Türk partileriyle Kürt meselesi: Tekrarlanmaması gerekenler

AKP ile CHP Kürtlere verdiği sözleri hiçbir zaman tutmamıştır. Birinci parti Kürtlerin oylarıyla iktidara geldi ve bunu unuttu. Aynısını ikinci parti de tekrarladı ve azledilen belediye başkanları için hiçbir şey yapmadı. İki tarafın, Türkiye'deki Kürt meselesine olumsuz yaklaşımları neredeyse birbirlerinin kopyası haline geldiklerini gösterir.

Google Haberlere Abone ol

Jiwan Soz* https://twitter.com/Jiwan_Soz

Türkiye'de herhangi bir yeni siyasi partinin kurulmasıyla ve aynı şekilde ülkede herhangi bir seçim yapıldığında, belediye (yerel) seçimleri, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi referandumu veya hatta cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kürt meselesi yüzeye çıkıyor ancak bu partiler iktidara geldikten sonra, Kürt meselesi tekrar sıfır noktasına dönüyor.

Kürtler, Türkiye'deki iktidar partileriyle yaşadıkları çeşitli tecrübelerde kendileri barışçıl yollarla sorunu çözme niyetinde olmalarına rağmen, karşılarında bu yönde bir ciddiyet göremedi. Bu 'rutin', 2001 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kurulması ve ardından Kürt seçmenlerin desteğiyle 2002'de ülkeyi yöneten tek parti olarak iktidara yükselmesiyle tekrarlandı.

AKP hükümeti başta Kürtleri memnun etmek için utangaç girişimler yaptı. Milyonlarca Kürt vatandaş, sadece Kürtçe bir televizyon kanalı kurulmasını bekliyormuş gibi yaparak verdiği ana sözleri yerine getirmedi. Yaklaşık yirmi yıldır İmralı adasında tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan ile yaptığı müzakerelerde de başarısız oldu. Ardından Türk ordusu, 'terörle mücadele' gerekçesiyle şehirlerde, kasabalarda ve köylerde operasyonlara girişti.

Bu noktada Kürtler, Adalet ve Kalkınma Partisi'ne vermiş oldukları 'şansın' kaybedilmiş bir bahis olduğunu fark etti. PKK'nin defalarca yaptığı tek taraflı ateşkes ilanına rağmen, AK Parti'den Türkiye'nin güneydoğusundaki şehirlere, kasabalara ve köylere daha fazla yıkımdan başka bir şey gelmedi. AKP hükümeti Kürt sorununu çözme konusunda başarısız oldu ve 'PKK ile mücadele'de askeri çözümlere daha çok yöneldi.

Sonuç olarak, Kürtler ile Süryaniler, Aleviler, Ermeniler gibi ülkenin çeşitli azınlıklarının çoğu gitti HDP'ye oy verdi. Peki daha sonra ne oldu?

HDP, Türkiye'deki parlamento temsili için gerekli yüzde on sınırını her seçimde geçti. Türkiye tarihinde ilk defa Kürtleri, Süryanileri, Alevileri, Ermenileri ve diğerlerini temsil eden bir siyasi parti olarak parlamentoya girmeyi başardı. Ancak, Kürtleri temsil eden ve 80 adayla parlamentoya girmiş bu partinin başarısıyla tamamlanan 2015 seçimlerinin sonuçları Recep Tayyip Erdoğan’ı tatmin etmedi. Ülke genelinde seçimlerin tekrarlanmasını emretti ve böylece HDP'nin parlamentodaki vekil sayısı azaltıldı.

Erdoğan ve hükümeti bu noktada da durmadı, bu sefer, HDP eski eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile Kürtleri temsil eden bu partinin binlerce seveni ve destekleyeni, diğer parlamento üyeleri ve gazetecilerle birlikte tutuklandı. Ardından 2016 yılında bu partinin belediye başkanları görevden alındı. Bugün bu durum yine tekrarlandı, tekrarlanıyor. Hükümet HDP’nın onlarca belediye başkanını azledip yerine 'vekiller' tayin etti.

HDP seçmenleri, geçen mart ayında yapılan ve CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinin iptal edilmesinden sonra, seçimi ikinci kez kazanmasında büyük pay sahibi oldu. Ancak İmamoğlu ve partisi, HDP bu büyük katkıda bulunmamış gibi erken seçim yapılması talebini henüz desteklemedi.

Kürtler ile HDP'nin CHP'yi destekleme tecrübeleri, AK Parti'nin iktidara gelmesine büyük katkıda bulunma sürecine benzeyebilir. Kürtlerin oylarını da alarak iktidara gelen AK Parti onlara karşı baskı politikasına başladı. Bugün de CHP, HDP'nin yerel seçimlerin tekrarlanması taleplerinin yanında olmayarak görevden alınan başkanların tekrar vazifelerine dönmelerini talep etmiyor.

Nitekim, AKP ile CHP Kürtlere verdiği sözleri hiçbir zaman tutmamıştır. Birinci parti Kürtlerin oylarıyla iktidara geldi ve bunu unuttu. Aynısını ikinci parti de tekrarladı ve azledilen belediye başkanları için hiçbir şey yapmadı. İki tarafın, Türkiye'deki Kürt meselesine olumsuz yaklaşımları neredeyse birbirlerinin kopyası haline geldiklerini gösterir.

Ülkedeki iktidar partisi ile muhalefet arasında bulunan diğer yeni partiler de AKP ve CHP gibi Türkiye'de iktidara gelmek için aynı şekilde çalışıyorlar. Yani, "Kürt sorununu çözme" sözü vererek, oyları kazanıp daha sonra da onlara karşı savaşıp 'sıfır noktası'na getirmeye çalışarak.

Bu nedenle, Kürtlerin Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan'ın planlarına dikkat etmesi gerekiyor. Her ikisi de Kürtleri yeni partilerin saflarına çekmeye çalışıyor. Ancak Kürtler daha en baştan her iki yeni partiyi de anayasal olarak haklarını tanımaya ve vermeye katkıda bulunmaya zorlamalı. Özellikle de Davutoğlu iktidara geldiğinde ülkeye yeni bir anayasa getirmeye çalışacağını söylediğine göre...

Kürtlerin tüm haklarını almadan önce, Türkiye'deki herhangi bir seçime katılımlarını durdurmaları gerektiğine inanıyorum. Özellikle de ülkedeki herhangi bir partinin iktidara gelmeye katkıda bulunması, sonrasında aynı parti tarafından baskılanmalarının yolunu açarken.

Kürtler HDP'ye oy verdiğinde de, Türk hükümeti HDP milletvekillerini ve parti eş başkanlarını tutuklayıp, seçilen belediye başkanlarını azlediyor. Yani, her durumda Kürtler kaybeden taraf oluyor. Bu nedenle, haklarını alamadıkları sürece, seçimlere katılmamalarını gerekli, çünkü sadece 'vaatler' yeterli değildir!

*Kürt gazeteci, Fransız Basın Birliği SNJ ve Uluslararası Gazeteciler Federasyonu IFJ üyesi