İngiltere seçimleri: Yenilgiden ders çıkarmak

Bu seçimin ardından, İngiltere’de daha çok insan evsiz kalmaya, yemek bankaları artmaya, gençler borçla yaşamaya, yaşlılar bakım hizmetlerinden mahrum kalıp erken ölmeye, on binlerce hasta hastane kapılarında ve koridorlarda sedyelerde sıra beklemeye, göçmenler kriminalize edilmeye, aşırı sağ ve ırkçı siyasetler iyiden iyiye güçlenmeye, zenginler ise zenginleşmeye devam edecek.

Google Haberlere Abone ol

Ali Rıza Taşkale

İngiltere’de yapılan erken genel seçimleri Boris Johnson liderliğindeki Muhafazakâr Parti (Tory) açık bir farkla kazandı. Mecliste çoğunluğu elde eden Johnson, bu sonuçla Brexit olarak adlandırılan Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılması planlarını meclisten rahatça geçirebilecek. Seçimlerden yenilgiyle ayrılan İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn ise bu sonuçtan sonra istifa edeceğini açıkladı. Peki, bu sonucu ortaya çıkaran etkenler neler? İsterseniz gelin bunları açıklamaya çalışalım.

İlk olarak şunu söyleyebiliriz: maalesef korku umudu yendi. Kitleleri seferber edecek tek gücü tehdit ve korku olan Brexit, İşçi Partisi’nin “umut ve birlik” temalı halkçı manifestosunun önüne geçti. Özetle, bu seçimin en büyük belirleyeni Brexit oldu. 2017’de yine radikal ve halkçı bir manifestoyla yüzde 40 oy alan İşçi Partisi, bu seçimde yine radikal bir manifestoyla yüzde 32 oy aldı. İki seçim arasındaki en büyük fark şuydu: Corbyn’in kamulaştırma politikaları İngiliz halkından iki seçimde de büyük destek gördü. Partinin 2017’de Brexit referandumu sonuçlarına saygı duyacağını söyleyip bugün yan çizmesi; özetle Brexit konusunda tutarsız bir politikayı benimsemesi, kanımca bugünkü yenilginin en büyük nedenidir. İngilizlerin büyük çoğunluğu daha eşit ve adil bir toplum özlemiyle oy vermedi, Brexit bir an önce gerçekleşsin diye oy verdi. Bunu özellikle not etmek gerekiyor. Dolayısıyla, “sağ popülizme karşı sol popülist politikalar işe yaramıyor” türü liberal hezeyanlar, sahada yaşanan gerçekliği ve güç/sınıf ilişkilerini kavramaktan hâlâ çok uzak. Liberallerin bunu anlamak için daha çok okuma yapmaları ve çalışmaları gerekecek.

Peki, bu yenilgiden çıkarılacak olası dersler neler olabilir? Bunlardan en önemlisi, radikal ve sol siyasetlerin gelişiminde medyaya pek de güvenilmemesi gerektiğinin artık iyice anlaşılması. Jeremy Corbyn gibi hayatını dünyanın her yerindeki ırkçı, faşist, baskıcı rejimlere, ayrımcılığa ve savaşlara karşı mücadeleye adayan dürüst ve ilkeli bir siyasetçi bile İngiliz medyası tarafından anti-semitik ilan edilebildi, günlerce bu uydurma haber medyada işlendi, Corbyn’in sözleri ve tavırları sürekli küçümsendi, sosyalist duruşu ve halkçı söylemiyle dalga geçilip “seçilemez” olduğu iddia edildi. Radikal ve sol siyasetlerin ana akım medyaya güvenmek yerine kendi seslerini duyuracak bağımsız medya platformları kurması, hala önümüzdeki en büyük görevlerden biri olarak duruyor.

İkincisi, Corbyn’in her türlü olumsuzluğa rağmen elinden geleni yaptığını düşünüyorum. Neoliberalizmi hedefe koyarak sosyalizmi, kamuculuğu küllerinden yeniden doğurup ana akım siyasetin gündemine getirmeyi başardı. En büyük şanssızlığı, Brexit’in ve yabancı korkusunun belirlediği bir dönemde siyaset yapmasıydı. En büyük başarısızlığı ise İngiltere’nin sanayisizleşmiş Kuzey kentlerinde hayat şartları iyice kötüleşen geleneksel işçi sınıfını, Londra ve Güney’de kümeleşen kentli ve genç yoksullarla bir araya getirecek bir politika üretememesi oldu. Böylesi bir sınıf koalisyonunun oluşmasını engelleyen yegâne etken ise Brexit’ti.

Üçüncü not ise merkez siyaseti ile ilgili. Artık ortada bir merkez kalmadığını söyleyebiliriz. İşçi Partisi’nin geleneksel tabanının oyu büyük ölçüde milliyetçilere gitti: ya Brexit konusunda alınan tutarsız tavır nedeniyle Muhafazakâr Parti’ye gitti, ya da sosyal demokrat ama özünde İskoç milliyetçisi İskoç Ulusal Partisi’ne (SNP) gitti.

Dördüncü ders ise, diğer bazı ülkelerde olduğu gibi, genç ve yaşlı kuşaklar arasındaki özgürlükçü makasın iyice açıldığını görmemiz. İşte bu noktada, Corbyn’in başarılı bir siyaset izlediğini söyleyebiliriz. İşçi Partisi’ni genç ve kadınlardan oluşan eylemci bir kuşağa açarak, onların enerjisini partiye yansıtarak, partinin böylece siyasal ufkunu genişleterek, aslında gelecekte iktidara gelecek özgürlükçü ve radikal bir siyasetin temellerini şimdiden attı.

Bundan sonra ne olacak? Bu konuda bize neyin yaklaştığını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Bu seçimin ardından, İngiltere’de daha çok insan evsiz kalmaya, yemek bankaları artmaya, gençler borçla yaşamaya, yaşlılar bakım hizmetlerinden mahrum kalıp erken ölmeye, on binlerce hasta hastane kapılarında ve koridorlarda sedyelerde sıra beklemeye, göçmenler kriminalize edilmeye, aşırı sağ ve ırkçı siyasetler iyiden iyiye güçlenmeye, zenginler ise zenginleşmeye devam edecek.

Brexit, İngilizlerin yaşadığı bütün gerçek sorunların gün yüzüne çıkmasını engelleyen bir tıkaç görevi gördü. Ancak, bu sorunların yakın zamanda bir yere gideceği de yok. Corbyn’in bıraktığı yerden mücadeleyi daha da ileriye götürme zamanı.