10 Ekim Katliamı: Hikayemizi biz anlatırız

Emel’in başı, Artun Siyah’a sarılmışken bile dimdiktir, bakışlarına yansıyan öfkesi kanla yaratmak istedikleri korku ikliminde bizim umudumuz olur. Emel’in hikayesi 103 kişinin yaşamını yitirdiği 500’ü aşkın kişinin yaralandığı bir katliamın hikayesidir zaten.

Google Haberlere Abone ol

Cem Gök*

10 Ekim 2015’te hiçbir kahraman ölmedi. On binlerce insanla birlikte savaşa karşı çıkmak için toplanmışken önü açılan katiller tarafından alçakça katledildiler. İnanmıyorsanız açın televizyonları, bakın sene-i devriyesinde. Birkaç dakikalık haberlerde “103 kişi” diyecekler “hayatını kaybetti”. Adları anılmayacak, hele ki hikayeleri…

Bizler gibi sıradan insanların, diğerlerinin yaşamında kapladığı en önemli anları ölümleri olur çoğu zaman. Ölümlerin sıradanlaştığı anlarda ise rakamdan ibaret olur koca koca yaşamlar. Yaşamlarımız anlatmadıkça kimsenin umrunda olmayacak anılardan ibarettir, muktedir için böylesi makbuldür yani. Oysa anlatılsa kimsenin görmezden gelemeyeceği hikayelerle doludur yaşamlarımız. Kimse aksini söylemeye cüret etmesin.

10 Ekim’de Ankara’da 103 kişi katledildi ama onları birbirine ve onları bize bağlayan ölümlerinin değil, yaşamlarının hikayesidir. Ve hâlâ yaşayanlarımız, kaybettiklerimizin ve henüz kaybetmediklerimizin hikayeleriyle biz olur. Oysa sıradan insanlar mahcup olur çoğu zaman, pek konuşmaz, konuşsa da kendini anlatmaz. Bizim hikayemizi biz anlatırız birbirimize. Yüz yıllarca böyle olagelmiştir…

Mücadeleyi, direnmeyi, düzeni ve devleti sıradan insanların hikayelerinden öğreniriz.

10 Ekim'de mecburen kısa kesecek de olsak, hikayesini anlatmamız gerekenlerden biri de Emel. Hikayesinden, mücadeleye, direnmeye, düzene ve devlete dair çok şey öğrenebileceğimiz sıradan bir insan.

1974 yılında Ankara’da doğar, Ankara’da büyür. Çorumlu, Alevi bir öğretmen olan babası aktif bir Eğitim-Sen üyesidir. Dolayısıyla sendikal mücadele çocukluk yıllarından beri yaşamının bir parçasıdır. 1991 yılında kamu emekçisi olarak Tarım Bakanlığı’nda çalışmaya başlar. İlk görev yeri olan Yozgat’ta iki buçuk sene çalışır sonra Ankara’ya geri döner. Ankara’da göreve başlaması ile birlikte örgütlenebileceği bir sendika arar, çalıştığı iş kolunda örgütlü olan Tarım-Sen’i bulur, üye olur ve içerisinde aktif olarak çalışmaya başlar. Emel sendikaya üye olmasından kısa süre sonra işyeri temsilcisi olur, 90’lar boyunca süren kamu emekçileri mücadelesinin tüm kritik anlarında vardır ve sendika içinde aktif konumunu her zaman sürdürür.

1997 yılında Tarım-Sen adına KESK Ankara Şubeler Platformu toplantılarına katılmaktadır. Bu dönemde Birleşik Taşımacalık Sendikası (BTS) adına da toplantılara Ali Kitapcı katılmaktadır. Emel bunu fark etmese de Ali’nin ilgisini çeker. Bazı kavuşmalar gecikir ama işte o andan sonra onları birbirine ve bize bağlayan onlarca hikaye yazılacaktır. 1998 Ağustos’unda Ali ile evlenirler. Beş yıl sonra çocukları Artun Siyah doğar.

Ali yıllardan beri anarşisttir. O sırada Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) üyesi olan Emel, Ali ile birlikte anarşistlerle tanışır. O dönemde Ankara’da anarşistler tarafından kurulmuş olan Kara Gün Kooperatifi çalışmaları içerisinde yer alır. Anarşistlerle ilk defa yan yana geleceği kooperatif süreci çeşitli tartışmaların ardından sönümlenecek olsa da Emel’in politik anlayışını temelden etkiler. Sonraki dönemde ise anarşizmi benimsemiş bir kamu emekçisi olarak, Ankara’daki diğer anarşistlerle ilişkisini sürdürse de politik çalışmalarının ağırlığını sendikal faaliyetler oluşturur.

Bir süre sonra Ali ile evlilikleri sona erer. Ayrıldıkları dönemde insanlar "Niye ayrılıyorsunuz?" dediğinde "Bence iki anarşistin 14 sene evli kalması rekor." diye cevap verir Emel. Evleri ayrılır ama yolları ayrılmaz. Emel 10 Ekim 2015 sabahı yine aynı yola düşer yoldaşı Ali ve barış isteyen binlerce insanla birlikte. O gün gerçekleştirilmesi planlanan Emek, Barış, Demokrasi Mitingi öncesinde, Emel sendikada yönetici olduğu için mitingin örgütlenme çalışmalarına da aktif biçimde katılmıştır. Yorucu bir süreç olmuştur ama bir önceki akşam Ankara dışından gelenlerin sosyal medyada paylaştığı fotoğraflardan mitingin oldukça kalabalık olacağını anlayınca tüm yorgunluğunu unutur.

Ertesi sabah Emel o gün kursa gidecek olan Artun'a babasının gelip onu alacağını tekrar tekrar tembihleyip evden çıkar. Yeni mahalleden metroya biner, Ulus'ta iner. Gençlik Parkı'nı yürüyerek geçer ve alana girer. İl dışından gelen arkadaşlarıyla sohbet eder. Toplanma alanı hınca hınç doludur. Sendikadan bir arkadaşı "Bizim yerimiz sıralamaya göre yanlış olmuş, bizim iki sendika öne geçmemiz gerekiyor." der. Bu formalite o sıkışıklıkta Emel’e çok saçma gelir, müdahale etmek ister ama sendikadakiler çoktan hareket etmeye başladığı için pek mümkün olmaz. O esnada sendikadan arkadaşı Dilşat’la birlikte döviz hazırlamak için hemen yolun kenarındaki çalılık alana geçerler. Bir çalının dibinde kuru zemin bulup, diz çökerler ve orada hızla dövizleri hazırlamaya başlarlar. O sırada arka arkaya iki bomba patlar. İkinci bomba Emel’in bulunduğu yere daha yakındır. Şans eseri yaralanmaz ama yaşadığı olayla şoka girer.

Ankara’daki en basit eylemde bile yüzlece polis yığınak yapmasına rağmen, o gün patlama anına kadar alanda hiç polis yoktur ama patlamadan kısa bir süre sonra polis gelir ve bombanın şokunu yaşayan insanlara saldırmaya başlar. Önce havaya ateş açar polis, Emel "geri kalanını da herhalde kurşunla öldürecekler." diye düşünür. Sonra onlarca yaralının olduğu, yaralanmayanların yaralananlara yardım etmeye çalıştığı alanda polisin biber gazlı saldırısı başlar.

Polis kısa sürede gelmiştir ama alana ilk ambulans patlamadan 40 dakika sonra gelir. Kalanlar bu koşullarda, yaralıları kurtarmaya ve ölenleri taşımaya çalışırlar. Sonra eve gider Emel, eyleme giderken yanına almayı unuttuğu telefonuyla Ali’yi arar, telefon çalar ama kimse cevap vermez. Sonra BTS’lileri ama en çok da Ali’nin BTS’den arkadaşı İdil’i arar. İdil de telefonlarına cevap vermez. Sonunda akşama kadar süren arayış başlar. Gün boyunca sakin kalmaya çalışarak Ali’yi aramaya devam eder. Sonunda Ali’nin hayatını kaybettiğini öğrenir. Gün bu kadar kısa değildir tabii. Bir yandan yaralıların kurtarılması, diğer yandan o kaos içinde yaşamını yitirenlerin bulunması için Ankara’da gün boyu süren bir teyakkuz hali vardır. Sayısız hikaye barındıran dehşet verici bir gündür.

* * *

İki gün sonra, 12 Ekim’de, katliamın gerçekleştiği Ankara Tren Garı’nda BTS üyeleri Ali Kitapcı ve İdil Güneyi için anma gerçekleşir. Anmada Emel’in başı, Artun Siyah’a sarılmışken bile dimdiktir, bakışlarına yansıyan öfkesi kanla yaratmak istedikleri korku ikliminde bizim umudumuz olur. Emel’in hikayesi 103 kişinin yaşamını yitirdiği 500’ü aşkın kişinin yaralandığı bir katliamın hikayesidir zaten. Ama bir fotoğraf karesinde özetlenen yaşamı, mücadelesi ve duruşuyla o katliamın simgelerinden biri haline gelir.“Biz ‘barış’ dedik, onlar ‘ölüm’ dedi. Katil onlar, biz katilin kim olduğunu biliyoruz.” der anmada. “Ama biz dimdik ayaktayız. Biz vicdanımızla, ahlakımızla ayaktayız, mücadelemiz devam edecek. Bizi bir kez öldürürler ama bin kez doğururlar.”

Emel mücadelesiyle bizim hikayemizi yazmaya devam eder. Yaşamın omzuna yüklediği ağırlığı kabullenerek değil ama bilerek tevazusunu ve insan sevgisini yitirmeden mücadelenin her zaman içinde olur. Yaşamı, yaptıkları, öfke ve kararlılık dolu sözleriyle bize, mücadeleyi, direnmeyi, düzeni ve devleti tekrar tekrar öğretir yoldaşımız. Onun öfke dolu bakışları, bizim sömürü, baskı ve katliam demek olan düzene karşı bakışımız ve yoldaşlarımızı katledenleri unutmamamızın teminatıdır. Onlarla aynı yolu yürüdüğümüz için ne mutlu bize…

*Avukat, Bizim Ali -Anarşist Bir Demiryolcunun Hikâyesi kitabının yazarı