Noel kartları, Mesut Özil ve Çin kapitalizmi

Üzerinde Çin’den gelen yardım çığlığının yer aldığı Noel kartlarını duyunca Tesco ne mi yaptı? Elbette ki her sorumlu, iyi ahlaklı satıcı gibi önlemini aldı, özür diledi ve o firma ile tüm bağlantılarını kopardığını açıkladı. Böyle bir şeyin bir daha yaşanmaması için ellerinden geleni yapacaklarını da eklemeyi unutmadı elbette.

Google Haberlere Abone ol

Oğuz Işık*

İngiltere’de Noel hazırlıkları yapan altı yaşındaki bir kız, ülkenin en büyük perakende zincirlerinden biri olan Tesco’dan annesinin aldığı kartlara okul arkadaşlarına vermek üzere yazmaya başladığında, kartlardan birinin daha önceden yazılmış olduğunu fark etti. Noel kartının üzerine büyük harflerle ve düzgün bir İngilizce ile yazılmış olanları okudu, ama anlamını tam olarak sökemedi ve babasına seslendi: “Baba, birisi bu kartın üzerine önceden yazmış”. Baba kız, küresel kapitalizmin en acımasız uygulamalarından birine ilk elden tanıklık edeceklerinin farkında olmadan kartın üzerinde yazanları okudular: “Bizler Şangay’ın Qingpu hapishanesinde yabancı uyruklu mahkûmlarız. İsteğimiz dışında zorla çalıştırılıyoruz. Lütfen bize yardım edin ve insan hakları örgütlerini durumdan haberdar edin”. Metinde ayrıca dört yıl önce aynı hapishanede kalmış olan gazeteci Peter Humphrey ile temasa geçilmesi isteniyordu.

Baba kızın bulduğu bu mektup, Çin’den gelen ürünlerde bulunan ilk mektup, ilk yardım çağrısı değil. Hızlı bir aramayla bulabildiğim iki örnek daha var. Biri birkaç yıl önce ABD’de Cadılar Bayramı süslemesi alan bir kadının bulduğu, yine İngilizce yazılmış bir metin. Bu seferki yabancı uyruklu değil, Çin’in tehlikeli addettiği Falun Gong tarikatına mensup, Sun Yi adlı bir Çinli tarafından tutulmakta olduğu Masanjia “yeniden eğitim kampından” yazılmıştı. Mektubu bulan Julie Keith yardım kuruluşları ile temasa geçti, Sun Yi’nin toplama kampından çıktıktan sonra, ani bir böbrek rahatsızlığından kuşkulu bir şekilde öldüğü Malezya’ya kaçmasında dolaylı da olsa bir rol oynadı. Bir diğer örnek ise, Kuzey İrlanda Belfast’ta Primark’tan alınan pantolonun cebinde bulunan Çince yazılmış yardım çağrısı. Çağrı yine zorla çalıştırılan bir mahkûmdan geliyordu ve ağır koşullarda 15 saat çalışmaya zorlandıklarından söz ediyordu. İlginçtir, pantolonun cebinde yardım çağrısı bulan kadın, Primark’tan aldığı pantolona üç yıl boyunca dokunmamış, her nedense aklına geldiğinde notu görmüştü. Bir önceki örnekte sözü geçen Cadılar Bayramı süslemesi de en az dört yıl hiç dokunulmadan çatı aralığında beklemişti.

Primark deyince hemen bir not düşmemiz gerek: Primark, 1962’de İrlanda’da kurulmuş ama zamanın ruhuna büyük başarıyla uyum sağlamış bir giyim zinciri. Şirket, orta kalite ürünleri kullan-at mantığı ile çok ucuza satıyor olması ile ünlü. Primark ürünlerini, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu düşük ücretli ülkelerde üretiyor. Bangladeş’te Nisan 2013’de çöken ve bin 134 kişinin ölümüne yol açan Rana Plaza, aralarında Primark’ın da olduğu Batılı satıcılara mal temin eden ve işçilerin, hiç çekinmeden insanlık dışı diyebileceğimiz ağır koşularda çalışmak zorunda olduğu atölyeleri barındırıyordu. Bangladeşli işçilerin Çinli mahkûmlardan farkı, elbette ki zorla çalışmıyor olmaları idi; hiç kimse onları o ağır koşullarda çalışmaya zorlamamış, kendileri seçmişti orada çalışmayı. Ama ta 1962’de Joan Robinson söylemişti bunu: [Kapitalizm tarafından] “sömürülmekten daha kötüsü hiç sömürülmemektir”. Kapitalizm tarafından sömürülmeyi, hiç sömürülmemeye tercih etmek zorunda kalmıştı o bina çöktüğünde ölen bin küsur insan. Günümüz kapitalizminin gücü de Primark’ın indirim günleri için saatlerce bekleyip sonunda içeri girebilen müşterilerin attığı sevinç çığlıklarını, Rana Plaza’da çocuklarını yitiren Bangladeşli annelerin ağıtlarına, Çin’de zorla çalıştırılan mahkûmların yardım çığlıklarına (ve daha duyamadığımız nicelerine) bağlayabilmesinde yatıyor.

2019 yılı Aralık ayı içinde Çin’deki devlet kapitalizminin gücüne tanıklık etmemizi sağlayan bir başka olay daha yaşandı. Uygur Müslümanlarının yaşadığı baskıya dikkat çeken Mesut Özil, “hayırlı cumalar Doğu Türkistan” etiketiyle bir tweet attı. Bu sayede gelirlerinin yaklaşık yüzde 10’unu Çin’den elde ettiğini öğrendiğimiz Arsenal kulübü “bizim suçumuz yok, kendisi attı o tweet'i” mealine gelen açıklamalar ile durumu kurtarmayı denedi. Çin hükümeti açıkçası çok da umursamadı Mesut Özil’i. “Mesut bey belli ki yanlış yönlendirilmiş” anlamına gelen, kibar bile sayılabilecek bir iki açıklama ile geçiştirildi konu. Özil’in tweet'ine Çin’de çok sayıda örneğini gördüğümüz şekilde hiçbir sansür uygulanmadı. Asıl tepki Çin toplumunun gayri resmi kesimlerinden geldi. Belli ki Çin hükümeti de rejime bağlılıklarından kuşku duymadığı Twitter kullanıcılarının gücüne güveniyordu. Burada önemli olan Çin’in, sayıları 200 ila 300 milyona varan ve bir bölümü İngiliz pub'larına benzetilmiş mekânlarda biralarını yudumlarken Arsenal forması ile maç izleyebilecek ve daha sonra Özil’e duydukları kızgınlık ile formasını yakabilecek maddi güce sahip bir orta sınıf yaratmış olması değil. Asıl üzerinde durulması gereken, sansür, doğrudan baskı, tehdit gibi artık eskimiş yöntemlere baş vurmaya gerek kalmadan orta sınıfın rejime bu denli sadık olması. Çin’deki devlet kapitalizmine temel ideolojik desteğin orta sınıflardan geldiğini ve bu sadakatin otoritenin içselleştirilmesi sonucunu doğuran, eskisine göre çok daha incelikli, çok daha akıllı yöntemlerle kurulduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz.

Çin kapitalizminde yeni olan da bu galiba. Tüketim şehveti ile kendinden geçmiş orta sınıfların kendisine atfedilen demokrasi bekçiliği gibi görevlerinden çabucak vazgeçebildiğinin ve rejimin “gönüllü köleleri” haline gelebildiğinin neredeyse kusursuz bir örneği burada gördüğümüz. Günümüz kapitalizmi, giderek artan bir hızda demokrasiyi bir yük olarak gören bir noktaya yaklaşıyor ve belki de Çin, hepimizin ortak geleceğini yansıtıyor.

Üzerinde Çin’den gelen yardım çığlığının yer aldığı Noel kartlarını duyunca Tesco ne mi yaptı? Elbette ki her sorumlu, iyi ahlaklı satıcı gibi önlemini aldı, özür diledi ve o firma ile tüm bağlantılarını kopardığını açıkladı. Böyle bir şeyin bir daha yaşanmaması için ellerinden geleni yapacaklarını da eklemeyi unutmadı elbette. 2020 Noel’inde Tesco’da ya da başka bir mağazada üzerinde “bu kartlar mahkûm emeği kullanılmadan üretilmiştir” etiketlerinin yer aldığı Noel kartları görürsek hiç şaşırmayalım. Bu kartlar elbette ki emsallerinden biraz daha pahalı olacaktır, ama biz tüketicilerin vicdanın rahat tutulması için buna değer.

Günümüz kapitalizmi karşı koymanın çok da kolay olmadığı, daha doğrusu eski yöntemlerle karşı koymanın imkansız olduğu muazzam bir makine: Kendi günahlarını bile meta haline getirebilen, bu günahların bedelini biz tüketicilere ödeten ve bunu yapabileceğine inandığı durumlarda günahını itiraf etmekten bir an bile çekinmeyen bir dişliler sistemi. Bir dahaki sefere, üzerinde benzer bir etiket olan bir ürün aldığınızda bir selfie çekmeyi ve “#anıyakala” etiketiyle Instagram’a yüklemeyi sakın unutmayın!

(1) https://www.bbc.com/news/av/uk-50885546/tesco-christmas-card-somebody-had-already-written-in-it

(2) https://www.bbc.com/news/stories-45976946

(3) https://www.bbc.com/news/uk-northern-ireland-28018137

(4) https://en.wikipedia.org/wiki/2013_Dhaka_garment_factory_collapse

(5) Joan Robinson, Economic Philosophy, (New York: C. A. Watts & Co, 1962).

(6) https://twitter.com/mesutozil1088/status/1205439723302469632

*Prof. Dr.