Türkiye’de demografik alarm

Toplumumuzun yaşlanan bir toplum olduğu gerçeğine göreli uzun süreden beri dikkat çekildiği halde yaşlanan topluma yönelik herhangi bir politik, ekonomik ve toplumsal hazırlık mevcut değildir. Bu durum toplumsal yaşlanmanın yakın gelecekte yaratacağı sorunların çözümsüz hale gelmesine yol açacaktır.

Google Haberlere Abone ol

İsmail Tufan*

Türkiye’de demografik değişimin bundan sonraki gidişatı büyük olasılıkla nüfusun azalmasına yol açacaktır. Gelişmiş Batı toplumlarında 1950’li yıllarda gözlemlenen demografik durum bugün Türkiye’nin de gerçeğidir.

Türkiye İstatistik Enstitüsü (TÜİK) rakamlarına göre 2015 yılı başında nüfusumuz 79 milyon 824 bin 825’e ulaşmıştır. Nüfusumuzun yüz 23,8’ini 0-14 yaş grubu, yüzde 53,1’ini 15-49 yaş grubu ve yüzde 23,1’ini ise 50+ yaş grubu oluşturmaktadır. Bu verilerden hareket ederek basit bir hesapla demografik yaşlanma ile ilgili bilgiye erişebiliriz. Reiner H. Dinkel’in (1992, s.65) belirttiği gibi bunu Billet’in geliştirdiği basit bir yöntemle herkes tespit edebilir. Literatürde “Billet J-katsayısı” ile demografik durumu görebiliriz:

.

0-14 yaş grubunun payından veya sayısından 50+ yaş grubunun payını veya sayısını çıkarıp, elde edilen sonucu 15-49 yaş grubunun payına veya sayısına bölersek J-katsayısını elde ederiz. J pozitif ise 0-14 yaş grubu 50+ yaş grubundan belirgin şekilde daha fazladır. Yani nüfus gençtir. Örneğin birçok Afrika ve Asya ülkesinde buna rastlanmaktadır. Türkiye’nin de nüfusu 50 yıl öncesine kadar dünyanın en genç nüfuslarından biriydi (Tufan 2007). Fakat bugün durum tamamen değişmiştir. Nitekim yukarıdaki TÜİK’e ait rakamlardan bunu hemen görebiliriz. 0-14 yaş grubunun oranı ile 50+ yaş grubunun oranı prensipte birbirine eşittir. Bu yüzden J katsayısı aşağı yukarı sıfıra denk gelmektedir (J=0,01).

Demografik eğilimlerin tersine dönmesini beklemek yanlış bir tutum olur. Çünkü şimdiye kadar özel bazı gelişmeler ortaya çıkmadıysa demografik eğilim bugünkü gibi gelecekte de devam edecektir. Bunun sonucunda J-katsayısı negatif değerler dönemine girecek, yani 50+ yaş grubunun sayısı veya oranı 0-14 yaş grubunun sayısını veya oranını aşacaktır. Dolayısıyla nüfusumuz azalmaya başlayacaktır. Suriyeli mültecilerin büyük kısmı ülkesine dönemeyip Türkiye’de kalmaya karar verse ve Türk vatandaşlığını alsa bile bu durum sadece kısa süreli bir demografik “gençleşme” yaratacaktır.

Toplumumuzun yaşlanan bir toplum olduğu gerçeğine göreli uzun süreden beri dikkat çekildiği halde yaşlanan topluma yönelik herhangi bir politik, ekonomik ve toplumsal hazırlık mevcut değildir. Bu durum toplumsal yaşlanmanın yakın gelecekte yaratacağı sorunların çözümsüz hale gelmesine yol açacaktır (Tufan 2007, 2016, 2017).

Eğitim ve çalışma sistemleri, emeklilik ve sağlık sistemleri, aile, kadın ve gençlik politikaları, yaşlı hizmetleri, yaşlı bakım hizmetleri, bakım sektörünün geliştirilmesi ve diğerleri çok boyutlu önlemleri zorunlu kılmaktadır. Şüphesiz bunları başarmak zordur ve bilgi gerektirmektedir. Bu bilgiye sahip bilim insanlarımızın kafa kafaya vererek politik aktörleri yönlendirmeleri gerekir. Fakat politik aktörlerin de bilimsel aktörlerin söyleyeceklerine kulak kabartma niyetine sahip olması şarttır. Şu ana kadar ne bilimden ne de politikadan böyle bir niyetin hasıl olduğuna dair herhangi bir belirti göze çarpmamaktadır. Bu durumun devam etmesi halinde Türkiye’yi yakın gelecekte çok büyük yaşlılık sorunları beklemektedir.

Enformasyon ve bilgi arasındaki fark dikkate alınarak, sadece gerontolojik enformasyonlarla yetinmeyip, gerontolojik enformasyonlardan türetilecek bilgi ihtiyacının giderilmesi ve bu bilgilerin de yönetimi gerekmektedir (Tufan 2016, s.185). Fakat gerontolojik bilgi ve onun yönetiminden vazgeçtik, hiç olmazsa kamuya doğru dürüst gerontolojik enformasyon sunulsa, buna razı geleceğiz. Mesela DPT'nin 2012’de yayınladığı ama içeriğinden sorumlu olmadığını ifade ettiği raporda sanki okuyucuyla alay ediliyor. Çoğu yoksulluk sınırının altında veya hiçbir geliri olmayan yaşlıların durumundan(!) hareket edilerek getirilen öneriler şunlar: Otoparkların bina girişine yakın yerlerde olması, park yeri alanında açık alan bulunması, yaşlı taşıyan araçlara özel park yeri ayrılması ve uluslararası sembollerle gösterilmesi, otopark ile bina giriş kapısının gece kullanımı için aydınlatılması (Tufan 2016, s.29). Galiba kendilerini düşünerek olsa gerek bu önerileri getirenler arasında bir tek gerontoloğun bulunmaması son derece manidar değil midir?