Enerji kimin işi?

Merkezi yönetim enerji politikalarının ulusal düzeyde kapsayıcı ve etkin bir biçimde yürütülmesinden sorumluyken, yerel yönetimler de kentlerde enerji verimliliğinden, enerji kullanımına yönelik olarak bölgesel değişkenliği, iklim ve çevresel faktörleri, demografik yapıya bağlı olarak ortaya çıkacak özgün koşulları dikkate almak durumunda.

Google Haberlere Abone ol

Aslıhan Aykaç Yanardağ*

.

Türkiye Mimar ve Mühendisler Odası Birliği tarafından düzenlenen 12'nci Enerji Sempozyumu Diyarbakır’da yapıldı. "Enerji, ekoloji ve toplumsal barış" çağrısıyla toplanan sempozyum bilim insanları, siyasetçiler ve aktivistleri bir araya getirerek enerji konusunda çok yönlü, disiplinler arası bir tartışma alanı yarattı. Medyada sıklıkla elektriğe gelen zamlarla, kış mevsiminde artan hava kirliliği ile ya da kömür kullanımı ile gündeme gelen enerji meselesi, toplumun farklı kesimlerini temsil eden katılımcılar tarafından masaya yatırıldı. Dünyada ve Türkiye’de enerji alanındaki gelişmelerin karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi, farklı enerji kaynaklarının üretim ve kullanımının yalnızca ekonomik değil ama aynı zamanda jeopolitik açıdan da değerlendirilmesi, enerji konusunun farklı dinamikleri eş zamanlı olarak göz önüne almayı gerektiriyor.

ENERJİ VERİMLİLİĞİ 

Sempozyumun en önemli tartışma konularından biri enerjinin etkin kullanımı oldu. Özellikle enerji kaynakları sınırlı olan ve enerji ihtiyacını büyük oranda dışa bağımlı olarak karşılamak zorunda olan Türkiye’nin üretimde ve tüketimde enerji verimliliğini artırması gerekiyor. Üretim sürecinde yenilenebilir enerji potansiyelinin hayata geçirilmesi, dünyadaki yaklaşımlarla uyumlu olarak güneş santralleri ve rüzgâr enerjisinde yeni teknolojilerin kullanılmasına ve bu üretim sürecini tamamlayacak biçimde depolama sistemlerinin geliştirilmesine bağlı. Enerji üretiminin yanı sıra tüketimini de etkinleştirmeden bütünlüklü bir verimlilikten söz etmek mümkün olmuyor. Bunun için kentlerde şebeke düzeyinde depolama sistemlerine, binaların inşa sürecinde gerçekçi tüketim hesaplamalarına ve bunları dikkate alan yalıtım sistemlerine ihtiyaç var. Bütün bunlar ancak iyi bir planlama ve çoğulcu, katılımcı ve işbirliğine dayalı bir yönetim süreciyle gerçekleşebilecek hedefler.

Enerji verimliliğini yalnızca ekonomik maliyet ve sanayinin durumu açısından değerlendirmemek gerek. Fosil kaynakların ya da nükleer enerjinin kullanımının her şeyden önce çevresel bir maliyeti var. Bugün karbon salınımının çevresel maliyeti geri dönüşü olmayan bir düzeyde. Bütün dünya iklim değişikliği ve çevresel adalet konusunda alternatif arayışlar içinde. Enerji verimliliği çevresel maliyetin dışında halk sağlığı açısından da belirleyici oluyor. Fosil yakıtların kullanımı hastalıklarla beraber sağlık harcamalarını da artırıyor. Nükleer santrallerin bulunduğu bölgelerde sağlık tehditleri de artıyor, verilen örneklerde bu bölgelerde yaşayanlarda sigara kullanımı olmamasına rağmen akciğer kanseri görülüyor.

Enerjinin ekonomik, toplumsal ve çevresel boyutlarının önemli bir kesişim noktası da enerji yoksunluğu ve enerji yoksulluğu. Dünyada enerji yoksunluğunda temel kriterler elektriğe ulaşamama, ısınma ve diğer gündelik ihtiyaçlar için biyoyakıt kullanımı ve temiz suya ulaşamama olarak tanımlanıyor. Bunun yanı sıra enerji yoksulluğu ise yoksul nüfusun konut ve enerjiye ulaşamaması, enerji hizmetlerinden yararlanacak gelirden yoksun olması da enerji politikaları ve alternatif yaklaşımlar çerçevesinde değerlendirilmesi gereken toplumsal boyutlardan biri. Bugün artık enerjinin temel bir insan hakkı olarak tanımlanması ve insani kalkınma süreçlerine dahil edilmesi söz konusu.

YENİ ALTERNATİF ENERJİ KOOPERATİFLERİ

Enerji politikaları merkezi yönetim tarafından belirlense de bu politikaların yürütülmesi, alternatif yaklaşımların geliştirilmesi yerel yönetimleri ve sivil girişimleri de kapsayacak çok boyutlu bir etkileşim sürecini gerektiriyor. Öncelikle merkezi yönetimin nükleer enerji üretimindeki ısrarı, özel sektörde hidroelektrik santrallerine verdiği destek, karbon salınımı üzerine kısıtlı yaptırımı dünyadaki yeni yaklaşımların yeteri kadar dikkate alınmadığını gösteriyor. Yakın zamanda santral bacalarına filtre takılmasının ertelenmesine yönelik düzenlemenin Cumhurbaşkanlığına gönderilmesi bunun için en taze örnek.

Merkezi yönetim enerji politikalarının ulusal düzeyde kapsayıcı ve etkin bir biçimde yürütülmesinden sorumluyken, yerel yönetimler de kentlerde enerji verimliliğinden, enerji kullanımına yönelik olarak bölgesel değişkenliği, iklim ve çevresel faktörleri, demografik yapıya bağlı olarak ortaya çıkacak özgün koşulları dikkate almak durumunda. Ancak diğer politika alanlarında olduğu gibi enerji alanında da merkezi yönetim ve yerel yönetimler arasında yetki devri ve kaynak aktarımı açısından çatışmalar var. Parti siyaseti ve ideolojik kutuplaşma yerel yönetimlerin uygulama alanlarını daraltıyor, orta ve uzun vadeli stratejik planlarını hayata geçirmelerine engel oluyor.

Gerek enerji verimliliği gerekse sosyal adalet açısından enerji yoksulluğuyla mücadele topluluk temelli enerji yaklaşımlarını, bir başka deyişle enerji alanında sivil girişimleri politika yapım sürecinde önemli ve vazgeçilmez bir aktör haline getiriyor. Enerji kooperatifleri daha çok rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanıyor hem üretim hem de tüketim sürecini kapsayacak bir biçimde örgütlenebiliyorlar. Diğer kooperatiflerde olduğu gibi enerji kooperatifleri de açık üyelik ve gönüllülük esasında örgütleniyor, katılımcı demokrasi anlayışına sahip ve yerel düzeyde yapılanıyorlar. Enerji kooperatifleriyle ilgili en hassas mesele ilk aşamada yapılacak altyapı yatırımının maliyetinin yüksek olması, dolayısıyla yenilenebilir enerjiden kaynaklanan elektrik üretiminin görece uzun bir amortisman süresine sahip olması. Buna rağmen Türkiye’de Mayıs 2019’da Resmî Gazete’de yayınlanan yeni yönetmelik ile yenilenebilir enerji kooperatifleri için sağlanan hukuki ve bürokratik imkanlar tamamen ortadan kalktı. İlk olarak devlet üretim fazlası enerjiyi belli bir fiyattan alma garantisinden vazgeçti, ikinci olarak da kooperatiflerin şebekeye ulaşabilmeleri bir çağrı mektubu edinme şartı getirildi.

Bir taraftan devletin özelleştirme ve sermaye birikimi odaklı, sosyal politika yoksunu neoliberal anlayışı, diğer taraftan gerçek anlamda rekabetçi olmayan ve tekelci piyasanın avantajını süren şirketlere karşı geliştirilebilecek en önemli alternatif enerji kooperatifleri. Topluluk temelli enerji üretimi ve tüketimi enerji yoksunluğu ve enerji yoksulluğu ile mücadelede araçsal bir önem taşıyor, devletin sosyal politika yükünü azaltmak için imkân yaratıyor, yerel istihdamı destekleyecek olması nedeniyle de bir çarpan etkisi sunuyor. Devletin kadın kooperatiflerini, tarım kooperatiflerini desteklerken enerji kooperatiflerine ket vurması ise başka tür rant kaygılarının ve sermayeye yönelik tavizlerin söz konusu olduğunu düşündürüyor.

ENERJİ KİMİN İÇİN?

Enerjinin hangi türü söz konusu olursa olsun, yalnız bir kaynaktan ve bu kaynağın değerinden ibaret değil. Enerji neoliberal ekonomi içinde basit bir ekonomik girdiye indirgeniyor ve toplumsal işlevinden yoksun olarak değerlendiriliyor. Oysa enerji ekonomik kalkınmayla beraber insani kalkınmanın da en önemli göstergelerinden biri. Nüfusun önemli bir kesiminin gerek altyapı sorunları gerekse bölüşüm sorunları nedeniyle enerjiye ulaşamaması, buna bağlı olarak çevre ve sağlık sorunlarının ortaya çıkması, bu sorunları çözmeye yönelik sosyal harcamaların artması etkisi bütün toplumu kapsayan bir kısır döngü yaratıyor. Çözüm için daha fazla demokrasi ve kapsayıcılık bir başlangıç noktası olabilir. Enerjide dışa bağımlılığı azaltmanın yolu olarak yenilenebilir enerji hedefleri geliştirilmeli. Politika yapımında dezavantajlı kesimlere öncelik verilmesi, çözümlerin sosyal yardım ya da sadaka temelli değil, dezavantajlı kesimleri de sürece dahil eden katılımcı modellere dayanması bir başka alternatif olabilir. Sivil girişimlerin önünün açılması, enerji alanında dışa bağımlı Türkiye’nin yenilenebilir enerji imkanlarını etkin bir biçimde kullanması için fırsat yaratacaktır.

*Prof. Dr. Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü