Kendimizi kandırmamız bittiyse…

Kitlesel geri gönderme öyle veya böyle demokratik olduğunu söyleyen bir ülkede mümkün değil. Öncelikle yasal açıdan, hem ulusal hem de uluslararası hukuk buna izin vermiyor. Geri gönderme politikası pratikte de işlemiyor. Mültecilerin menşei ülkesinde barış ve huzur tesis edilmedikçe kimse geri dönmek istemiyor.

Google Haberlere Abone ol

Didem Danış* & Deniz Şenol Sert**

Son günlerde sıkça ifade edilen “gönderelim” tezi (1) toplumda yaygın kabul gördüğü için bu yönde düşünenlere cevap verme ihtiyacı duyduk. En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim: Toplu geri gönderme politikası gerçekçi ve uygulanabilir olmadığı gibi hem kendi yasalarımıza hem de taraf olduğumuz uluslararası hukuki sözleşmelere aykırıdır. Yapmamız gereken şey, insan haysiyetine uygun bir şekilde bir arada yaşamanın yollarını bulmak.

Neden geri göndermeler uygulanabilir bir seçenek değil? Bu konudaki geçmiş deneyimlerin de gösterdiği üzere kitlesel geri gönderme öyle veya böyle demokratik olduğunu söyleyen bir ülkede mümkün değil. Öncelikle yasal açıdan, hem ulusal, hem de uluslararası hukuk buna izin vermiyor. (2) Geri gönderme politikası pratikte de işlemiyor. Mültecilerin menşei ülkesinde barış ve huzur tesis edilmedikçe kimse geri dönmek istemiyor. Çok sık örnek verilen İran 2009 yılından beri pek çok kere Afganları sınır dışı etmeye çalıştı. Yüz binlerce Afgan, İran’ı terk etmek zorunda kalsa da sonuçta iki milyondan fazla Afgan hâlâ İran’da yaşamaya devam ediyor. Kısacası böyle bir geri gönderme politikası uygulanabilir değil ve en önemlisi bu politikanın çok ciddi olumsuz yan etkileri var.

Hükümetin son dönemde benimsediği geri gönderme politikasının sonuçları neler?

(1) Hâlihazırda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında yanlış beklentilere sebep oluyor -sanki Türkiye’de bulunan 3,6 milyon Suriyelinin tümünün geri gideceği beklentisini yaratıyor.

(2) Bu beklenti toplumdaki tahammülsüzlüğü ve tepkiselliği arttırıyor.

(3) Türkiye’deki Suriyelilerin çok ciddi korku, kaygı, endişe duymalarına ve giderek daha da içe kapanmalarına neden oluyor -ki bunun sonucu olarak Fransa’nın yıllardır çözemediği gettolaşma sorunu ortaya çıkabilir.

(4) Türkiye’nin bugüne kadar gerçekleştirdiği tüm iyi politikalara zarar veriyor. Tam da bu yüzden, sıklıkla dile getirilen “Suriye’de güvenli bölge kuralım, Suriyelileri oraya gönderelim; hem onlardan kurtulmuş oluruz hem de bize dost bir nüfusu kalkan olarak sınıra yerleştiririz” görüşünü daha baştan yanlış bir zemin üzerine kuruyor. Zorla gönderilen kişilerin Türkiye’ye karşı dostane hisler içinde olacağını beklemek, kâğıt üzerinde strateji kurup insan faktörünü unutanları büyük bir hayal kırıklığına uğratacaktır.

Peki, üçüncü güvenli ülkelere yeniden yerleştirme düşünülemez mi? Göç İdaresi tarafından açıklanan sayılara bakıldığında hem bire-bir formülü kapsamında, hem de diğer yerleştirmelerde toplam sayının son beş yılda 40 bini geçmediğini görüyoruz (3). Dolayısıyla ne Avrupa ne de dünyanın diğer mülteci kabul eden ülkelerinde Suriyelileri kabul etmek gibi bir irade görünmüyor. En mülteci yanlısı Kanada, Türkiye’den 4 bin 319 Suriyeli kabul etmişken, “Batı’nın ikiyüzlülüğü” diye söylenmenin pek işe yaramayacağını kabul etmek gerekir.

Elimizde kalan son seçenek, burada, bu ülkede, bir arada ve insanca yaşamanın yollarını aramaktan geçiyor. Şüphesiz bu kolay bir iş değil, Türkiye’nin daha önce hiç karşılaşmadığı büyüklükte bir kitlenin toplumdaki farklı kesimler tarafından kabul görmesinden bahsediyoruz. Ayrıca bu kitlenin, daha önce Türkiye’ye sığınan gruplara kıyasla kültürel açıdan çok farklı olduğuna inanılıyor. Türkiye’nin ciddi bir ekonomik tıkanmışlık içerisinde olduğu, özellikle de toplumsal eşitsizliklerin arttığı, kendi genç nüfusuna istihdam sağlayamadığı bir dönemde göçmen karşıtı tepkilerin yükselmesi doğal. Özellikle sosyal yardımlar gibi geçimlerinin bir parçası olan kısıtlı kaynaklarını Suriyeliler ile paylaşmak istemeyen kişilerin endişeleri var. Sosyal medyada ırkçılığa varan söylemlerin, bu tepkileri istismar ederek göçmen düşmanlığını toplumun geneline yaymak istedikleri de aşikar. Bugün yaşadığımız nokta bu açıdan çok kritik. Belki de ilk defa bu konuları kamuoyunda tartışmanın alanı yaratılmış durumda. Zira ne açık kapı politikası, ne AB ile imzalanan mutabakat, ne vatandaşlığa kabul politikası, ne de eğitim, sağlık ve diğer kamusal hizmetlerle ilgili şimdiye dek şeffaf ve eleştiriye açık bir tartışma ortamı olmadı.

Birlikte yaşamanın yollarını bulmamız gerekiyorsa ne yapılmalı? Öncelikle siyaset yapıcıların ve kamuoyunun sığınmacıların geçici değil kalıcı olduğunun farkına varması gerekiyor. Bu kalıcılaşmanın önünün insan hakları savunucuları değil, hükümet tarafından açıldığının da altını çizmeliyiz. 18 Mart 2016 AB-Türkiye Mutabakatı ardından 2 Temmuz 2016’da Suriyelilere vatandaşlık verileceğini açıklayan (4) Cumhurbaşkanı nezdinde devlet, kamuoyunda hiçbir tartışmaya imkân tanımadan hem Suriyeliler hem Türkiyeliler için çok önemli sonuçları olacak bir karar almış oldu. Bu kararın hemen arkasından 15 Temmuz darbe girişimi olmasaydı, biz bugün yaptığımız tartışmayı belki de o zaman yapacaktık.

“Suriyeliler” olarak konu edilen 3.6 milyon kişinin yekpare bir grup olarak ele alınması gerçekçi çözümler yaratmanın önünde ciddi bir engel. Bu çok boyutlu konu üzerine veriye dayalı, eleştirel, bilimsel, sivil toplum, devlet kurumları ve akademisyenler arasında sadakat değil liyakat esaslı kolektif tartışmalara ihtiyaç var. Türkiye’nin yapısal sorunlarına ışık tutabilecek, çözümleri ancak uzun vadede gerçekleştirebileceğimiz bir iradenin ortaya çıkmasına vesile olabilecek bir konuyu tartışmaya başladık. Bu hassas konu karşısında insani ve gerçekçi bir tutum ve politika geliştirebilmek için, birbirimizi hırpalamayı bırakıp, farklılıklarımıza rağmen ortak bir yaşam inşa etmenin yollarını aramaya başlamalıyız.

(1) https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/07/31/ulkemizdeki-suriyeliler-ve-suriye-uzerine/

(2) https://www.gocarastirmalaridernegi.org/tr/duyurular/76-geri-gondermelerle-ilgili-acik-cagri

(3) https://www.goc.gov.tr/gecici-koruma5638

(4) https://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/07/160703_erdogan_suriyeliler

* Doç. Dr. Didem Danış, Galatasaray Üniv.

** Doç. Dr. Deniz Şenol Sert, Özyeğin Üniv.