Kürtler, Kemalizm ve siyasal İslam

Kürtlerin kurtuluşunu vadeden, Kemalizmle başlayan bir ideoloji arayışı siyasal İslamcı ideolojiye bel bağlamakla sonuçlandı bir süreden sonra. Siyasal İslamcıların devleti ele geçirmesinden sonra Kürtlerin kurtuluşu için bu sefer de İmralı’dan “ümmet kardeşliği” nidası yükselmiştir. Bu dönemsel makas değişimi Kürtleri, Türkiye siyasetindeki Truva atı konumuna sürüklemiştir.

Google Haberlere Abone ol

Hatice Özhan*

Kürtler teritoryal sınırları içinde yaşadıkları devletlerin siyasetlerinde belirleyici bir konuma sahip olmuşlardır bu güne değin. İleri geri yürüyerek de olsa sürdürdükleri bu etkin konumları, ulusal mücadelelerinin de en önemli nosyonudur. Bu kavrayış aslında 1914-1918 Dünya Savaşı’nın sonunda ulusal kurtuluş mücadelesiyle ortaya çıkan, Kürtlerin de dâhil olduğu, Doğu halklarının bir özelliğiydi. Kürtlerin evveldendir bir kısır döngüye hapsolmuş siyasi geleceklerinin tayini söz konusu dönemde uluslararası aktörlerin gündemine düşmüştü. Birinci Dünya Savaşı sonunda nüfuz bölgelerinin belirlenmesi ve Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı olacak devletlerin oluşturulması sırasında Kürtlere bir takım resmi sözler ve demeçler verildiyse de hiçbiri yerine getirilmedi. Sınırlar etnik ve insancıl düşüncelerle değil sermaye gruplarının gizli çıkarlarına uygun olarak çizilince Kürtler yalnızlaştırıldı. Yanı sıra bu durumu gidermek adına verilen güvenceler ve Milliyetler Cemiyeti’nin kâğıt üzerinde kalan vesayeti, Saint-James (İngiltere) hükümetinin uygun gördüğü şekilde, çok yetersiz ölçülerde işledi. ‘Kendi işimi kendim görürüm’ minvalinden mücadelelerine devam eden Kürtlerin hâlihazırdaki siyasi pozisyonları halen de muhataplarının kanaat getirdikleri sınırlar ölçüsünde varlık kazanıyor maalesef ki.

İran, Irak ve Suriye devletlerinde siyasi ve askeri yollardan tartışmalı bir şekilde devam eden Kürt mücadelesinin geldiği noktayı Türkiye bağlamında yorumlamak bu yazının amacıdır. Gerek Türkiye kamuoyunda gerekse de uluslararası kamuoyunda Kürt mücadelesi silahla ilişkilendirildiğinden Kürt meselesi sözel düzeyde nitelikli bir tartışmanın uzağında tutulmuştur. Bu uzaklığa rağmen bir dönemden sonra dâhil olunan demokratik siyaset süreci söylemsel düzeyde de olsa Kürtlere Kürt meselesinin kamusallaştırılması fırsatını sunmuştur. Ama nasıl? Nasılı, niçini Kürt sorunun kamusallaştırılmasında rolü olan birincil aktörlerin mevcut meseleyi ele alış biçimlerinde saklı. Kürt meselesi gibi uluslararası bir meseleyi dışarıya karşı Türkiye’nin bir iç sorunu olarak göstermekle başladı her şey. Meselenin içeriden halledilmesi tutumu nihayetinde Kürt toplumunun “iki akım”ın etkisine girmesine yol açmıştır. Dönemin şartlarına göre açılıp kapanan pragmatist bir siyaset şemsiyesi altına giren Kürtlerin kapıldıkları akımlardan biri Kemalizm, diğeri ise siyasal İslamcılıktır.

Türkiye devletinin kurucu ideolojisi Kemalizm Sovyet yanlılığı hasebiyle Türkiye’deki ekseri solcunun kendine yakın bulduğu, fikirlerinin üzerinde temellendiği düalist bir ideolojidir. 'Tam Bağımsız Türkiye'yi solculuk şiarı sayan bu kesimin askeri yönetimlerle bu noktada yakaladıkları fikir birliği sayesinde Askeri vesayet bir sorun olarak görülmemiştir bu kesimlerde. Kürt meselesine yaklaşımları da etnik bölücülük/İngiliz oyunları çerçevesinde görülmüştür. Bu tandansta yetişen Öcalan’ın Kürt meselesine bakışı da bu çerçevede gelişmiştir. Hatırlanacağı üzere Öcalan’ın Kemalizm fikirleri bu dönemin bir ürünü olarak görülecektir. Kürt gençlerinin de Kemalist ideolojinin etkisinde kalmasında İmralı’dan avukatları aracılığıyla yayılan 24 Eylül 2003, 10 Mayıs 2006, 7 Eylül 2006, 21 Haziran 2006, 27 Şubat 2002, 3 Nisan 2008 tarihli görüşmenin biricik etkisi vardır.

Abdullah Öcalan 24 Eylül 2003’te avukatları ile yaydığı konuşmasında aynen şu sözlere yer verir..

“Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünün bazı Kürt çevrelerce Atatürk'ün milliyetçi ve ırkçı olduğunun gösterilmesi adına yaydıklarını belirtmiştir. Bu ifadenin başta Kürtler gelmek üzere halkları asimile etmek amacıyla oluşturulmadığını ifade eden Öcalan gerekçesini şöyle belirtir: “Türkler Osmanlı döneminde kırsalda yaşıyordu. Hor görülüp dışlanıyorlardı. Türkmenlerin kendilerine güvenmelerini sağlamak için bu söz söylenmiştir. Yoksa Kürtlerin de kendilerine Türküm demeleri için değil. Ne mutlu Türküm diyene, ne mutlu Türk oldum demek değildir. Bu büyük bir yalandır. Türkiye ulusu kavramı tüm halkları kapsayabilir, Türk ve Kürtleri temsil ve ifade edebilir, bundan gocunmamak lazım. “

24 Eylül 2003 konuşması..

“Büyük stratejik önem arz eden Kemalizm, ‘emperyalizm koşullarında, emperyalizme karşı halkların bağımsızlaşması, özgürleşmesi ve özerkleşmesi, Türk ve Kürt halkının birlikte emperyalizme karşı tavır koyma hareketi, Türk ve Kürt halkının emperyalizm koşullarında özgür birlikteliğidir..”

10 Mayıs 2006 konuşması…

“ Atatürk, Cumhuriyeti kurarken üç ana noktayı esas almıştır. Birinci nokta Napolyon militarizmi, ikinci nokta Fransa III. Cumhuriyet dönemi modeli, üçüncü nokta Alman devletçi burjuva kapitalizmi..”

7 Eylül 2006 konuşması…

“.. Atatürk‘ün hanedanlık ve dinsellik üzerine kurulu devlet yapısını yıkıp yerine cumhuriyet ilan etmesi çok ciddi bir siyasi ve devrimci pratikti. Bu yüzden Atatürk'ü devrimci ve ihtilalci olarak tanımlayabiliriz."

27 Şubat 2002 konuşması..

1920'de kurulan TBMM iki halkın ortak meclisiydi. Mecliste Kürt parlamenterler resmen Kürdistan mebusu olarak ilan edildi. O yüzden ‘Atatürkçülük Türk - Kürt kardeşliğinin tesisidir. Atatürk‘ün Kürt düşmanlığını esas alan tek bir cümlesi yoktur. Benim biricik eserim Türk milliyetçiliğidir dememiştir. Cumhuriyetçiliktir demiştir.‘ (27 Şubat 2002 konuşması)

Abdullah Öcalan İngilizlerin tesiri ile başlayan Şeyh Sait isyanının Atatürk’ün siyasetinde değişikliklere yol açtığını ifade ediyor..

3 Nisan 2008 konuşması..

‘Mustafa Kemal, Kürtlerin ve Türklerin uzlaşması, bir arada yaşaması için çalıştı. Ancak buna izin verilmedi. Mustafa Kemal‘in etrafı İttihat ve Terakki kadrolarıyla kuşatılmıştı. Bunlar provokasyonlarla bunun gelişmesini engellediler. İşte biliyorsunuz Şeyh Sait olayı, yine Mustafa Suphi olayı, Menemen olayı…”

21 Haziran 2006 konuşması…

Atatürk Kürt karşıtı birisi değildi. Kürtlere geniş muhtariyet verilmesi gerektiği yönünde düşünceleri oldu. Bu düşünceleri içeren çok sayıda mektuplar ve benzeri belgeler bulunmaktadır. Ancak bu belgelerin çoğu Kemalist olduklarını iddia eden bürokratların da içerisinde yer aldığı bazı kesimlerce yakılarak imha edildi.

Bir Atatürkçüden daha çok Atatürkçü bu söylemler dizisi zamanın ruhuna uygun düşen niteliklerde. İnanmak isteyen için yakın dönem Kürt ve Türkiye tarihlerinin yeni baştan araştırılmasına elbette ki gerek yoktur. Stratejik davranmak adına yapılmış bir manipülasyon olarak da kabul görülebilir gerçeği görmek istemeyence. Balçık elinizde dilediğinizce güneşi sıvayın durun ancak Kürt meselesi gibi önemli bir konunun dönemsel zayiatlara kurban verilemeyeceğini değil iyi bir tarih okumasına sahip biri, sadece yaşadığı acılardan yola çıkan biri bile bilebilir.

Kürtlerin kurtuluşunu vadeden, Kemalizmle başlayan bir ideoloji arayışı siyasal İslamcı ideolojiye bel bağlamakla sonuçlandı bir süreden sonra. Siyasal İslamcıların devleti ele geçirmesinden sonra Kürtlerin kurtuluşu için bu sefer de İmralı’dan “ümmet kardeşliği” nidası yükselmiştir. Bu dönemsel makas değişimi Kürtleri, Türkiye siyasetindeki Truva atı konumuna sürüklemiştir. Kürtlerin güncel siyasi konumu Türk muhalefet kanadının bir parçası olması şeklindedir. Resmi ideolojice etnik bölücülük unsuru olarak mimlenen konumundan muhalefet kanadında tanımlanan bir unsur olmaya varan Kürt mücadelesi serüveni Kürtleri son tahlilde sadece demokrasi mücadelesi yürüten bir süje konumuna getirtmiştir.

Sadece muhalefet çizgisinde hareket eder duruma gelen Kürtler tekrardan Kemalist bir çizgiye çekilmiştir. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” demokrasi taleplerinin görünmez alt metnini oluşturuyor. Kürt hareketinde sözü geçer konumları ele geçiren sol tandanslı Kemalist cenahın etkisiyle Kürt meselesi HES meselesinin de çok gerisinde bir yer almıştır. Bugün Türkiye’de tüm kesimleri kapsayan bir demokrasi sorununun olduğu deneyimlerle ortadadır. Demokrasinin tesisi noktasında toplumun tüm kesimlerini kapsayan karşıt bir mücadelenin yürütülmesi gayet insani ve siyaseten de rasyonel bir toplum ittifakı gerçekliğidir. İstanbul seçimleri bu bağlamda tarihi önemde bir süreçtir. Hatta toplumun duyduğu demokrasi ihtiyacı siyasetteki gerilimin Kemalistlerle siyasal İslamcılar arasındaki iktidar savaşının bir sonucu olduğunu görünmezleştiren bir düzeye getirmiştir. Demokrasi sorunların merhemidir ancak bu, Kürt ulusal mücadelesinin Kürt siyasi hareketinin ajandasından çıkmasının bir gerekçesi olamaz. Kürtlerin kendileri için ne istediklerine bir an önce yanıt aramaları gerekiyor yoksa unutulmamalıdır ki zaman Hüseyin Bolt değildir!

Yararlanılan kaynak: https://288757.forumromanum.com/member/forum/entry.user_288757.2.1111258146.apo_lsquo_dan_ok_atatuerk_kemalizm_soezleri-piya.html

Basil Nikitin (Kürtler)

*Sosyolog-yazar