gerçek temsilî demokrasiye ancak bu şekilde kavuşabiliriz. Sanders 2020 ön seçim sürecinde en çok bağış toplayan aday adayı, kampanyasına milyarderlerden bağış kabul etmiyor. Kampanya halkın küçük miktardaki bağışlarına dayanıyor ve oldukça da etkili bir şekilde ilerliyor.

3) Parti içi dönüşüm, taban hareketlerini kucaklayan bir siyasal hareket

Sanders’ın 2016’daki kampanyasında, New York’ta ABD’nin finans merkezi olarak anılan Wall Street’teki Occupy hareketinin taleplerini kucaklayıp, sloganlarını kullanmıştı. 2011’de başlayan Occupy protestoları ekonomik eşitsizliğe ve şirketlerin ABD yönetimi üzerindeki nüfuzuna karşıydı. Yani toplumsal ve siyasal adaletsizliğe karşı. Sanders hareketin “Adaletsizlik had safhada. Dünyanın en müreffeh ülkesinde yaşıyoruz ama Amerikalıların çoğu bunu bilmiyor. Çünkü gelirlerin çoğu en zengin yüzde bire gidiyor,” söylemi ile yola çıktı. Sanders, siyasal ve toplumsal değişim için toplumsal bir harekete ihtiyaç olduğunun altını da önemle çiziyor. 2016 sonrasında da Sanders taban hareketlerinin desteğini alarak çalışmalarına devam etti.

Sanders aldığı toplumsal desteği Demokrat Parti’den başkan adaylığını sürdürerek kurumsal siyasette de mobilize ediyor. “The Squad” olarak bilinen Ocasio-Cortez, Rashida Tlaib, Ilhan Omar ve Ayanna Presley’in Temsilciler Meclisi’ndeki etkili toplumsal adalet temelli söylem ve politika önerileri, Demokrat Parti içinde önemli bir sol kanadın oluşmasını sağladı. Presley daha ılımlı politikaları ile bilinen Elizabeth Warren’ın adaylığını desteklerken diğerleri başkanlık yarışında Sanders ile birlikte çalışıyor.

Temsilciler Meclisi’nin en genç üyesi Alexandria Ocasio-Cortez 2016 seçimleri sırasında Bernie Sanders’ın ekibinde yer almıştı. Siyasete adım atması ve seçilmesinde önemli bir etkisi olan bu sürecin ardından Ocasio-Cortez kısa sürede ABD’de adından en çok söz edilen politikacılarından biri haline geldi. Dörtlünün diğer üyeleri gibi Ocasio-Cortez de yeni bir dayanışma ve örgütlenme biçimi olan Adil Demokratlar Platformu tarafından aday gösterildi. Siyasette paranın ve kişisel çıkarların hakimiyetini kırmayı amaçlayan bu platform, bölgelerinde daha önce seçilmemiş ve dezavantajlı adayları destekliyorlar. “Dönüşüm mevcut partilerin içinden mi, yoksa yeni bir hareket ile mi mümkün?” sorusuyla yola çıkan Adil Demokratlar ABD gibi iki partinin domine ettiği bir sistemde, Demokrat Parti içinden dönüşümün uzun vadeli dönüşüme katkıda bulunacağına karar veriyorlar. Nitekim hareketin adayları Demokrat Parti’nin içinden sol harekete önemli bir ivme kazandırdı. Bu mobilizasyon Sanders’ın kampanyası ile devam ediyor. Elizabeth Warren’ın da adaylığı ve söylemleri bu etkiden bağımsız değil.

4) Sınıf-kimlik temelli yeni siyaset

Sanders’ın programı ve kampanyası sınıf siyasetini geri çağırıyor. Sınıf-kimlik temelli siyaset sınıfsal eşitsizlikleri, güvencesizliği ve temel ihtiyaçların korkunç bir şekilde metalaşmasını sağlık, eğitim hakkı gibi meseleler ile birleştirip siyasallaştırırken, kimliklerden kaynaklanan tanınma ve dışlanma problemlerini de vurgulamayı ihmal etmiyor. Özellikle genç seçmenleri mobilize eden Sanders’a, 2020 kampanyasında Hispaniklerin, Müslümanların, siyahilerin de desteği bir önceki döneme göre artmış durumda. Sanders, ırkçılığa, LGBT ve göçmen düşmanlığına karşı da eşitlik temelinde programlar öneriyor. Sanders’in kapsayıcı vatandaşlık anlayışı popülistlerin ayrıştırıcı ve dışlayıcı söylemlerinden beslenmiyor, aksine eşitlik ve adalet temelinde barış içinde bir arada yaşayabilecek adil bir toplum tahayyül ediyor.

5) Güçlü kampanya, sağlam strateji ekibi, etkili saha çalışmaları

Sanders’ın programı oldukça güçlü olmasına rağmen bu programın halka nasıl anlatılacağı yani siyasal iletişim meselesi de oldukça önemli. Sanders’ın kampanyası güçlü ve popüler içeriklerle, sosyal medya mesajları ile yürütülüyor. Farklı dillerde hazırlanan sloganlar ise oldukça dikkat çekici ve ABD’deki çeşitliliğe hitap ediyor. Sanders programını gündelik hayattaki sorunlar ve onlara sunduğu çözüm önerileri üzerinden aktarıyor. Gençlerin yoğun desteği ise kampanyanın sahada organize olmasını kolaylaştırıyor. Sanders 2016’da yaşı sebebiyle eleştirilere maruz kalırken 2020 kampanyasında Alexandria Ocasio-Cortez gibi isimlerle birlikte sahnede olması Sanders’a dinamizm katıyor.

6) Süreklilik, tutarlılık ve uzun erimli bir plan

Sanders yaşamı boyunca belediye başkanı, kongre üyesi, senatör ve başkan aday adayı olarak toplumsal ve siyasal adalet temelli bir anlayışla hareket eden bir lider profili çiziyor. (Alphan Telek’in Bernie’nin Hikayesi adlı yazı dizisi bu konuda kapsamlı bilgi veriyor.) Argümanlarını yurttaşların içinde bulundukları gerçek sorunları dile getirerek destekliyor. Sanders 2016 kampanyasından bu yana dünya kamuoyunun da dikkatini çeken bu argümanları oldukça net ve etkili bir şekilde savunuyor. Sanders’ın programı kısa sürede alınan sonuçlardan ziyade uzun erimli bir dönüşüm programını işliyor. Gittikçe genişleyen ve özellikle gençler arasında destek bulan bu uzun erimli plan 2020 ve sonrasında ABD siyasetinde etkisini koruyacak gibi gözüküyor. Sürekli aynı noktalara vurgu yaparak bu ilkelerin yurttaşlar için hayati önemine dikkat çeken söylemin gücü ise siyasi mobilizasyonu tetikliyor.

İngiltere’deki son seçimlerde önemli bir seçim yenilgisi alan ve İşçi Partisi’nden istifa eden Jeremy Corbyn’nin benzer temalı programı olmasına rağmen özellikle duygu siyasetine dayalı mobilizasyonu yaratmakta zorlandığını söylenebilir. Buna karşın Sanders, Ocasio-Cortez ve The Squad üyeleri ile birlikte rasyonel alan kadar duygusal alanı da çok etkili kullanabiliyor. Bu da seçmenlerin onlarla bağ kurmasını ve kampanyalarında aktif görev almasını sağlıyor.

Sanders’ın ABD’de sola kazandırdığı bu ivmeden Türkiye solunun da çıkarması gereken oldukça önemli dersler var. Bazen bir zafer yenilginin başlangıcı olabiliyorken bazen de bir yenilgi uzun erimli bir başarının işaret fişeği olabiliyor. Haliyle, seçimlerin sonuçları oldukça önemli olmakla beraber sonuçların arkasındaki siyasi tabloya odaklanmak uzun vadede deneyimlenecek dönüştürücü politikaları ve stratejileri görmeye olanak verir. Siyasete dair stratejiler birer reçete değildir, ilgili toplumun sosyal, siyasal ve ekonomik yapısı göz önünde bulundurularak en doğru siyasal strateji belirlenir. Ancak şüphesiz ki dünyanın ortak sorunlarına çözüm önerisi sunan siyasal hareketlerin birbirinden öğrenecek çok şeyi var.

Meslektaşım Alphan Telek ile birlikte sol-dönüşüm hareketleri olarak adlandırdığımız yeni siyasi anlayışın sınıf-kimlik temelli bir programa dayanması gerektiğini uzun süredir çalışmalarımızda vurguluyoruz. Bu yeni hareketlerin vaatleri korku ve endişeden beslenen otoriter ve/veya popülist hareketler tarafından “imkansız” olarak yaftalanıyor. Çünkü, umut ve cesaretin yayılması yeni mobilizasyon alanları açmanın yani değişimin habercisi demek. Bu nedenle dünyada imkansız olarak yaftalanıp mobilizasyon yaratan adalet temelli her hareket dikkatle incelenmeyi hak ediyor.

*Siyaset Bilimci, İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (IstanPol) Genel Direktörü, Stockholm Üniversitesi Türkiye Çalışmaları Enstitüsü’nde Doktora Araştırmacısı