İtalyan hapishanesi

Hapishaneler İtalya’nın en entelektüel kişilerinin geçici konaklama yeri olmasından dolayı, siyaset ve sanat konuları en üst düzey biçimiyle hapishanelerde alıcı buluyordu. Ülkenin ileri gelen üniversiteleri artık bir kampüs gibi hapishaneleri tercih ediyor, Faşist Parti’nin savaş ilanına “barış bildirisiyle” cevap verdiği için atılan tüm akademisyenler hapishane çevrelerinde bilimsel çalışmalarına devam ediyorlardı.

Google Haberlere Abone ol

Nurullah Yıldız*

Faşist Parti, iktidara gelebilmek adına farklı ideolojileri bünyesinde barındırmayı tercih ederken, iktidar taşlarını sağlam döşeyebilmek için her kesimle planlarına uygun biçimde müzakereler ederek anlaşmalar yapmıştı. Bir dönemin anayasasını değiştirmek gerektiğinde ülkenin solcuları ve liberallerini yanına çekmiş, kendisini destekleyebilecek her gruba devlet hazinesinden paralar vermeyi ihmal etmemişti. “Yetmez ama evet” diye destekleyenler olmuş, okullar, yurtlar açmak karşılığında tüm zümresini hizmetine koşturan cemaatler bile çıkmıştı. Zaman zaman ülkenin en önemli sorunu olan “kuzey-güney” ayrımcılığı üzerine durmuş, dili yok sayılan, asimilasyona maruz kalan, kültürel farklılıkları tanınmayıp, anayasal güvencesi olmayan farklı etnik grupları ve halkları da bu iktidar mücadelesinde diline pelesenk etmiş, kan davalısı olan halklarla barışmayı bile dillendirmişti.

Toplumsal bağlamda ideolojik olarak verilen bu savaşım kazanımla sonuçlanmış, Faşist Parti ciddi bir oy oranına ulaştıktan sonra sıra sistemin değiştirilmesine gelmişti. Sistem değişikliği, seçimlerin sil baştan yapılandırılması gibi kanunlar tamamlanınca, içine girilmemiş hiçbir hane kalmaması için, hiçbir beyin farklı düşünemesin diye yeni bir yola başvuruldu. Kolluk gücüne verilen sınırsız yetkiyle, İtalya artık bir polis devletine dönüştürüldü. Basın özgürlüğü ortadan kaldırılıyor, “gazetecilik suçundan” hiç kimsenin tutuklu olmadığı iddia edilse de uluslararası kuruluşların tanıklığında pek çok gazetecinin tutuklu olduğu kanıtlanıyor, kimisinin işkence gördüğü ve pek çoğunun hücre cezalarına tabii tutulduğu gözleniyordu. Devletin faşizme büründürülme sürecinde Mussolini’den daha faşist olan başka bir partinin katkısı asla yadsınmadı. 1925 yılı bitmeden gerçekleştirilen tüm bu adımlar, Mussolini’ye hem ideolojik hem alansal bir üstünlük kurma fırsatı tanırken, faşizm artık devletin tek resmî ideolojisi olarak kullanılıyordu.

Devletin rıza mekanizmaları dönemlere göre farklılık gösteriyor olsa da egemenliğini hissettirmek isteyen her devletin ideolojik aygıtlarının yanında çeşitli baskı aygıtlarına da ihtiyacı vardır. Bunlar arasında hapishane oldukça büyük bir öneme sahiptir. Hapishane, gizli tutulan bir bireyin yaşamdan uzaklaştırılması ve ideolojinin dayatılması amacıyladır ki her türlü işkenceye açıktır. Bu nedenle hapishane içerisinde bir aygıt olarak kullanılmasa da başlıca bir işkencedir ve baskı kurarak kendini dayatma alanıdır. Bu aygıtlar arasına medyayı eklemek çok mümkündür. Mussollini medyayı kullanmayı, fakat her anlamada kullanmayı çok iyi biliyordu. Kibar bir üslupla yıllarca poz vermişken, tüm medyayı eline geçirdiğinde artık “biz” dudakları arasından dışarıya çıkmıyor, “ben” her cümlesinin tek duyulan öznesi oluyordu. “Asla uçağına binmem” diyenler bile artık onun uçağında “özel” gazetecisi oluveriyordu. Hapishane ve medya, ideolojisini kurmakta, yaymakta ve dayatmakta kullandığı iki önemli aygıttı. Medya üzerinden ikna edilemeyen “karşıt fikir”, hapishane aracılığıyla ele geçirilmek isteniyordu. İki kurumda iç içe geçmişti. Medya üzerinden “hapishane” tehditleri ortaya atılırken, medyanın yanılgısı ya da herhangi bir konuda Mussolini'den taraf değil de “tarafsız kalmış” olması durumu hapishanede sonuçlanan eylem halini alıyordu. Hapishanenin özel olmasının bir diğer nedeni ise gardiyanların orada şuna inanmalarıydı: “Devletin verdiği kimliği elinizden alıyoruz, artık bizim kimliğimizi kullanacaksınız!” Bu söylemin en meşhur tanığı ise Antonio Gramsci idi.

Faşist Parti dönemi “şimdinin aksine” sadece kendi düşünce yapısını benimsetmek derdinde değil, bunun yayılması ve kalıcı olması için de epey çaba harcadı. Kendisine ikna olmamış tabanı hapsetmek en çok başvurduğu yöntemdi. Bu tutuklama süreçlerinde sahnelenen bildik bir oyun vardı. Hâkim görünümlü gardiyanlar, karşısına çıkan “sistem bozucuları” doğrudan karanlık hapishanelere gönderiyor, halk oylamasında seçilmiş kişi olup olmamasını önemsemiyorlardı. Bu dönemin hakimleri için belediye başkanı sıradan bir doktor, düzene karşı bir tehditti. Gideceği yeri belirlendi: Belediye binası değil, hapishane! Faşizm zindanlarında aynı kuşaktan dostları gibi yerini almıştı. Beş yüz bin kişiden oy almış olmak, itiraz etme hakkını kendisine tanımadığı gibi, seçilmiş bir belediye başkanı olarak görevden alınmış olmasına dahi ses çıkartamadı.

Belediye Başkanı'nı tutuklayan Faşist Parti hükümeti hakimleri, İtalya’nın sandıktan gelecek değişim algısına büyük bir darbe vurmuştu. İnşasına henüz başlanamamış demokratik siyasal alana giden yolun çok uzun olduğu kanıtlanmış, baskıcı ve zor kullanarak yönetmeyi tercih eden gerici anlayışın önemli bir zaferi olarak tarih yapraklarındaki yerini almıştı.

Muhalefet Partisi Genel Başkanı'nın tutuklanması bir kırılma yaratmış, kitlelerde bitkinliği ve umutsuzluğu aşılamak isteyen Faşist Parti açısından önemli bir hamle olarak tarihe geçmişti. Yine de sandığa gidilmiş, başta Roma ve Floransa gibi büyük şehirler Faşist Parti’den alınmış, bir diğer partiye geçmişti. Aynı seçimlerde aday olan belediye başkanı, çok iyi bir kampanya yürütmüş, kendisinden önce devlet tarafından atanan birinin başkan olduğu belediye binasında dönemin en ileri teknik kapasitesiyle kurulmuş tuvalet ve banyoyu önemli İtalyan ressamlara resmettirmiş, böylece kamuoyu bilgilendirilmişti. Belki de bu önemli ressamların tablolarında betimledikleri bu tuvalet hadisesi yüzünden belediye başkanı yerine devletin resmi kişisi atandıktan sonra, çok geçmeden tutuklanmıştı. Tutuklu oldukları zaman dilimi içinde kimi resim yapan, kimi şiir yazan, diğer sistem karşıtı İtalyan gibi o da farklı alanlara yönelmişti.

Tüm bu çaba, dayatılan ve baskı ile kabul ettirilmek istenen anlayışa meydan okuma girişimi olarak tarihe geçti. Zorla kabul ettirme mekanizması, kişisel gelişim alanı oldu çıktı. Ağıtlar yakılmıyordu görüş günlerinde. Klasik müzik eşliğinde derin siyasal sohbetler ediliyor, Faşist Parti’nin çıkarttığı kanun hükmünde kararlarla dalga geçiliyordu. Hapishaneler İtalya’nın en entelektüel kişilerinin geçici konaklama yeri olmasından dolayı, siyaset ve sanat konuları en üst düzey biçimiyle hapishanelerde alıcı buluyordu. Ülkenin ileri gelen üniversiteleri artık bir kampüs gibi hapishaneleri tercih ediyor, Faşist Parti’nin savaş ilanına “barış bildirisiyle” cevap verdiği için atılan tüm akademisyenler hapishane çevrelerinde bilimsel çalışmalarına devam ediyorlardı.

*Araştırmacı-çevirmen