1991’de Özerk Kızıl Kürdistan'a Türkiye nasıl engel oldu?

Yekbûn heyeti tarihi Kızıl Kürdistan’ın yer aldığı Azerbaycan topraklarının idari haritasını tekrar görüşmek amacıyla Azerbaycan devlet yetkilileriyle buluşacaktı. Revenko’nun makamından çıkan Kürt temsilciler, sevinçten gözyaşlarını tutamıyorlardı. Kafkasya’daki özerk Kürdistan, ikinci kez kurulmak üzereydi! Gel gelelim olayların ters akışı, Kürtlerin makûs (ters) talihini geri çeviremedi.

Google Haberlere Abone ol

Faik Bulut

Kürtlerin kaybettikleri özerk yönetim, ilk kez Rojava’da gerçekleşmedi. 1923’te Sovyet merkezi yönetimi kararıyla verilen Kafkasya Kızıl Kürdistan özerkliği altı yıl sonra feshedilmişti. İran’daki Mahabad Kürt Cumhuriyeti isimli devletçik, 1946’da devletler oyununa feda edildi. 1971’de verilen ve 1975 yenilgisiyle sona eren Irak’taki Kürt özerk idaresi tarihe karışmıştı.1989’da Sovyet Kürtleri tarafından canlandırılmaya çalışılan özerk Kızıl Kürdistan planı da Ermenistan-Azerbaycan savaşının kurbanı oldu. Biz, bu hikâyenin perde arkasına bakalım:

Sovyetler Birliği, 1980-1990 yılları arasında büyük sarsıntılar geçiriyordu. Tıkanmış ve çürümüş rejim, yolun sonuna gelmişti. Bu yıllar, uzun süreden beri Sovyet yönetimi altında yaşayan etnik azınlıkların da milliyetçi temelde en hareketli ve çatışmalı dönemidir.

Etnik çelişki ve çatışmaların baş gösterdiği ülkeler ve topluluklar kabaca şöyle sıralanabilir: İhtilaflı Karabağ bölgesinde Ermenistan ile Azerbaycan; Özbekistan’ın Fergana bölgesinde Ahıska Türklerine etnik baskılar; Kırgızistan Oş bölgesinde gerginlik; Gürcistan’ın Osetya, Abhazya ve Acaristan yörelerinde milliyetçi sert kutuplaşmalar; Kuzey Kafkasya’daki Çeçen kalkışmaları; Ukrayna’ya bağlı Kırım’da etnik çelişkiler; Moldova’nın Predsnestorviya yöresinde etnik huzursuzluk; çelişki ve çatışmalarda başı çeken Ermeni-Azeri kavgası. (Öyle ki başkent Moskova’nın neredeyse bütün merkezi caddeleriyle Kızıl Meydan’da bu iki etnik topluluğun kanlı kavgası eksik olmuyordu.)

Aynı dönemde kısık bir sesle kendi ulusal ve kültürel taleplerini, Moskova’daki Sovyet yetkililerinin kulaklarına fısıldamaya çalışan topluluklardan biri de Kürtlerdi. 1989’da Mehemedê Slo’nun (Mehmed Süleyman oğlu Babayev) öncülüğünde kurulan Yekbûn (Birlik/Beraberlik) isimli örgüt çatısı altında toplanan Kürt yurtseverlerin tespitleri şu yöndeydi: Sovyet rejimi, derin bir kriz ve içinden çıkılmaz bir açmaz içindedir. Sovyet yönetimi altındaki bütün ülkelerde etnik gerginlikler giderek artmaktadır. 1930’ların sonu ve 1940’ların başında anayurtları Kızıl Kürdistan’dan özellikle Orta Asya Cumhuriyetlerine sürgün edilen Kürt toplulukları, yaşanan bu gerginlikler nedeniyle ağır baskılara maruz kalmakta ve tehcire zorlanmaktadırlar. Sürgündeki Kürtlerin bu musibetten kurtulabilmelerinin biricik çaresi, 1923-1929 yılları arasında Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti idaresi altında kurulan Kızıl Kürdistan (Kurdistana Sor) özerk bölgesine (yani ana-baba yurtlarına) geri getirilmeleridir. O halde, yapılacak ilk iş, Lenin-Stalin devrinde 1923’te kurulup 1929 yılında feshedilen Kızıl Kürdistan’ın yeniden inşa edilmesi için Gorbaçov’un başında olduğu Moskova yönetiminden gerekli iznin alınmasıdır.

Yekbûn, ilk geniş toplantısını, gurbette veya sürgünde (Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ve Rusya) yaşayan Kürt toplulukları temsil eden bin kadar şahsiyetle yaptı. Mayıs 1989’daki toplantıda alınan karar gereği başkent Moskova’da miting ve oturma eylemleriyle esas talebini kamuoyuna duyurmaya çalıştı. Kremlin yönetiminin duyarsızlığı ve baskıcısı tutumu, onları durduramadı. Eylemin ikinci haftasında Gavril Popov başkanlığındaki resmi bir heyet, Kürt temsilcileriyle görüştükten sonra devletin o zamanki politikasını açıkladı: “Kızıl Kürdistan, Azerbaycan ile Ermenistan arasında ihtilaflı bir bölgedir. Orası ciddi bir silahlı çatışma alanı haline gelmiştir. Kürtlerin Kızıl Kürdistan’ın yeniden kurulup özerk bölge haline getirilmesi talebi, zaten kontrolden çıkmış Ermeni-Azeri savaşını iyice şiddetlendirir. Dolayısıyla Kürtler biraz sabırlı olmalı ve Sovyet yönetiminin bu meseleyi incelemek için kuracağı komisyonun çözüm raporunu beklemelidir.”

Sovyet Kürtleri, bu tutumdan cesaret alarak 21-23 Eylül 1989’da Moskova’da geniş kapsamlı bir toplantı düzenleyerek, “SSCB Kürtleri Kuruluş Kongresi”ni gerçekleştirdiler. Kongrede, Kürt meselesinin çözümüne ilişkin bir karar aldılar. Bu arada Yekbûn örgütünün tüzük ve programının Moskova hükümeti tarafından resmen kayda geçirilmesi talebinde bulundular.

1989’un sonlarına doğru, Mehemedê Slo (Muhammed Babayev) başkanlığında kurulan “Kürt özerkliğini yeniden inşa etme komitesi”, Sovyet Parlamentosu'nu ziyaret etti. Orada Milli Politika ve Milletlerarası İlişkiler Komisyonu Başkanı G. Taraseviç ile SSCB Bolşevik Partisi Merkez Komitesi Propaganda ve Ajitasyon Şubesi Başkanı Oleg Ryabov ile görüştüler. Kızıl Kürdistan ve Kürtlerin meselesinin yeniden incelemesi sözü alındı. Kürt delegesinin görüştüğü daha yetkili Sovyet yöneticileri, “Farklı cumhuriyetlerde yaşayan Kürtlerin durumları ve özerklik taleplerine ilişkin bilgilerle belgelerin Moskova’ya iletilmesi halinde, merkezi hükümet sorunun çözümünü kolaylaştıracaktır” vaadinde bulundu.

1990’da Kürt heyeti, Sovyetler Birliği Güvenlik Komitesi ve Dış İstihbarat Örgütü Başkanı E.M. Primakov, Bolşevik Partisi Merkez Komitesi Sekreteri A.S. Dzasoxov ve diğer yetkililerle görüşmeyi başardı. Primakov, Ortadoğu uzmanıydı; Irak ve Suriye’deki Arap yönetimlerine sempatisiyle biliniyordu. Kürt meselesine pek sıcak bakmıyordu. Bu yüzden de Kürt heyetiyle görüşmesi gergin geçti. Heyet Başkanı Mehemedê Slo, “Sayın Primakov, siz Saddam Hüseyin politikasına destek veriyorsunuz; haliyle Kürt halkına düşmanlık yapıyorsunuz!” deyince, asabileşen Primakov, madem Kürt düşmanıyım; o zaman niçin bana geldiniz?” diyerek salonu terk etmeye kalktı. Kürt heyetinden yazar-edebiyatçı Kinyasê İbrahim, araya girerek gerginleşen ortamı yumuşattı. Primakov, Kürt temsilcilerin taleplerini dinledi ama görüş belirtmedi. Buna karşılık, genel anlamda Kürdistan diye anılan coğrafyaya ilişkin şu tespitleri yaptı: “Türkiye’deki Kürt meselesinin nereye doğru gidebileceğini kestiremiyorum. Fakat Irak’taki Kürtler, çok geçmeden özerlik elde edebilirler…”

Onca görüşmenin ardından Kürtler için yeniden özerk bölge kurulması konusunu incelemekle görevli Sovyet Parlamento Komisyonu, 20 Kasım 1990’da, dört Kürt temsilciyle birlikte Kürt halkının sorunlarını tespit için Milletvekili Vitaliy Sobolev başkanlığında bir ortak çalışma başlattı. Maksat, incelenecek arşiv belgeleri ışığında “Kürtlerin özerk bir cumhuriyete ihtiyaç duyup duymadıklarını” tespit etmekti. İlgili komisyona gönderilen binlerce mektup, böyle bir talebin arkasında kitlesel bir destek olduğunu gösteriyordu.

Uzun görüşmelerden sonra nihayet komisyon şöyle bir karara varabildi: “1923-29 yılları arasında Kafkasya’da kurulan Kızıl Kürdistan özerk idaresine ilişkin arşivlerin incelenmesinden anlaşılmaktadır ki, geçmişte Stalin döneminde (İstihbarat Şefi Beria ile sözde Sosyalist özünde Türkçü/Turancı Azerbaycan Komünist Partisi yetkililerinin yanlış raporları sonucu-F.B.) alınan haksız bir karar sonucu Kızıl Kürdistan yönetimi feshedilmiştir. Bahsedilen bölgede yeterli Kürt nüfusu yaşamaktadır. Dolayısıyla 1929’da haksız yere feshedilen özerk yönetimin Kürtler lehine yeniden inşası gerekmektedir.”

Bu karara istinaden Sovyet Adalet Bakanlığı, Yekbûn Toplumsal Birlik isimli örgütün “Eskiden feshedilmiş Kızıl Kürdistan’ın tekrar kurulmasını” içeren programını onaylayarak harekete geçilmesi için yeşil ışık yakmış oldu.

Sovyet Parlamentosu ile Adalet Bakanlığı tarafından verilen bu karar, o tarihte hâlâ “Sosyalist” sıfatı taşıyan Azerbaycan yetkililerinin tepkisine yol açtı. Parlamentonun konuyu incelemekle görevli komisyonuna davet edilen Azerbaycanlı temsilciler, Kızıl Kürdistan’ın kurulmasına açıkça karşı çıktılar. Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri Mihail S. Gorbaçov’un yardımcısı G.Ü. Revenko ise Yekbûn heyetiyle görüşmesinde şöyle dedi: “Yoldaş Gorbaçov’un size selamları var. Kürdistan özerk bölgesinin yeniden inşasına yönelik çalışmalarınızı takdir ediyor. Şimdiden, size Kızıl Kürdistan’ın kurulacağı müjdesini verebilirim. Birkaç ay içinde özerkliği ilan edeceğimizi umuyoruz. Bu mesele, Azerbaycan yönetimiyle de konuşuldu. Bu süre içinde, bölge halkını hazırlamamız gerekiyor. Kamuoyu yaratmak için devlet televizyonu ile Sovyet basınını iyi değerlendirmeye bakın. Farklı cumhuriyetlerde yaşayan soydaşlarınızı da hem hazırlayın hem de seferber edin!”

Alınan karara göre; Yekbûn heyeti tarihi Kızıl Kürdistan’ın yer aldığı Azerbaycan topraklarının idari haritasını tekrar görüşmek amacıyla Azerbaycan devlet yetkilileriyle buluşacaktı. Revenko’nun makamından çıkan Kürt temsilciler, sevinçten gözyaşlarını tutamıyorlardı. Kafkasya’daki özerk Kürdistan, ikinci kez kurulmak üzereydi! Gel gelelim olayların ters akışı, Kürtlerin makûs (ters) talihini geri çeviremedi. Ne Yekbûn heyeti Azerbaycanlı yetkililerle görüşebildi, ne de Kürdistan kurulabildi!

KÜRT ÖZERKLİĞİ NİÇİN GERÇEKLEŞMEDİ?

Yekbûn temsilcileri, istenen sonucun alınamamasını Kürtler arasındaki çelişkilere bağladılar. Örneğin Kürt temsilciler, şahsiyetler ve kanaat önderleri arasında örgütsel bütünlük yoktu. Tartışmalar, Azeri-Ermeni savaşının şiddetlendiği bir dönemde çatışma bölgesinin merkezinde yer alan Kürdistan topraklarında, özerk Kızıl Kürdistan kurulmasının mümkün olup olamayacağı noktasında yoğunlaşıyordu. Bu nedenle SSCB Yüksek Şurası yetkilisi Refik Nişanov, Kürt heyetine, “Öncelikle Kızıl Kürdistan’ı canlandırma konusundaki görüşleriniz netleştirmeden bana gelmeyin; yoksa sorunu çözemeyiz” demişti.

Daha kötüsü de şuydu: 300 yılı aşan bir dönemde başlayan ama Azerbaycan Komünist Partisi yetkililerinin sosyalist laflarla cilalanmış Turancı siyasetleri doğrultusunda hızlandırılan Kürtleri asimile ederek Türkleştirme programları, oradaki Kürtlerin Turancı fikirleri savunmalarına yol açmıştı. Kürt isimleri yerine Türk adları alınıyor, soyadlarına “ov” veya “of” takısı ekleniyordu. Kürtler, Ermenistan askerlerine karşı, “yurt savunması” adına ölümüne savaşıyor ve “Azerbaycan milli kahramanı” diye ilan ediliyorlardı. Ermenistan milliyetçileri, Ezidî inançlı Kürtler ile Müslüman olanlar arasına ikilik sokmaya; bazı işbirlikçi Ezidî şeyhlerine dayanarak bu topluluğun aslında Kürt değil, apayrı bir millet olduğuna inandırma gayretindeydiler. Ezidîlerin soyadı eklerine “yan” ve “an” takıları koyarak onları Ermenileştirmekteydiler.

Asimilasyon sonucu tamamen Türkleştirilmiş eski kuşak Azerbaycanlı Kürtlere oranla kimliklerini daha fazla sahiplenen Kürt gençleri, düzmece bir Karabağ “yurt savunması” uğruna verilen savaşta boşuna ölmek yerine; aileleriyle birlikte Rusya, Ukrayna, Orta Asya ve Avrupa’ya gitmeye başladılar. Kalanlarsa Ermeni milliyetçilerin baskı ve zulmünden yakayı sıyıramıyorlardı. Ermeni milliyetçiler, özellikle Karabağ’daki ırkçılar, o bölgeyi Azerilerin elinden aldıktan sonra Müslüman Kürtleri de Azeri Türklerle aynı kefeye koyarak 1988 ve 1994 yıllarında topyekûn etnik temizlik yaptılar; binlerce Kürdü katlettiler; on binlercesini (kimisine göre yüz binlercesini) Azerbaycan’a zorla göçerttiler. Böylelikle Ermenistan ile Azerbaycan’da yaşayan Kürtlerin göçü, kurulması tasarlanan özerk Kızıl Kürdistan’ın kitle tabanını zayıflatmış oldu. Kafkasya’da yeni özerk Kürdistan’ın gerçekleşmemesinin esas nedeni ise Sovyetler Birliği’nin dağılması ve rejimin Gorbaçov eliyle tasfiye edilmesiydi.

TÜRKİYE’NİN MÜDAHALESİ

İhtilaflı Dağlık Karabağ için çıkan Ermenistan-Azerbaycan savaşı, Azerilerin yenilgisi ve Ermeni milliyetçilerin üstünlüğüyle sonuçlandı. Karabağ kökenli fanatik Ermeni milliyetçiler, Kızıl Kürdistan bölgesini de içeren Karabağ’ı ele geçirdiler; Azerilerle Sünni Kürtleri katliamdan geçirdiler, kalanları sürgün ettiler. Rusya, ABD, Türkiye gibi devletler uzlaşma sağlamak amacıyla devreye girdiler. Moskova, Azerbaycan yöneticisi Ayaz Muttalibov’u tutuyordu; Türkiye’deki derin devletle MHP, Azerbaycan Halk Cephesi isimli Turancı partiyi destekleyip parasal yardım yapıyordu. Karabağ meselesinin çözümü için öne sürülen projeler arasında Goble Planı da bulunuyordu. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın bölge uzmanı Paul Goble soyadıyla anılan Goble Planı, savaşan iki devlet arasında toprak takasını öngörüyordu. Rusya ve Türkiye’nin yakından ilgilendiği bu plan, “İnsani yardım koridoru, Laçin koridoru, Megri koridoru” gibi alt bölümlere ayrılmıştı. Proje uyarınca; Türkiye ile 9 km. sınırı olan özerk Nahçivan, karadan Azerbaycan ile birleşecekti. Böylece Türkiye, Nahçivan-Azerbaycan yoluyla Hazar Denizi üzerinden Orta Asya’ya açılmış olacaktı. Meşhur deyimle Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar uzanan “Büyük Turan” rüyası gerçekleşecekti. Türkiye’nin amacı “Azeri soydaşlara” destekten ziyade kendi milli çıkarlarıydı. Toprak değişimi ve koridorların açılması planı, Ermenilerin Karabağ’ını işgal ederek Kızıl Kürdistan illerini denetimine alması ve Kürtlerin ikinci bir özerk bölge kurmasının önünü kesmesiyle sonuçlandı. Türkiye, bu maksatla adı geçen Goble Planı’nı kabul etmişti.*

Geçmişe ve günümüze ilişkin eklenecek birkaç cümlemiz daha var:

Türkiye’nin Rojava’ya yönelik tehdit ve askeri operasyonlarının gerçek nedeni, oradaki Kürtlerin (resmi deyimle PKK/YPG terör örgütünün) bölücü tehditleri değildir. Mesele Kürtlerin biyolojik, kültürel ve siyasal varlıklarının bir türlü hazmedilememiş olmasıdır. Sözgelimi Türkiye’deki geçmiş iktidarlar, Temmuz 1934’te Erivan’da toplanan Pan-Sovyet Kürt Kongresi’ni “Milli çıkarlarına aykırı” bularak protesto etmişti. 1958’de Barzani önderliğindeki Kürt hareketiyle General Kasım yönetimindeki Irak merkezi hükümeti arasındaki (Kürtlere bir çeşit özerklik tanıyan haklar verilmesi) anlaşmaya dönemin Türk hükümeti karşı çıkmış; ardından 1959’da Kerkük’te Kürt-Türkmen çatışması patlak vermişti. Mısır lideri Cemal Abdülnasır, 1960’ların başında Irak’taki Kürt meselesinin İran Şahı’nın elinde istismar edilmemesi için başkent Kahire’de Kürtçe bir radyo açmış; oradaki Türk diplomat, buna itiraz için Abdülnasır’la görüşmüştü. Mısır lideri, “Madem bizde Kürt ve Kürt meselesi yoktur diyorsunuz, o zaman niçin bu işe karışıyorsunuz?” diyerek Türk müdahalesine engel olmuştu. Saddam Hüseyin, Mart 1971’de Barzani ile özerklik anlaşması imzalayınca Türk yönetimi yine devreye girip Saddam’ı, bu anlaşmadan vazgeçirmeye çalışmıştı.** Cunta lideri Kenan Evren’in, 1980’lerde botanik biliminde adları “Kurdistan” olarak geçen bitki ve hayvan isimlerinin kayıtlardan silinmesi için üniversitelere görev vermesi de unutulmuş değildir. AKP iktidarının, Irak Kürdistan yönetimi tarafından 2017’de gerçekleştirilen Kürt devletinin kurulmasına yönelik referandumun sonuçlarına itirazı; İran ve Irak hükümetleriyle birlikte Kürt Bölgesel Yönetimi’ni askeri, siyasi ve ekonomik bakımdan ablukaya alması da henüz belleklerde tazedir.

Demek ki, mesele sınırda boy gösteren “Kürt bölücü tehlikesi” değilmiş! Öyle olsaydı, Türkiye’nin sınırlarının çok uzağındaki Karabağ bölgesi ve Azerbaycan topraklarındaki “Özerk Kürdistan” ile Kazakistan’daki Kürtlerin bilimsel temelli kültür derneklerinin varlığından huysuzlanıp harekete geçmezlerdi.

*Azerbaycan doğumlu Kürt araştırmacı Hêjarê Şamil’in “Knyazê İbrahim ve Kürtler” isimli kitabından yararlanılmıştır. (2007-Perî Yayınları.)

**Bkz. Faik Bulut, Kürtlerde Diplomasi, 1. ve 2. cilt, Kor Yayınları.