Kırmızı ruj nasıl sembole dönüştü?

1920'lerden sonra, sinemanın gelişmesi ve kadın oyuncuların makyaj yapmasıyla birlikte ruj toplumda kabul görmeye başladı. İkinci Dünya Savaşı döneminde Hitler'in kırmızı rujdan nefret etmesi ABD'de kırmızı ruj lehine bir ortamın oluşmasına az da olsa katkıda bulundu.

Google Haberlere Abone ol

Yaşar Çabuklu

Batı’da 19’uncu yüzyılda ve 20’nci yüzyılın ilk çeyreğinde kadınların dudaklarına kırmızı ruj sürmesi ahlaki açıdan sakıncalı bulunuyordu. Sarah Bernhardt'ın kamusal ortamda dudaklarına -"aşk kalemi" olarak adlandırdığı- kırmızı ruj sürmesi skandala neden olmuştu. 20’nci yüzyıl başlarında kırmızı ruj, oy hakkı için mücadele eden süfrajetlerin tutucu ahlaki kodlara karşı çıkışının, kadınların güçlenmesinin sembolü haline geldi. 1912'de New York'ta -hepsi kırmızı ruj sürmüş- süfrajetler oy hakkı için yürüyüş düzenlediler.

1920'lerden sonra, sinemanın gelişmesi ve kadın oyuncuların makyaj yapmasıyla birlikte ruj toplumda kabul görmeye başladı. İkinci Dünya Savaşı döneminde Hitler'in kırmızı rujdan nefret etmesi ABD'de kırmızı ruj lehine bir ortamın oluşmasına az da olsa katkıda bulundu.

ABD'de savaş döneminde kırmızı ruj yurtseverliğin bir simgesi, kadınlar için yurtsever bir görev olarak görülmeye başlandı. Hükümet -verimliliği arttırmak için- savaş sanayinde çalışan kadınların giyinme odalarında kırmızı ruj stoku bulundurulmasını emretti.

Kırmızı rujun hem kadınların hem de cephedeki erkeklerin moralini arttıracağı düşünülüyordu. ABD'nin en büyük ruj üreticisi Tangee "Savaş, Kadınlar ve Ruj" kampanyası düzenledi. Elizabeth Arden "asker kadınlar için" sloganıyla tanıttığı "Zafer Kırmızısı" adlı ruju piyasaya sürdü.

Bunu diğer markaların "savaş kırmızısı", "yurtsever kırmızı" vb. adlı rujları izledi. 1950'lerde ise kırmızı ruj Hollywood'un ünlü kadın oyuncularının da katkısıyla popülerleşti, egemen kadınlık rolünün bir parçası haline geldi.

1960'larda, 1970'lerde İkinci Dalga Feminizm diğer kozmetik ürünler gibi, ruja da karşı çıktı, ruju güzellik endüstrisinin, eril bakışın kadın bedenini nesneleştirmesinin bir aracı olarak gördü.

Sonraki dönemde "ruj feminizmi" ise rujun kadınları güçlendirdiğini ileri sürdü.