Macron ve uluslararası umut tacirliği

Macron'un anlamsız ısrarının bölgenin yeni aktörü Çin'in ekmeğine yağ süreceği çok açık. Çin ve Rusya hukuk devleti ilkelerini umursamıyor. Brüksel'deki bürokratların yakından izleyip düzenli olarak ayıpladıkları demokrasi açığına gülüp geçiyorlar. Nitekim karara ilk tepki Rusya Başbakanı Medvedev'den geldi.

Google Haberlere Abone ol

Abdullah Sencer Gözübenli*

Avrupa Komisyonu, geçtiğimiz yıl Kuzey Makedonya ve Arnavutluk'un gereken bütün reformları hayata geçirdiğini belirterek üyelik müzakerelerine başlamaları yönündeki tavsiyesini oybirliği ile onaylamıştı. Dün gerçekleştirilen AB Zirvesi'nde ise Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un engellemesi üzerine, bu iki ülke ile müzakerelere başlanması yönündeki karar üçüncü kez ertelendi. Bu karar, AB'nin sözünde durmadığı, Macron'un teknik anlaşmazlıkları bahane ederek iki ülkeye, özellikle de NATO ve AB üyeliği için sene başında isminden vazgeçen Kuzey Makedonya'ya ihanet ettiği şeklinde yorumlandı. Bu yorumlara katılmakla birlikte Macron'un bu çelmesini AB’nin Brexit sonrası stratejik hedeflerinin turnusol kağıdı haline gelen "genişleme" konusundaki anlaşmazlığı derinleştirdiği için AB'ye de ihanet olarak değerlendirebiliriz. Diğer bir deyişle, AB Brexit'le kaybedilme ihtimali olan Büyük Britanya'yı, Balkanlar'da demokratikleştirip Avrupalılaştırdığı devletlerle ikame etmeyi düşünürken, Avrupacı demokrasi havarisi Macron Arnavutluk ve Kuzey Makedonya'nın yanında Avrupa'ya da çelme takan lider olarak tarihe geçti.

2018'deki zirvede Fransa'nın ısrarı üzerine, Kuzey Makedonya ve Arnavutluk'un müzakerelere başlamaları için bir dizi ek koşul ve kriter koymaya karar verilmişti. AB, hukukun üstünlüğü ve yargı reformu gibi hassas alanları öncelikli olarak belirledi. Kuzey Makedonya hükümeti bu ek kriterleri, yasadışı dinleme kayıtlarından ortaya çıkan suç şüphelerini araştırmakla yükümlü olan Özel Yetkili Savcılık'ın Başkanı Katica Janeva'yı, yasadışı dinlemede adı geçtiği için görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle görevden alıp tutuklayacak kadar ciddiye aldı. Ancak Macron'un dünkü Zirve sonrası yaptığı "savunmada" Arnavutluk'tan Avrupa'ya gelen göçmenleri ön plana çıkarması ve Kuzey Makedonya'ya dair sadece teknik yükümlülükleri argüman olarak sunması kararın rasyonel olmadığını, hatta biraz da keyfi olduğunu düşünmemize yol açıyor. Bu durumda, düne kadar Prespa Anlaşması'nı elleri patlarcasına alkışlayıp Kuzey Makedonya'nın genişleme içinde yer almasına demokratik değerlere bağlı kalma şartıyla destek verirken, Zirve'de müzakereleri teknik sorunlar sebebiyle engellemek tabiri caizse AB Balkanları Avrupalılaştırırken AB'nin Balkanlaşmasına göz yummanın bir tezahürüdür. Bu adım ayrıca, AB Komisyonu'nun Brexit'le kaybedilme ihtimali olan Büyük Britanya'yı, Balkanlar'da Avrupalılaştırdığı devletlerle ikame etmek üzere geçen yıl şubat ayında “Batı Balkanlar ile AB katılımının güçlendirilmesi ve güvenilir bir genişleme perspektifi” başlığı altında açıkladığı stratejinin de çok da güvenilir olmadığını itiraf ediyor. Dahası gelecek nisan ayında tekrarlanacak zirvede yine bir erteleme olmayacağına dair bir taahhütte bulunulmadan yapılan ertelemenin, AB'nin kendi güvenilirliğine zarar vermekte olduğu ve aday ülkelerin cesaretini kıracağı ortada.

Peki şimdi ne olacak? Macron'un bu anlamsız ısrarının bölgenin yeni aktörü Çin'in ekmeğine yağ süreceği çok açık. Çin ve Rusya hukuk devleti ilkelerini umursamıyor. Brüksel'deki bürokratların yakından izleyip düzenli olarak ayıpladıkları demokrasi açığına gülüp geçiyorlar. Nitekim karara ilk tepki Rusya Başbakanı Medvedev'den geldi. Sevinçten dört köşe olan Medvedev'in, Macaristan sürgünündeki kankası eski başbakan ve kanun kaçağı Nikola Gruevski'nin ülkeye dönmesi umuduyla ellerini ovuşturduğunu Sırp gazetesi Vecernje Novosti'ye dün verdiği röportajdan anlıyoruz. Balkanların yeni misafiri Ejderha da Rusya gibi Kuzey Makedonya'dan ne hukuk devleti olmasını ne de yolsuzlukla mücadele etmesini bekleyecek. Başta Sırbistan olmak üzere Balkanlar'da sürekli yatırım yapıp bölge ülkelerine bol bol kredi veren Çin, AB üyeliği konusunda çaresiz görünüp cesareti kırıldığı anda Üsküp'ü "ihya etme" fırsatı bulacak. Kuzey Makedonya da AB sürecindeki tüm demokratik kazanımlarından vazgeçip deniz ortasında Ejderha'ya sarılırsa, sadece AB ortak paydasında buluşabilen kavgalı halkları bir arada tutan başka bir motivasyon kalmayacak.

Kuzey Makedonya'nın azınlık rejimi ile ülkenin AB entegrasyon sürecinin, AB’nin iç çatışmalardaki 20 küsur yıllık arabuluculuk rolü ve AB'nin azınlık hakları şartlılığı sebebiyle, birlikte geliştikleri ortada. Nüfusunun en az yüzde 38'i "nüfusu az olan topluluklardan" oluşan Kuzey Makedonya için çok-kültürlü demokrasi olmazsa olmaz. Prespa Anlaşması da çok-kültürlü demokrasinin bu yüzyılda uluslararası bir sorununun çözümüne yönelik uygulandığı ilk hukukî metindir. Düşünün, en temel insan hakları, nüfusu daha çok olan etnik gruplar arasında pazarlık konusu olsa da nüfusun yüzde 4'ünü oluşturan Kuzey Makedonya Türkleri, ülkenin isminin değişiminde pay sahibi. Demokrasiyi Macron'a rağmen çok-renkli, çok-kültürlü hale getiren Yunanistan eski başbakanı Çipras ve Kuzey Makedonya'nın koltuğu tehlikedeki başbakanı Zaev'e minnetle.

*Kuzey Makedonya Demokratik Girişimler Birliği Türkiye Direktörü