Metal iş kolunda sendikaların grev kararı ve olasılıklar

Süreç yalnızca Birleşik Metal-İş üyesi işçileri değil, Türk Metal-İş üyesi metal işçileri başta olmak üzere hepimizi ilgilendiriyor ve şimdiden yapabileceğimiz ve yapmamız gereken şeyler var. Bunların başında olası bir grevin haklılığını bulunduğumuz her yerde anlatmak ve grevin başlaması halinde tüm imkanlarımızla grevle dayanışma içinde olmak.

Google Haberlere Abone ol

Cem Gök

Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) ile yürütülen toplu iş sözleşmesi (TİS) süreçlerinin tıkanmasının ardından hem Türk Metal-İş, hem de Birleşik Metal-İş tarafından grev kararı alınmıştı. 19 Ocak'ta Türk Metal-İş Bursa’da, Birleşik Metal-İş Gebze’de binlerce işçinin katıldığı mitingler gerçekleştirdi. Öncelikle belirtmek gerekiyor ki, her yerde “metal işçileri greve gidiyor” diye duyurulsa da grev kararı alınması greve çıkılacağı anlamına gelmiyor. Kanun gereği sendika ve işveren arasındaki toplu iş görüşmelerinin uyuşmazlıkla sonuçlanması halinde yetkili sendika altmış gün içinde grev kararı almak zorundadır. Yasal süre içerisinde, grev kararının alınmaması veya uygulanacağı tarihin karşı tarafa bildirilmemesi hâlinde toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi düşer.

Özetle TİS görüşmelerinin uyuşmazlıkla sonuçlanması halinde sendika yetkisini kaybetmemek için grev kararı almak zorunda. Ancak grevin uygulanıp uygulanmayacağından bağımsız olarak sendikalar ve MESS’in anlaşmaya varamamalarının kendisi de metal işçilerinin genelinde hakim olan huzursuzluğu ve sendikaların işçiler ve patronları uzlaştırma rollerini yerine getirirken hareket alanlarının giderek daraldığını göstermesi açısından önemli.

2015 yılında Birleşik Metal-İş ile MESS arasında toplu görüşmeler uzlaşmazlıkla sonuçlanmış ve sendika tarafından grev kararı alınmıştı. 29 Ocak’ta başlayan grev bir gün sonra Bakanlar Kurulu kararıyla “milli güvenliği bozucu” olduğu gerekçesiyle yasaklanmıştı*. Birkaç fabrikada işçiler sendikadan bağımsız olarak grevi sürdürmeye çalıştıysa da Birleşik Metal-İş tarafından karara karşı yalnızca sembolik birkaç eylem yapılmış, işçi ve işveren sendikaları arasındaki uyuşmazlık yasal mevzuatta öngörüldüğü gibi Yüksek Hakem Kurulu tarafından “çözüme” kavuşturulmuştu.

Aynı dönemde Türk Metal-İş ise MESS ile yıllardır olduğu gibi işçilerin taleplerinin yanına bile yaklaşmayan bir toplu iş sözleşmesi imzalamıştı. Ancak 14 Mayıs 2015 tarihinde Bursa’daki Renault fabrikası işçileri imzalanan bu sözleşmeye ve sözleşmeyi imzalayan Türk Metal-İş’e karşı fiili greve başladı. Renault işçilerinin başlattığı grev hızla Türk Metal Sendikası’nın yetkili olduğu diğer işyerlerine de yayıldı. Renault işçilerinin fiili grevi adeta, Bursa’dan Kocaeli’ne, Eskişehir’den Ankara’ya yayılan bir kitle grevine dönüştü. Ardı ardına Ford, Mako, Coşkunöz, TOFAŞ, Türk Traktör, Ototrim, ZF Sachs, Opsam, Enpay, CMS, Dytech, Arçelik LG gibi pek çok fabrikada işçiler grev başlattı, fabrikalarını işgal etti.

Bu grevler neticesinde Renault gibi kimi fabrikalarda işçiler kısmi ekonomik kazanımlar elde etti ancak Türk Metal-İş’ten kurtulma hedeflerini gerçekleştiremediler. Ancak öte yandan Türk Metal-İş’in öncesinde olduğu gibi rahatça at koşturabilmesinin koşulları da ortadan kalktı. Pek çok iş yerinde 2015’teki mücadelede öncü konumda olan işçilerin iş yeri temsilcisi olması işçileri kontrol etmek için klasik bir taktik olarak görülebilse de aynı zamanda bir mecburiyetin ürünü.

Nihayetinde gerek Türk Metal, gerekse Birleşik Metal 2015’te yaşananların yüküyle hareket etmek zorunda. Ekonomik krizle giderek yoksullaşan işçileri ve krizin bedelini işçilere ödetmek isteyen patronları uzlaştırmak bu defa o kadar kolay değil. Bu yönüyle her iki sendikanın aldığı grev kararının, şimdilik sembolik de olsa, önemi var. Bunun işçiler açısından pratik bir eylemliliğe dönüşüp dönüşmeyeceği, ne kadar dönüşeceğini ise zamanla göreceğiz. Ama izleyip görmeyeceğiz. Çünkü bu sadece metal işçilerini değil, giderek yoksullaştığımız ve daha iyi bir yaşama dair giderek çaresiz hissettiğimiz bir süreçte tüm emekçileri ilgilendiriyor . Metal işçileri ve patronlar arasında yaşanan süreç, krizle birlikte keskinleşen sınıf mücadelesinin sıcak cephesi haline gelmiş durumda ve emek cephesinde duran herkesin yapabileceği, yapması gereken bir şeyler var.

Birleşik Metal-İş’in 19 Ocak'ta gerçekleşen mitingde 5 Şubat’ta greve çıkacağını duyurması ile bu sendikanın üyesi işçiler yönünden bir takvim belirlenmiş oldu. 5 Şubat’a kadar MESS’le bir anlaşmaya varılmazsa Birleşik Metal-İş’in yetkili olduğu 42 fabrikadaki 15 bin civarındaki işçi greve çıkacak. Eğer bir anlaşma olmazsa MESS’in umudunun –artık Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile- grevin yasaklanması olması olduğunu tahmin edebiliriz. Bugüne kadar tutumlarını bildiğimiz ve henüz grev tarihini açıklamamış olan Türk Metal-İş yöneticilerinin de greve çıkmadan MESS’le biz uzlaşmaya varılmasını, greve çıkmanın kaçınılmaz hale gelmesi durumunda da bunun Cumhurbaşkanı tarafından ertelenmesini umduklarını söylersek itiraz edeceklerini sanmıyorum. Peki Birleşik Metal-İş’in 5 Şubat’ta başlayacak grevin yasaklanmasına bel bağladıklarını söylemek haksızlık mı olur? Göreceğiz…

Böyle değilse, yani olası bir grev yasağını tanımayacaklar ve greve devam edeceklerse bunu şimdiden üyelerine ve kamuoyuna açıklamaları gerekir. Albert Einstein demiş ya aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek –estağfurullah- deliliktir diye. 2015’te yaşananlar ortadayken, gayet akıllı insanlar olduklarına kuşkumuz olmayan Birleşik Metal-İş yöneticilerinin aynı şekilde davranacaklarını düşünmemiz için bir neden yok. Herhalde grevin başlaması halinde yasaklanmasının yüksek bir olasılık olduğunu görüyorlardır ve bu ihtimale karşı etkin bir planları vardır. Belki yerli milli bir atasözü kullanmamı bekleyenler vardır; görünen köy kılavuz istemez. Herhalde 2015’te Ejot Tezmak’tan Schneider’e, Kroman’dan Paksan’a işçiler yasaklama kararı karşısında, fiili mücadele iradelerini ortaya koymalarına rağmen yaptıkları gibi süreci birkaç sembolik eylemle geçiştirmeye kalkışmazlar. Elbette biliyoruz ki, resmi sendikaların yöneticilerinin yasalar karşısında boyunları incedir. O yüzden Anayasa Mahkemesi’nin 9/5/2018 tarih 2015/14862 sayılı Birleşik Metal-İş’in grevinin Bakanlar Kurulu tarafından ertelenmesinin (yasaklanması) Anayasaya aykırı olduğuna hükmettiği kararının gereğince hareket edeceklerdir. **

AYM kararında “yasal bir grevin yasada öngörülen anlamda milli güvenliği bozucu nitelikte görülebilmesi için ülke ve devletin özel savunma ve güvenlik altına alınmasını zorunlu kılacak ciddi tehlikelerin ortaya çıkması” gerektiği, Bakanlar Kurulu’nun erteleme kararında “somut verilerin neler olduğuna ve varsa bu somut verilerin milli güvenlik ile ilişkisine dair bir açıklama” yapılmadığı vurgulanmıştır. AYM kararında açıkça belirtildiği gibi “Kanun maddesinde yer alan terimlerin anlamlarının ikna edici bir gerekçe olmaksızın çok geniş bir şekilde yorumlanması, ekonomik bazı sonuçları olacak olan bütün grevlerin milli güvenliği bozabileceği sonucuna ulaştırabilecek ve Anayasal haklara demokratik toplumda gerekli olmayan ve ölçüsüz müdahalelere yol açabilecektir.”

Dedik ya bu süreç yalnızca Birleşik Metal-İş üyesi işçileri değil, Türk Metal-İş üyesi metal işçileri başta olmak üzere hepimizi ilgilendiriyor ve şimdiden yapabileceğimiz ve yapmamız gereken şeyler var. Bunların başında olası bir grevin haklılığını bulunduğumuz her yerde anlatmak ve grevin başlaması halinde tüm imkanlarımızla grevle dayanışma içinde olmak. Ancak sendikalara işçilere yönelik yükümlülüklerini hatırlatmak da hakkımız ve görevimiz. İşçilerin taleplerinin yerine getirilmediği koşullarda sendikalar tarafından alınan grev kararları meşrudur. Bu koşulların kabul edildiği bir toplu iş sözleşmesi imzalanana kadar ve işçilerin bu yöndeki iradesi devam ettiği sürece bu grev kararları hayata geçirilmeli ve sürdürülmelidir. Grevlerin ertelenmesi gayrimeşru ve Anayasa Mahkemesi kararlarıyla ortaya konulduğu üzere yasa dışıdır. Dolayısıyla bu yönde bir karar alınması halinde tanınmamalı, grevlere devam edilmeli, bu olasılığa karşı sendikalar şimdiden planlarını yapmalı ve bu yönde kararları tanımayacaklarını ilan etmelidir. Konuya duyarlı tüm emekçiler ve kendini emek mücadelesinin yanında tanımlayanların güncel görevi ise sendikalara bu görevlerini hatırlatmak, alınan kararların takipçisi olmak ve işçilerin iradesi dışında kararlara karşı sendikaları eleştirmek, uyarmaktır.

* Kanunda daha önce bakanlar kurulunun, 02.07.2018 tarihli kararnameden sonra ise Cumhurbaşkanı’nın karar verilmiş veya başlanmış bir grevi altmış gün süre ile erteleyebileceği ifadede edilmektedir. Ancak kanunda erteleme kararından sonra altmış günlük süre içinde tarafların anlaşmaları, anlaşma sağlanamazsa uyuşmazlığın Yüksek Hakem Kurulu’nca çözüleceği, aksi takdirde işçi sendikasının yetkisinin düşeceği söylenmektedir. Dolayısıyla kanunda ‘erteleme’ ifadesi kullanılsa, da bu fiilen grevin yasaklanması yetkisidir.

** https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/Basvurular/tr/pdf/2015-14862.pdf