Depresyon nedir? Tedavi edilmezse ne olur?

Depresyonda ana belirtiler; çökkün duygudurum, etkinlik ve sorumluluklara karşı ilgi ve istek azlığı, zevk alamama, umutsuzluk ve karamsarlıktır. Geçmişe takılıp kalma, ağır suçluluk duyguları olabilir. Kişiler iş, özel zevkler, bireysel ilişkiler, cinsel aktivite de dahil olmak üzere hemen hiçbir şeyden keyif alamaz olurlar. Kendilerini yetersiz, dış dünyayı acımasız, geleceği karanlık görürler.

Google Haberlere Abone ol

Arzu Erkan Yüce*

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yapılan araştırmaya göre dünya nüfusunun yüzde 4.4’ü depresyonda! Yayınlanan rapora göre depresyon 322 milyon insanda görülüyor, en çok 60-64 yaş aralığını etkiliyor. Raporda Türkiye’de 3 milyonun üzerinde insan depresyonda! Son 10 yıl içerisinde depresyon tanısı yüzde 8.4 oranında artış gösterdi. Depresyon kadınlarda yüzde 5.1, erkeklerde ise yüzde 3.6 oranında görülüyor. Bu rakamlara göre, dünyada her yirmi kişiden biri depresyon geçiriyor. Raporda 2015’te intihar ederek ölen kişi sayısı yaklaşık 800 bin kişi olarak belirtiliyor. Küresel ölçekte bakıldığına 15-19 yaş aralığındaki gençler arasındaki ikinci büyük ölüm nedeni, ne yazık ki intihar!

Depresyon kişide önemli oranda yeti yitimine neden olan halk sağlığı sorunlarının başındadır. Depresyon, yeterince tedavi edilemediği zaman daha çok işlev ve işgücü kaybı, ailesel sorunlara yol açar, hastalığın şiddetinin ve tedavi maliyetinin gitgide artmasına hatta ölüme sebebiyet verebilir. DSÖ’ye göre; 2030’da depresyonun, gelişmekte olan toplumlarda yeti yitimine yol açan hastalıklar arasında ikinci sırada olacağı öngörülmektedir.

"Depresyon" sözcüğü günlük dilde sıklıkla moral bozukluğunu, iyi hissetmeme halini tanımlamakta kullanılır. Majör depresyon ise yineleyen ve bazen süreğenleşen, yaşam boyu etkileri sıklıkla devam eden bir ruhsal rahatsızlıktır. Diğer tüm tıbbi rahatsızlıklar gibi bir hekim tarafından tanı konması ve tedavisinin düzenlenmesi gerekir.

İnsan biyo-psiko-sosyal bir varlıktır. Diğer ruhsal rahatsızlıklarda olduğu gibi depresif bozukluk da pek çok etkenin bir araya gelmesi ile ortaya çıkar. Depresyonun oluşumunu açıklayacak tek bir model bulunmaz.. Depresyonda ailesel hastalık öyküsü ve genetik yatkınlık hastalığın ortaya çıkışına güçlü bir zemin hazırlasa da, genetik tek başına yeterli değildir. Günümüzde ruhsal rahatsızlıkların oluşumunu açıklamada gen çevre etkileşiminin rolüne vurgu yapılmakta, psikolojik ve sosyal stres etkenlerinin depresyonda; hazırlayıcı, başlatıcı, kolaylaştırıcı, sürdürücü, yineleyici işlevlerinin olduğu bilinmektedir.

DEPRESYON GÜNLÜK HAYATI NASIL ETKİLER? 

Depresyonda ana belirtiler; çökkün duygudurum, etkinlik ve sorumluluklara karşı ilgi ve istek azlığı, zevk alamama, umutsuzluk ve karamsarlıktır. Geçmişe takılıp kalma, ağır suçluluk duyguları olabilir. Kişiler iş, özel zevkler, bireysel ilişkiler, cinsel aktivite de dahil olmak üzere hemen hiçbir şeyden keyif alamaz olurlar. Kendilerini yetersiz, dış dünyayı acımasız, geleceği karanlık görürler.

Bazı olgularda hüzün ve kederden çok kaygı ve huzursuzluk, hatta ajitasyon gözlenebilir. Umutsuzluk ve çaresizlik duyguları derindir. Basit günlük aktiviteleri bile yapmak güçleşir, enerji düzeyi azalır. Öz bakımlarını ihmal edebilirler. İş, aile, ekonomik durum ve gelecekle ilgili olumsuz aşırı zihinsel meşguliyet görülebilir.

Kimilerinde ciddi bedensel belirtiler eşik eder. İştah ve kilo kaybı ya da artışı, uykusuzluk ya da aşırı uyuma, ağrı ya da başka psikosomatik belirtiler gözlenebilir.

Kararsızlık, dalgınlık, unutkanlık olabilir. Tehlikeli işlerde çalışan veya araba kullananlarda dikkatsizlik ve dalgınlık, iş ya da trafik kazalarına neden olabilir. Bazen psikotik bulgular eklenebilir, gerçeği değerlendirme yetisi bozulur.

Girişkenlik azalır, konsantrasyon bozulur, tahammülsüzlük ve yersiz öfkelenmeler görülebilir. Hastanın yaşam kalitesi düşer, iş, aile, sosyal ve akademik yaşamda ciddi işlev kayıpları ortaya çıkar. Aile içi ilişkiler de hasar görür. Cinsel işlev bozuklukları, bunlara bağlı eşler arasında anlaşmazlıklar görülebilir. Yeterli bilgilendirme, destek ve tedavi olmadığı durumlarda ilişkilerde sonlanmalara neden olabilir.

Stresle ya da uykusuzlukla başa çıkmak için kullanılan çok fazla alkol almak, madde kullanmak, yataktan çıkmamak, işe gitmemek ya da eve geç gelmek gibi uygun olmayan başa çıkma yöntemleri depresyonu ağırlaştırır, hem kişiye hem de çevresindekilere zarar verir. Benlik saygısındaki düşüş ve suçluluk duygularını intihar düşünce ve eylemleri izleyebilir. İntihar düşünceleri ve girişimleri depresyonun önemli belirtilerindendir.

Depresyon gelişmiş ülkelerde yeti yitimi açısından ilk sıradadır. İyi tedavi edilmemiş depresyon alkol ve madde kullanım sorunlarına, başka ruhsal hastalıklara da zemin hazırlamaktadır. Uzamış ve iyi tedavi edilmemiş depresyon bedensel hastalıklara da zemin hazırlamakta ve diyabet, kalp hastalıkları gibi bedensel hastalıkların gidişini kötüleştirip ölüm riskini arttırmaktadır.

DEPRESYON İÇİN RİSK ETKENLERİ NELERDİR?  

• Erken ebeveyn kaybı

• Madde ve alkol bağımlılığı

• Anksiyete bozuklukları

• Toplumsal cinsiyet eşitsizliği

• Düşük sosyoekonomik düzey

• Ayrı yaşama, boşanmış olma

• İşsizlik

• Yaşlılık

• Daha önce depresyon geçirmiş olma

• Diğer psikiyatrik tanılardan birine sahip olma

• Yakın zamanda önemli yaşam olayları, stres etkenleri

• Erken dönem uyum bozucu şemalar ve uygunsuz başa çıkma yöntemleri

• Çocukluk döneminde travmalar, cinsel veya fiziksel istismar öyküsü

• Hormonal değişiklikler

• Bazı ilaçlar

• Tıbbi hastalıklar (kalp hastalıkları, diyabet, kronik hastalık yaşayanlar ve bu hastalara bakım verenler)

UZMAN DESTEĞİ ALMANIN GEREKLİ OLDUĞUNU GÖSTEREN SİNYALLER NELERDİR?

1. Hemen her gün ve günün büyük bir kısmında gözlenen çökkün bir duygu yaşıyorsanız ve kendinizi mutsuz, ağlamaklı, kederli hissediyorsanız,

2. Daha önce keyif alınan işler, hobiler ve alışkanlıklardan artık hoşlanmamaya başladınız ve her şeyi mecburen yapıyorsanız,

3. Çaba göstermemenize karşın önemli derecede kilo verdiniz ya da kontrolsüzce kilo aldıysanız,

4. Uykusuzluk, dinlenemeden uyanma ya da aşırı uyku halindeyseniz,

5. Vücudunuzda, hareketlerinizde aşırı yavaşlama, ya da tam tersine aşırı huzursuzluk varsa,

6. Halsizseniz, bitkinseniz, enerjinizi yitirdiyseniz,

7. Hemen her gün kendinizi değersiz hissediyor, küçük görüyor, suçlu ya da günahkar hissediyorsanız,

8. Konsantrasyon yeteneğinizde azalma yaşıyorsanız (konuşulanlara, okunan yazılara, izlenilen TV programlarına dikkatini verememe), unutkanlık ya da kararsızlık içindeyseniz,

9. Sık sık ölümü düşlüyor ve intihar planları ya da girişimleri söz konusu ise, depresyonda olabilirsiniz.

İlk iki maddeden en az biri mutlaka olmak koşulu ile; belirtilerden en az beşinin varlığı, en az iki hafta boyunca hemen her gün günün de büyük kısmında olması, bizi depresyon tanısına götürür. Tanı ve ayırıcı tanının yapılabilmesi için mutlaka bir psikiyatri uzmanına başvurunuz.

Geçici günlük duygusal değişimler depresyon anlamına gelmez. Çok acı çekiyor, hayatın yaşamaya değer olmadığını düşünüyorsanız, ölümü bir kurtuluş seçeneği olarak görüyorsanız, hayatınızda ‘eksik’ bir şey olmadığı söylenmesine rağmen sürekli eksik, yalnız ve değersiz hissediyorsanız, tüm bunların bir nedeni olması gerektiğini düşünüyor ama bulamıyorsanız yardım almalısınız.

Kendine ve çevreye zarar verme eğilimi olanlar, gıda reddi olanlar, ayaktan tedaviyi sürdürme güçlükleri olanlar, psikotik özellik gösterenler ve ciddi intihar girişimi olanların tedaviye kendilerinin başvurmaları beklenmemeli, bir psikiyatri uzmana götürülmeleri, gerekirse yatarak tetkik ve tedavisi sağlanmalıdır.

HANGİ DURUMLAR DEPRESYONU TAKLİT EDER YA DA ONA NEDEN OLUR?

Demir, B12, folik asit, D vitamini ve mineral eksiklikleri, tiroid hastalıkları, diyabet, çölyak, bazı kanser türler, enfeksiyonlar, hormonal dengesizlikler ve bunların tedavisinde kullanılan yöntemlerin etkileri depresyonu taklit edebilir ya da ortaya çıkarabilir. Psikiyatristler tarafından ayırıcı tanı yapılmalıdır.

DEPRESYON YAŞLILIK DÖNEMİNDE NASIL GÖRÜLÜR?

Yaşlılarda bedensel ve bilişsel belirtiler duygulanım belirtilerine göre daha fazla izlenir. Üzgünlük belirtileri görülmeyebilir, duygusal ifadelerde azalma sıktır. Apati, yorgunluk ve uyku sorunları sık ifade edilirken, çökkünlük pek ifade edilmez. Bedensel belirtiler yaşlılarda tıbbi durumlara bağlı olabilir. Depresyon belirtileri yaşlılarda bunama ile karışabilir. ‘Pseudodemans’ tablosu atlanmamalı, demans tanılı hastalarda ise eşlik eden depresyonun tedavisi ihmal edilmemelidir.

DEPRESYON ÇOCUKLUK ÇAĞINDA NASIL GÖRÜLÜR?

Çocuklarda depresyon belirtileri; okul reddi, sık hastalanma (hastalık uydurma ya da bahane gibi algılanabilir), ebeveynlerini kaybetme kaygısı, okul sorunları, huzursuzluk, saldırganlık, az ya da çok uyuma, öfke nöbetleri, alt ıslatma, pika, yeme bozuklukları, okul başarısında düşüklükler, madde kullanımı, suça eğilim, kendine zarar verme biçimlerinde kendini gösterebilir. Mutlaka bir çocuk psikiyatristinden görüş alınmalıdır.

DEPRESYON NEDEN KADINLARDA DAHA SIKTIR? SEYRİ NASILDIR?

Adet öncesi dönemler, gebelik ve lohusalık dönemleri, çocukluk çağı her türlü şiddet, istismar ve ihmal öyküsü, yoksulluk, aile içi şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği pek çok kadını (elbette ayrımcılığa uğrayan tüm bireyleri) depresyon açısından risk altında bırakır. Doğum yapmış altı kadından biri depresyon yaşar. Doğum sonrası depresyon belirtileri arasında mutsuzluk hissi, sebepsiz yere ağlama, bebekle bağ kuramama, bebeği sevmiyor, istemiyor gibi hissetme, bakım vermekle ve yetersizlikle ilgili kaygılar, kendisine ya da bebeğe zarar vermekle ilgili endişeler bulunabilir. Konuşma terapileri ve ilaçlar yardımcı olabilir. Emzirme döneminde bazı ilaçlar güvenlidir. Tedavi edilmediği takdirde, doğum sonrası depresyon aylarca hatta yıllarca sürebilir, annenin sağlığını, bebeğin gelişimini ve aile ilişkilerini etkileyebilir. Belirtilerde kötüleşme olmasını beklemeksizin yardım alınmalıdır.

Kadınlarda adet öncesi dönemde yaşanılan gerginlikler, ruhsal ve bedensel değişimler oldukça sık ve ıstırap vericidir. Aybaşı (Adet) Öncesi Disfori Bozukluğu DSM-5’te Depresif Bozukluk sınıfına dahil edilmiştir. Hem kişiye hem de yakınındaki kişiye sıkıntı verebilen bu belirtiler; “Kapris, naz, zayıflık, bahane…” olarak etiketlenebilmektedir. Oysaki bu da tıpkı idrar yolu enfeksiyonu gibi tedavi gerektiren bir hastalıktır. Beslenme ve yaşam biçimi değişiklikleri, vitamin-mineral takviyeleri, psikoterapi ya da ilaçlarla belirtiler kontrol altına alınabilir.

DEPRESYON TEDAVİSİNDE MİTLER VE GERÇEKLER 

Depresyon mutlaka psikiyatri hekimleri tarafından tanınması ve etkili biçimde tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Genetik ve biyolojik yatkınlıklar da göz önüne alınarak ilaç ve veya psikoterapi yaklaşımları uygulanmalı, kişiye özgü tedavi planlanmalıdır.

Hafif ve orta şiddetli depresyonlarda ve akut dönemde psikoterapilerin ilaç tedavisine eşdeğer etkinlikte olduğu çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) bu konuda üzerinde en çok çalışma yapılan, etkinliği kanıta dayalı psikoterapi yöntemidir. Üstelik BDT yinelemeleri önlemede ilaç tedavisine üstünlük göstermektedir. İlaç tedavisi bırakıldıktan sonra depresyonun bir yıl içinde yineleme olasılığı yüzde 70 iken BDT sonrası yineleme olasılığı yüzde 30’lardadır.

Yine de ilaç tedavisinin kaçınılmaz olduğu durumlar vardır. Hastanın psikoterapisini uygulayan terapist psikiyatrist değilse, hastanın eş zamanlı olarak psikiyatristinin de kontrolünde olması şarttır. Unutmamalı ki etkili tedavi edilmeyen depresyonda ölümle sonuçlanan intihar oranları yüzde 15’tir.

Hekimliğin ilk kuralı "önce zarar verme"dir. Bir başka kural da "Hastalık yoktur, hasta vardır" şeklindedir. Bir tedavi düzenleneceğinde yalnızca ilacın kişiye ne kadar yararlı olacağına bakmakla kalınmaz, ne kadar zarar vereceği yani bedeli de ölçülür. İlacı ilaçsızlıkla kıyaslamak değil, ilacın olası bedellerini hastalığı tedavi etmemenin bedelleri ile karşılaştırmak gerekir. Tedavi edilmemiş depresyonun ağır bedelleri olur, ölümle bile sonuçlanabilir. Her hastaya özel doz ve kullanım süresi belirlenir, duruma göre tedavi güncellenir. Yineleyici ve kronik doğada olmayan depresyonda genelde bu süre bir yılı geçmezken, kimi insanlarda ilaç tedavisini koruyucu dozda uzun yıllar kullanmak gerekebilir.

“İlaç endüstrisinin hekimlerle kol kola verdiği ve insanları istismar ettikleri, ilaç bağımlısı yapmayı hedefledikleri” şeklindeki söylentiler kişileri haklı olarak endişelendirmektedir. Her meslek grubunda kötü örnekler elbette vardır. Ancak insanların yetkin olmayan ağızlardan duydukları bu sözlere değil bilimsel verilere kulak vermesi gerekir.

Tüm ilaçlar gibi antidepresanların da yan etkileri görülebilir ancak bilimsel olmayan yöntemlerden ya da tedavisiz kalmaktan çok daha güvenlidirler. "Mutluluk ilacı", "uyuşturucu", "unutturan haplar" değildirler. Bağımlılık yapmazlar. Bilimsel olarak yararlılıkları ispatlanmış, beynin kimyasal yapısındaki düzensizlikleri düzene koyan moleküllerdir.

İlaç tedavisi görenlerde psikoterapi tedavinin önemli bir bileşenidir. Psikososyal zorlanmalar, içsel çatışmalar, kişiler arası sorunları ya da kişilik bozuklukları olan, ilaç tedavisine dirençli ve diğer yöntemlere yeterli yanıt alınamayan olgularda ileri BDT yöntemleri; Şema Terapi, Kabul ve Kararlılık Terapileri seçenekleri değerlendirilmelidir. Psikoterapiler ile oldukça kalıcı düzelmeler sağlanabilir, yinelemeler önlenebilir, uzun dönemde hastalığın kişiye ve topluma maliyeti, ilaç kullanım gereksinimi azalabilir. Psikoterapiler; bireysel farkındalığı geliştirme, stresle başa çıkma, sorun çözme kapasitesini ve dayanıklılığı artırma, daha işlevsel bakış açılarını keşfetme, yaşam biçimlerini olumlu yönde değiştirme ve daha doyumlu ilişkiler yaşama konularında kişilere yeni beceriler kazandırır. Elbette hangi durumda hangi tedavinin seçileceğine hekim ve hasta duruma göre beraber karar vereceklerdir.

DEPRESYON TEDAVİ EDİLMEZSE NE OLUR?

Depresyon yineleyici bir hastalıktır. Yeterince tedavi edilmemiş, koruyucu tedavi ya da psikoterapi görmemiş kişilerde birinci depresyondan sonra ikincinin görülme olasılığı yüzde 50, ikinciden sonra üçüncünün olasılığı yüzde 70, üçüncüden sonra yineleme olasılığı ise yüzde 90’lara çıkmaktadır. Etkili tedavi edilmeyen depresyonda ölümle sonuçlanan intihar oranları yüzde 15’tir.

Mevcut tedaviye rağmen kalıntı belirtilerin varlığı, yüzde 50’den fazla düzelme olmaması, tedavi sonlandırıldığında belirtilerin tekrarlaması, anksiyete (kaygı) ve alkol- madde kullanımı gibi durumlarda mutlaka hekime başvurulmalıdır.

Depresyon geçiren kişilerin yakın çevrelerinden güvenebilecekleri insanlarla konuşarak yardım almaları gerekir. Çevresel nedenlerin belirgin olduğu durumlarda stres etkenlerini azaltacak ya da kontrol edecek önlemler depresyonun yinelemesini azaltabilir. Aile içi iletişim sorunlarının belirgin olduğu durumlarda bireysel psikoterapilerin yanı sıra aile ve ilişki terapileri yararlıdır.

Kaynaklar ve Okuma Önerileri

• Burns, D., (2005), İyi Hissetmek, İstanbul, PsikoNET yayınları.

• Türkçapar, M.H., (2018) Depresyon: Klinik uygulamada Bilişsel Davranışçı Terapi. İstanbul, Epsilon Yayınevi.

http://www.psikiyatri.org.tr/halka-yonelik/24/depresyon-konusunda-bilmek-istedikleriniz

http://psikiyatri.org.tr/uploadFiles/842017213359-depresyonbilgilendirme.pdf

http://www.psikiyatri.org.tr/halka-yonelik/6/ruh-sagligi-calisanlari-gorev-tanimlamasi

http://www.psikiyatri.org.tr/halka-yonelik/23/depresyon

http://www.psikiyatri.org.tr/basin/407/tpd-51-upk-basin-toplantisi-intiharin-en-sik-gorulen-nedenlerinden-olan-depres

http://psikiyatri.org.tr/basin/363/turkiye-psikiyatri-dernegi-10-eylul-dunya-intihari-onleme-gunu-basin-aciklamas

http://www.psikiyatri.org.tr/uploadFiles/publicationsFile/file/752019154832-ss.pdf

http://www.psikiyatri.org.tr/uploadFiles/publicationsFile/file/752019154832-ss.pdf

*Uzm. Dr. Psikiyatrist-Psikoterapist, Bilişsel Davranışçı Psikoterapi Eğitmeni, Dr. Öğretim Görevlisi İstanbul Kültür Üniversitesi