Sine-i Meclis'te a la Turca siyaset

Başta belediye başkanları olmak üzere tüm aktif siyasi kadrolarının, parti başkanı ve milletvekilerinin "terörle iltisak"lı olma gerekçesiyle görevden alındıkları ve tutuklandıkları bir ortamda HDP’nin sine-i Meclis'te kalma ısrarını anlamlandırmak oldukça zor.

Google Haberlere Abone ol

Sharo I. Garip

Kürt siyaseti 40 yıl sonra dön dolaş kendisine öğretilen eski tezlere geri döndü. En popüler tez olan 'Türkiye’ye devrim gelecek, Kürtler de böylece haklarını alacaklardır' tezi halen de dillerde pelesenk. Türkiye’nin demokratikleşmesine koşullandırılan ve demokrasi ile ilişkilendirilen Kürtlerin hak edimi tezi bir kanun hükmünde kararname gibi yürürlükte dolaşıyor. Son tahlilde; Kürtlerin hak sahibi olması bir önkoşul olarak Türkiye'nin ve Türklerin kurtuluşuna bağlanmıştır. Kürtlerin kurtuluşu bu durumda kısa bir girizgah içerisinde şöyle tarif edilebilir: Kürtler ancak, Türk colonyalizminin lütfettiği oranda bir haktan faydalanabilirler. Ama her halükarda Türkiye için tahayyül edilen toplumsal dönüşüm senaryolarında bu yükün hamallığını da her ne hikmetse Kürtler üstlenmektedir.

Kürtlerin, Türkiye siyasi tarihindeki hamallık "statüsü" farklı fikirlere ve ideoolojilere sahip kesimlerce hayata geçirilmiştir. Türkiye sol parti-örgütlerinin ve de demokratlarının yanı sıra İslami hareketelerin çoğunluğunca da "hamallık" vazifesinin Kürtler eliyle yürütüldüğü görülür. Kürtlerin siyasal sermaye ve enerjilerinden faydalanan tüm bu İslami örgütler-partiler; sol parti ve örgütlerin «etnik bir sayıma» olanak tanımayan yapılarına bile bakıldığında Kürtlerin bu çevrelerdeki sayısal varlıkları açıkca fark edilir. Örneğin bu partilerin kurucuları, üyeleri ya da sempatizanlarının kayda değer büyük bir bölümünün Kürt olduğu, cezaevlerindeki siyasi tutukluların etnisitesine bakıldığında bile rahatlıkla anlaşılabilir.

NARKOZ ETKİSİ GÖSTEREN TEZLER

100 yıllık modernleşme serüveninde milletin ve devletin medar-ı iftiharı totaliter cumhuriyetin o zor patikalarında yolun sonuna bir türlü varılamadı. Kürtler, bütün bu çabalara rağmen 100 yıldır Türkiye’yi demokratikleştiremedikleri gibi Türkiye’nin zor ve baskı kıskacından da kurtulmayı başaramadılar. Bir asırdır Türkiye metropollerine, okullarına (Türk diline) yasama meclisine sevdalı olan kürtlerin ilişkisi ise, hükmedenlerle hükmedilenler arasındaki ilişki açısından ibretlik bir göstergedir. Kürtlerin dahilindeki Türk siyasi akımları modası George Simmel'in deyimiyle yönetilenlerin yönetenlere karşı olan tutkusu ve özentisi modanın hükmetme fonksiyonuna işaret ediyor. Aynı zamanda esaret altındakilerin kendi başına karar almasının sonuçlarından korkmaları anlamına da geliyor.

"Kürt Türksüz, Türk de Kürtsüz olmaz" türünden mütemadiyen pompalanan tezler bir narkoz hatta bağımlılık etkisi göstermektedir. Demokratik Cumhuriyet’in colonial vatandaşlığı ise piyasaya sürülen son moda tezlerden biridir. Sinesine vurula vurula alıştırıldığı, varlığını reddeden devletin kapısından AKP, MHP, CHP, İYİ, (Vatan Partili) ultra milliyetçi zihniyetin hakim olduğu meclisten kopamamak beyhude bir medet ummak değil de nedir?

"Türk olmayanın tek hakkı vardır o da hizmet etmektir” diyen CHP’nin fikir yürütücülerinden Mahmut Esat Bozkurt’un ruhunun gezindiği bir Meclis'te bugün de Kürtler açısından değişen birşey yoktur. Meclis'e bir "Türkiye partisi masalı" furyasıyla eklemlenen HDP’nin bu noktadan sonra Kürt mücadelesi adına kalan tek argümanı, bünyesinde barındırdığı Kürt vekillerin sayısıyla övünmekten ibarettir desek yeridir. Bağrınıza taş basarak ittifak yaptığınız CHP, Afrin için tezkereyi o gün çocuklar gibi şen, içi içine sığmaz şekilde onaylamıştı. CHP Genel Başkanı 'Afrin'de Türkiye önemli hizmetlerde bulunuyor' diyecek derecede cürretkardı; ha keza sayın İmamoğlu verdiği bir mülakatta Afrin'deki işgal için 'Terörizme karşı elbet devletimin yanında olacağım' demiştir. Kürdistan'da bir yandan sine-i millete kurşun diğer yandan bağrına taş basılarak Kürtlerin verdigi desteğe minnetarlığını bildirmek bundan ibaret değildi. Sayın İmamoğlu Diyarbakır'da her tarafa asılan Mustafa Kemal fotoğraflarını az görmüş olacak ki Diyarbakır Belediyesi'ne bir Mustafa Kemal posteri daha törenle hediye edecekti. Bu colonial cürretkarlık ve bunu sineye çekenlerin sefaletinin analizi yüzlerce sayfa tutar. Elbette Diyarbakır, Dersim gibi diğer şehirlerdeki Kürtler de sayın İmamoğlu'nun makamına iade-i ziyarette bulunup bir Seyid Rıza ve Şeyh Sait posterinin hediye edilmesini dört gözle bekliyorlar. Bütün tiyatro bundan ibaret değil, sayın Sezai Temelli Milli Cephe Meclisi'nde bir Türkiye partisi olan HDP nin eş başkanı olarak CHP ile olan ortaklıklarına rafine, siyasal bir pişkinlikle helal getirmemekte ısrar etmektedir. Bu türden bir a la Turca demokratikleşme ve muhalefet yürütme biçimi Kürtlerin ve demokrasinin gerçek anlamına vâkıf olanların akıllarıyla dalga geçmek değil de nedir?

BU ISRARI ANLAMAK ZOR

Başta belediye başkanları olmak üzere tüm aktif siyasi kadrolarının, parti başkanı ve milletvekilerinin "terörle iltisak"lı olma gerekçesiyle görevden alındıkları ve tutuklandıkları bir ortamda HDP’nin sine-i Meclis'te kalma ısrarını anlamlandırmak oldukça zor. HDP kurmaylarının kozalaklarından çıkmadan gerçekleştirdikleri siyaset yürütücülükleri, halihazırdaki halktan uzak pozisyonlarını daha da genişlettirmiştir. Hal böyleyken sayın Sezai Temelli’nin sine-i millet kararında "Halktan böyle bir çağrı almadık” demesi de isabettir. Elbette ki halkın sesinin, kozalağı yararak kendilerine ulaşması imkansızlık barındırır. Bu sağırlık taklidi tabi ki de, HDP’nin sine-i meclisteki milliyetçi cepheyi meşrulaştırma görevinin bir parçası olarak okunmalıdır.

Ayrıca sine-i millet kavramı da HDP açısından muğlaktır. HDP Eş Başkanı sayın Sezai Temelli nin verdiği röportajda sine-i milleti Diyarbakır'a dönmek olarak algılıyor. Bir Kürt partisi olmadığını, Türkiye partisi olduğunu iddia edenler neden sine-i millet denince Kastamonu, Kütahya ya da en iyimser yorumla Ankara'yı düşünmüyor. Zaten siyaset yapma hakkınızın ya da yapmamanızın devlet ve egemen Türklük açısından bir kıymet-i harbiyesinin olmadığı bir gerçeklik içerisinde "Ankara’da” kalma ısrarı HDP tarafından rasyonel tek alternatif olarak Kürtlere sunulamaz. Halbuki sine-i millete dönmek de bu faşizan ortamda tutarlı ve etkin bir politik duruştur. Halk temsiliyetinin kayyımlarla tamamen gasp edildiği belediyelerden ve Türk yasama meclisinden çıkma/ayrılma kararı milletten alınan meşru temsiliyet yetkisinin millete tekrardan iadesidir. Örneğin, Bir Bask partisi olan Herri Batasuna İspanyol Meclisi'ni protesto etmek için seçildigi halde defalarca protesto edip Madrid’e gitmemiştir. İki yıl meclis dışında olmak 100 yıldır o mecliste temsil hakkı tanınmayan Kürtlerin ne yıkılışı ne yokoluşu anlamına gelir. Ama siz sine-i Kürdistana hiç döner misiniz? Ancak ruhen Türklükten kopan Kürdü ince ayarlarla tekrar ortak vatan, demokratik cumhuriyete kazandırırsınız. Bir yandan Kürtlere devletsizlik propagandası öte yandan başkasının devletini ve meclisini bu kararlılıkla savunmak Kürdistan'a çok uzun zamandan beridir uygulanan bir politik rehabilitasyondur.

Sonuç olarak çoğulcu demokrasiler halklar arasındaki ihtilafları çözmede kolaylıklar sağlasa da nihai çözüm garantileri sunmaz. Bunu dünyanın en iyi işleyen demokrasisine sahip İngiltere’den biliyoruz. Ayrıca Rusya gibi otoriter rejimler de demokratikleşmeden, bir federasyon çatısı altında bu türden etnik problemlerini bir nebze çözebildiler. Anti demokratik-Türk milliyetçisi bir meclise bu derece bir misyon yükelemek ve yüksek beklentiler içerisine girmek Kürt halkının bağımsızlık ve özgürlük enerjisini yok yere heba etmek demek olur. Türkiye’nin demokratikleşmesi için Kürtlerin geleceklerinin tayini yolunda yürüyecekleri özgül alanları daraltmanın ya da Diyarbakır'ı Kürtlerin politik başkenti olmaktan çıkarıp her seferinde yolu Ankara’ya düşürmenin bir anlamı kalmamıştır. Zira Türkiyenin demokratikleşmesi için Kürtlerin ödediği bedel ile bunun getirisi hakkında ciddi bir orantısızlık mevcuttur. Dolayısıyla yukarıdaki denklemi tersinden kurmak daha doğrudur. Yani Kürdistan sorunu çözülmeden Türkiye cumhuriyeti demokratikleşemez. Bu vesiyleyle Kürtlerin kendi vatanlarına ve geleceklerine ilişkin bir ajandalarının ve bu denklem içinde diğer bütün milletler gibi kendine has kodlarının olması gerekiyor.