Kayyımın arkasındaki filler çatışması ve gölge belediyecilik

Parçalar bir miktar spekülasyonla birleştirilmeye başlandığında, ilk akla gelen şey, ‘HDP çevrelerinde sanki Suriye ve Kandil merkezli bir takım gelişmeler olursa, kayyım uygulamasından, en azından yaygınlaşmasından vazgeçilecekmiş gibi bir beklenti mi var?’ sorusu oluyor.

Google Haberlere Abone ol

Ufuk Değirmenci*

En büyük üç Kürt ilinin belediyesinin ezberden gerekçelerle valilerin emrine verilmesinin üzerinden bir hafta geçti. Muhalefetin başını çeken Millet İttifakı’nın düşük profil tepkileri yüzünden sokak direnişinin yaygınlaşmadığı yönünde bir kabul var. Bunun yanında, HDP’nin bölge geneline yayılan bir eylemliliğinden de söz edilemez. Her ne kadar, kayyım protestoları sırasında bin kişi gözaltına alınmış olsa da protestolar üç şehirde kontrollü biçimde başkanlar ve milletvekillerinin oturma eylemleri merkezli biçimde yürütülüyor. Adeta, eylemlerin belli sınırların dışına çıkması istenmiyormuş gibi bir görüntü var fakat bu durum bölge kentlerinin sokaklarında 2016’dan beri geçerli olan sessizliğin devamı olarak da görülebilir.

İnsan bir haftadır yapılan açıklamalar ve eylemlerle, bölgedeki diğer gelişmeleri, söylenen ve söylenmesi beklenip de söylenmeyenlerle birlikte düşününce bu işin içinde başka neler olabilir diye speküle etmeye başlıyor. Parçalar bir miktar spekülasyonla birleştirilmeye başlandığında, ilk akla gelen şey, ‘HDP çevrelerinde sanki Suriye ve Kandil merkezli bir takım gelişmeler olursa, kayyım uygulamasından, en azından yaygınlaşmasından vazgeçilecekmiş gibi bir beklenti mi var?’ sorusu oluyor.

Nitekim kayyım kararının Öcalan’ın avukatlarının 7 Ağustos’ta yaptıkları görüşmenin “içeriğini” aktardıkları 18 Ağustos tarihli basın toplantısından bir gün sonraya denk gelmesi çok manidar. Türkiye İmralı’dan doğru bir basınç yaratmak için Mehmet Öcalan’ı da adaya göndermişse de ondan da seçime üç kala olduğu gibi bir çıkış gelmedi. “Erdoğan bir adım atarsa biz on adım atarız” diyen Selahattin Demirtaş’tan kayyım sonrası bir demeç gelmemesi, Kandil’den verilen demeçlerin ciddi biçimde seyrekleşmesi pazarlık ve tartışmaların sürdüğüne işaret ediyor. İşte bütün bunlardan dolayı, kayyım darbesi denilen şeyin, yerel seçimlere ve iç siyasete dair bir yanı olsa da daha önemli bir yanının, Suriye’de güvenli bölge adımında Öcalan’ın önerdiği iyi niyet adımlarının henüz atılmamasından kaynaklandığı anlaşılıyor. Suriye’de statükoyu ABD’nin Irak işgalinden çok daha köklü biçimde değiştirecek bir adım atılıyor. Rojava’nın bundan kârlı çıkması için Türkiye’nin şart koştuğu şeylerin yapılması gecikiyor. Daha basit biçimde söylersek, üç Kürt ilinin başına valilerin getirilmesi, iki-üç hafta önce uzman kulakların art arda açıkladığı PKK’nin silah bırakması ya da en azından güçlerini Türkiye dışına çekmesi türünden adımların atılmamasına karşısında saray rejiminin yaptığı bir hamle gibi görünüyor.

Öcalan tarafından “önerildiği” söylenen bu kararlar kabul edilmezse, üstüne üstlük Suriye’de “Güvenli Bölge”nin Türkiye’nin istediği şekilde hayata geçmesine rıza gösterilmezse kayyımın genişleyerek sürmesi büyük olasılıktır. CHP’den HDP’ye, Suriye’den İBKY’ye, İran’a ülke içi ve dışındaki pek çok aktörün olayın arkasındaki bu pazarlıkların bilgisiyle hareket ettiği de anlaşılıyor. Bu noktada Kandil’in de kayyım kararı ve ilk-iki gün gelen tepkilere bakarak, konuyu bir kez daha müzakere edeceğini doğrudan ve dolaylı taraflara duyurmuş olma olasılığı yüksektir. Ortada çok yönlü pazarlıkların olduğu, Kandil’in ve KCK sistemine bağlı Rojava yönetiminin son kararlarına kitlenmiş bir gerilimli bekleyişten söz edilebilir. Bu arada olan da halkın demokratik iradesine ve kamusal varlığı belediyelere oluyor. Belediyeler başta olmak üzere, Kürt hareketinin kazanımlarına, bir kez daha rehine muamelesi yapılıyor.

GÖREVDEN ALINAN YÖNETİMLER VE DEMOKRATİK TOPLUM NELER YAPABİLİR?

Bir kısmı speküle edilmiş bu çıkarımların ötesinde kayyım meselesine ilişkin ne söylenebilir? Velev ki, HDP’li belediyelerin geleceği bu çatışma ve pazarlıklara bağlı ve Kandil son noktada bahsedilen “önerilere” “hayır” yanıtı verdi. Bu durumda belediyelerin kayyım atamasıyla gasp edildiği şehirlerde mücadele nasıl sürdürülebilir sorusu önem kazanıyor.

Öncelikle başkanlar başta olmak üzere meşru belediye yönetimlerinde yer alanlardan oluşacak bir komite oluşturulmalıdır. Mahallelerde bulunan dernekler ve halkevleriyle işbirliği halinde çalışacak meşru belediye komitesinin yürüteceği faaliyetler üç boyutlu olmalıdır:

1) Kayyımların yaptıkları ve yapacakları yolsuzluk, usulsüzlük ve diğer kent suçlarını düzenli biçimde izleyip, raporlayıp, teşhir etmek şu aşamada en yapılabilir iştir. Belediyeler 17 yıl yıllık Kurdi yönetimler döneminde daha fazla olmak üzere halka mal olmuş kurumlar oldu. Denilebilir ki, yerel yönetimler bölgede halkın az çok temas edip, sözünü söylediği kamusal hizmet kurumu oldu. Önceki 2,5 yıllık kayyım dönemi, az çok yerelliğe ait olma özelliği 1999’dan beri gelişmiş bu kurumun nasıl sömürgeci bir mantıkla, ne yapılırsa yapılsın cezasız kalacağı anlayışıyla talan edildiğini, içinin boşaltılmaya, çökertilmeye çalışıldığını gözler önüne serdi. İkinci kez kayyım atanmasına halkın bu yüzden çok büyük bir tepkisi vardır. Bu tepkinin örgütlenmesi için söz konusu izleme, raporlama, teşhir faaliyeti oldukça kritiktir. Başkanların sözcülüğünü yapacağı bu komite, kendisine gelen ve yerel basından toplanan bilgileri güvenli sanal alem depolama alanlarında arşivlerken, bir yandan da bunlara dair düzenli raporlar yayımlayıp, önemli durumlarda açıklamalar yaparak, yerel halkın siyaseten ortak mülkü sayılabilecek belediyenin sahipsiz bırakılmadığı, yerel halkın onun üzerindeki ellerinin tamamen kopartılmadığını göstermek, sokak direnişiyle geriletilmeyen zorbalığın kırdığı özgüveni bir ölçüde de olsa tamir edecektir.

2) Bir diğer faaliyet alanı, yol, STK’larla birlikte içme suyu, temizlik, kanalizasyon gibi kamu hizmetlerine dair üç aylık, altı aylık kampanyalar örgütlemektir. Kayyım tarafından soyup soğana çevrilmiş, borç batağında yüzen bir belediyenin başkanıyken, şimdi memurun, işçinin maaşını ödeyemezsem halkın yüzüne nasıl bakarım diye soğuk terler döken insanlar olmaktan kurtulmuşlardır. Artık yetkileri ellerinden alınmış olsa da sırtlarındaki yumurta küfesi de ciddi biçimde hafiflemiştir. Belediye hizmetlerine dair kampanyaların yanında, meşru belediye komitesi, şehrin envanteri ve 10 yıllık imar planlarına dair çerçeve metinler üretilmesine ön ayak olabilir.

3) Bunlarla bağlantılı biçimde, meşru belediye komitesinin üçüncü temel faaliyeti bir tür gölge belediye gibi çalışmak olmalıdır. Örgütlülük ağlarının güçlü olduğu mahallelerden başlayarak, komite bir takım hizmet ve (kendine) yardım faaliyetlerinin imece ve halk seferberliği gibi yollarla yapılmasını planlayıp koordine ederek gölge belediye hüviyeti kazanabilir. Bu aynı zamanda, her daim geliştirilerek yeniden üretilmesi gereken ortak yaşam kültürünün temelindeki ilkeler ve hukukun oluşmasını sağlayan bir dinamizm de yaratabilecektir.

*KHK'li Öğretmen