Rektör İbiş’in iddiaları ve gerçekler

Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan İbiş, onur kurulu üyesi olduğu Mülkiye sempozyumu ile ilgili yazdıkları üzerine Mülkiyeli gazeteci Melih Aşık’ı aradı. Gerçekle ilgisi olmayan sözler söylerken, bir dönem SBF’de ders yapılamaz hale gelindiğini öne sürdü.

Google Haberlere Abone ol

Nurettin Öztatar

Dünkü köşe yazısının “Rektör” başlıklı bölümünde Erkan İbiş’in sözlerini aktaran Melih Aşık, Rektör İbiş’in 'beraat ederlerse yeniden işe alınırlar' dediğini yazdı.

Erkan İbiş’in Melih Aşık’a söyledikleri özetle şöyle: “SBF’de bir dönem ders yapılamaz hale gelindi. Alınan önlemlerle bugün sükunet sağlandı. İhraçlar için komisyon kuruldu. Bu komisyon belge, rapor ve tanıklara bakarak karar verdi. Kararları tek tek incelemek imkanına sahip olmadım. İhraç edilen akademisyenlerin savunması alındı. Mahkemeler genelde OHAL Komisyonu'nun kararını bekliyor. Komisyonun çalışmaları Haziranda tamamlanacak. Beraat ederlerse yeniden işe alınacaklar.”

Rektör İbiş’in iddialarını tek tek ele almaya çalışacağım.

SBF’de bir dönem ders yapılamaz hale gelindiği ve alınan önlemlerle bugün sükunet sağlandığı iddiası: Söz konusu olan Siyasal Bilgiler Fakültesi olduğuna göre, bu iddiayı SBF üzerinden anlamaya çalışacağım. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde son 5 yılda sadece bir kez okul tatil edildi. 23 Mart 2015’te, ülkücülerin saldırısı nedeniyle okul tatil edilerek 23-24-25 Mart tarihlerindeki sınavlar ertelendi. Olaylar üzerine akademisyenlere bir çağrı yapan dönemin SBF Dekanı Prof. Dr. Serpil Sancar “Fakülte'deki öğrenim özgürlüğünü ve öğrencilerimizin haklarını koruyarak göstereceği akademik duruşun Fakülte'ye dışarıdan gelecek her türlü idari ve polisiye müdahalenin gerekçesini ortadan kaldıracağına inanıyorum” demişti.

Aynı dönem içinde polis, Rektör İbiş’in izniyle -Cebeci kampüsüne her girişlerinde bilim insanlarını darp ederek gözaltına almak dahil- pek çok yöntemle eğitim öğretimin devamını engellemeye çalıştı. 9 Ekim 2014’te yaşanan polis saldırısında kampüs dekanının çağrısıyla olayları yatıştırmaya çalışan SBF’den araştırma görevlileri Nail Dertli, Onur Can Taştan, Aysun Gezen ve Celil Kaya ile İletişim Fakültesi’nden İlkay Kaya polis tarafından tartaklanarak gözaltına alınmıştı. Tümü asistan olan bilim insanları hakkında açılan davalar beraatle sonuçlanmıştı. Polis saldırısına ilişkin başvuru üzerine dönemin Kamu Denetçisi Mehmet Elkatmış üniversite yönetimi ve valiliği saldırıdan sorumlu tutmuştu. Elkatmış’ın tavsiye niteliğindeki değerlendirmesine göre, rektörlüğün polisi çağırması hukuka aykırıydı.

Bu yasa dışılıklara rağmen, 5 akademisyen de 1 Eylül 2016’daki ilk ihraç KHK’sinde İbiş’in onayıyla üniversiteden atılmıştı.

22 Mart 2016’da Cebeci Kampüsü’nde İletişim Fakültesi’ne girerek öğrencilerin çantalarını arayan çevik kuvvet ekipleri, çok sayıda öğrenciyi gözaltına almıştı. Gerekçe ise “Saray” yazılı bir pankartın asılmasıydı.

'KAMPÜSÜ POLİS DERS YAPILMAZ HALE GETİRDİ'

Fakültedeki eğitim öğretimi aksatan bir başka saldırı ise 31 Mart 2016’da yaşanmıştı. Polis, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Serpil Sancar dahil akademisyenlerin bulunduğu alana plastik mermiler ve gaz bombalarıyla saldırmıştı. Saldırıda bilim insanları polis tarafından tehdit edilmiş, atılan gaz SBF koridorlarını ve dersliklerini de etkilemişti.

Polisin kampüsü ders yapılamaz hale getirdiği bir başka saldırısı ise üniversiteden OHAL KHK’leri ile ihraçlara karşı yapılmak istenen basın açıklamasında yaşanmıştı. Eğitim Sen’in ve Mülkiyeliler Birliği’nin çağrısıyla kampüse giden bilim insanları, öğrenciler, Mülkiyeliler Birliği üyeleri ve gazeteciler kampüse alınmamış, ardından da toplananlara saldırılmıştı. 10 Şubat 2017’de yaşanan saldırıda, öğretim elemanların cübbelerinin polis tarafından çiğnenmişti. Bu saldırı da yine Erkan İbiş’in izniyle gerçekleşmişti. Polis gün boyunca kampüste saldırılarını sürdürmüştü.

Bu konuda bir küçük hatırlatma daha: Anayasa Mahkemesi, kampüste afiş astıkları için idari para cezası verilen öğrencilerin yaptığı başvuruda toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiğine karar vermişti. AYM kararı 31 Ekim’de Resmi Gazete’de yayımlanmıştı. Asılan afiş nedeniyle İbiş’in izni üzerine polis kampüse girmiş ve 8 öğrenciyi gözaltına almıştı.

4 Ocak 2016’da ise saldırıların nasıl yönetildiğine dair bir gerçek ortaya çıkmıştı. Öğrencilere palalarla saldırmaya çalışan ülkücüler öğrencilerin tepkisiyle püskürtülünce, saldırının gözetmenliğini yapan polislerin, ülkücülere nasihat verdiği kameralara yansımıştı. Ülkücü gruba seslenen bir polis, “Buraya olay çıkarmaya gelmeyeceksiniz. Tamam mı? Hukukun size verdiği yetki ne ise onu kullanacaksınız. Kendi kendinize olay çıkarıyorsunuz, kim durduracak bu olayları? Hepiniz aklınızı başınıza toplayın. Öğrenciyseniz öğrenciliğinizi bilin. Söz mü? Buraya gelmeyeceksiniz. Siz kendi fakültenize geri döneceksiniz. Sizin bu fakülteyle işiniz yok” dediği görüntüler ortaya çıkmıştı.

6 Mart 2017’de kampüsün Rektörün izniyle kışlaya dönüştürülmek istendiğine dair bir vaka daha yaşanmıştı. 8 Mart Dünya Kadınlar günü dolayısıyla açılan stand polisin kampüse girmesinin bahanesi olmuştu. Üzerinde hayır yazılı keklerin bulunduğu masa polis tarafından, balonlar ise özel güvenlikler tarafından etkisiz hale getirilmişti!

Rektör İbiş’in sükunet sağlandığı iddiasına gelince: Daha geçen hafta fakültede düzenlenen bir sempozyuma katılmak isteyen öğrencilere özel güvenlikçilerin coplarla saldırması ve öğrencileri engellendiğini; ardından da yönlendirildiği apaçık olan ülkücü bir grubun kampüse girerek öğrenci ve öğretim elemanlarına saldırdığını hatırlatmak yeterli olur sanırım. Ve o saldırı sonrasında önceki gün kampüs çıkışında Fakülte Dekanını “provokatörlükle” suçladığı öğrencilerden birinin bıçaklı saldırıya uğradığı ve kolunun kırıldığını muhtemelen biliyordur Rektör.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ İHRAÇLARDA 'LİDER'

İhraçlar için komisyon kurulduğu, komisyonun belge, rapor ve tanıklara bakarak karar verdiği ile kararları tek tek incelemek imkanına sahip olunmadığı iddiası: Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın bu hafta açıkladığı “Üniversitenin Olağanüstü Hali: Akademik Ortamın Tahribatı Üzerine Bir İnceleme” başlıklı araştırmaya göre, Ankara Üniversitesi’nden 87 barış imzacısı Rektör İbiş’in onayladığı ve gönderdiği listeler nedeniyle OHAL KHK’leri ile üniversiteden atıldı. Ankara Üniversitesi bu konuda açık ara “lider” konumunda. AÜ’den sonra en fazla imzacı bilim insanının atıldığı üniversite, 28 kişi ile Yıldız Teknik Üniversitesi. Yani AÜ’den atılanlara oranı yüzde 33’ün altında. Türkiye’deki tüm devlet ve vakıf üniversiteleri ile bakanlıklardan bu nedenle atılan bilim insanı sayısı ise 406. Devlet üniversitelerinden atılanların sayısı ise 391. Bu sayıya imzacı olmadığı halde atılan bilim insanları dahil değil.

Bütün bunlara rağmen, Rektörün bu iddiası, sorumluluğu üzerinden atma çabası olarak değerlendirilebilir. İdari açıdan en yetkili –hatta ülkede olduğu gibi tek yetkili- olan kişinin, idari işlemlerden kendisinin sorumlu olmadığını söylemesi, kuşkusuz kendisinin “kapasitesiyle” açıklanabilir ama hiçbir durumda gerçeğin dile getirilmesi olamaz.

Asıl önemlisi ise şu: Madem sorumluluğu üzerinden atmaya çalışıyor, Rektör İbiş’in sözünü ettiği belge, rapor ve tanıkları açıklaması gerekiyor. Ortada, 11 Ocak 2016’da kamuoyuna açıklanan “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriden başka bir belge bulunamayacağı açık. O belgeye de yazının ilerleyen bölümlerinde değinmeye çalışacağım.

İhraç edilen akademisyenlerin savunmasının alındığı iddiası: Öğretim elemanlarını üniversitelerden atılmasına dayanak yapılan 'Bu Suça Ortak Olmayacağız' başlıklı bildiri nedeniyle Recep Tayyip Erdoğan’ın sözlerinin ardından çete liderleri, akademisyenleri öldürmekle tehdit etmişti. YÖK ise üniversitelere derhal soruşturma açılması talimatı göndermişti. Bu jet soruşturmalar nedeniyle bilim insanlarının ifadesi alındı ancak soruşturma aradan neredeyse 4 yıl geçtiği halde sonuçlandırılmadı. Asıl önemlisi, ihraç işlemi öncesinde herhangi bir ifade alma, araştırma işlemi olmadı. Rektörün oluşturduğunu söylediği komisyon, kimsenin bilgisine başvurmadı, iddialarla ilgili kimseye bilgi vermedi. Tam bir “engizisyon” içtihadıydı söz konusu olan. Dolayısıyla, Rektör İbiş’in 'akademisyenlerin ifadeleri alındı' iddiası açık bir yanıltma çabasından öteye geçmiyor.

Mahkemelerin genelde OHAL Komisyonunun kararını beklediği iddiası: Bu iddianın ne kadar yalan olduğunu anlatmaya bile gerek yok ama yine de kısa hatırlatmalar yapmaya çalışacağım. Mahkemeler OHAL Komisyonu'nun kararını beklemiyor. Örneğin en “büyük” mahkeme olan Anayasa Mahkemesi, akademisyenlerin ihracını gerekçesi yapılan bildiriyle ilgili kararını çoktan verdi. Anayasa Mahkemesi Barış İçin Akademisyenlerin yaptığı başvuruyu 26 Temmuz 2019’da sonuçlandırmış ve bildirinin ifade özgürlüğü kapsamında olduğuna ve bilim insanlarının ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğine hükmetmişti. AYM kararı, 19 Eylül 2019’da Resmi Gazete’de yayımlanmıştı. Kararın ardından akademisyenler hakkında açılan davalarda peş peşe beraat kararları verilmeye başlanmıştı. Yani, rektörün iddiasının aksine kimse artık bir “Oyalama Komisyonu” olduğu anlaşılan OHAL Komisyonu kararını beklemiyordu.

Beraat ederlerse yeniden işe alınacakları iddiası: Barış İçin Akademisyenler, açılan davalardan beraat etmeye başladı bile. Ancak henüz bir işe iade kararı yok. Bu hafta ihraç edilen akademisyenler bir kez daha yetkili mercilere başvurarak haklarını iadesini istedi. OHAL Komisyonu, imzacıların yaptıkları başvuruları sonuçlandırmıyor. Süreci kasıtlı olarak uzatıyor. Sonuçta beraat kararları var. Madem döneceklerini söylüyor Rektör Erkan İbiş, bir an için samimi olduğunu varsayarak; kendisinin bir an önce attığı bilim insanlarının haklarını iadesi için ilgili kurumlara başvuru yapmasını bekliyoruz.

SONUÇ: Bütün bunlar yaşanırken Erkan İbiş başka neler yaptı Rektörlüğü döneminde? Önceki dönemlerde azalmaya başlayan öğrencilere yönelik soruşturmalar arttı. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde dekanlar dahil öğretim üyelerine soruşturmalar açılmaya başlandı. Öğretim üyelerinden yıllardır verdikleri dersler alındı. Ders içerikleri nedeniyle öğretim üyeleri hedef haline getirildi. Basının provokatif haberlerine karşı, yönettiği üniversiteyi savunan tek bir laf etmedi; tersine bu saldırıların meşrulaştırılması sağlayacak şekilde davrandı Ankara Üniversitesi’nin Rektörü.

Kampüse güvenlik gerekçesiyle turnikeler yapıldı ancak ülkücü gruplar canları istediğinde üzerlerinde her türlü silahla ellerini kollarını sallayarak kampüse girebildiler. SBF-Mülkiye’nin asırlık geleneği İnek Bayramı yasaklandı, onlarca yıldır okunan “İnek Duası” nedeniyle sonradan iptal edilen soruşturmalar ve beraatle sonuçlanan davalar açıldı.

Liste uzatılabilir ama asıl sonuç şu: AÜ Rektörü Erkan İbiş, söyledikleriyle, yaptıklarıyla, yapmadıklarıyla tipik bir “idareci” haline gelmiş durumda. Pratiğini bilimle ilgisi kalmadı ve kamuoyunda adından olumsuzluklarla anılan biri haline gelmeyi başardı. Bu sayede de ‘makbul idareci” oldu. Kamuoyunda sıkça tartışılan Ensar Vakfı ile ilişkileri, AKP Akademisinde ders vermesi gibi pratikler yerini sağlamlaştırma adımlarıydı. Ve hiç haksızlık etmeyelim; bu konularda çok başarılı bir siyasetçi haline geldi.

Melih Aşık’ın yazdıklarından bu kadar alınması ise sağlam bildiği zeminin kaymaya başlamış olmasından çekinmesinden kaynaklanıyor olabilir.