Kontrolün çaresizliği

Kontrol mekanizmalarının somut halini yargı sisteminin motoru kolluk güçlerinin uygulamalarından görürüz. Yargılamaya konu olan içerik ne denli muğlak ise bütün deliller; “teknik takip” denilen kontrol sistemi ile nitelendirilir, muğlaklık sistematik bir yönetme taktiğidir. Önemli olan takibin kendisidir ve bunun hangi saikle yapıldığı önem arz etmez.

Google Haberlere Abone ol

Eşref Avcı

G. Orwell'in 1984 eseri tanınmış en ünlü distopyadır. Gözetlemenin, ihbarın doruk noktasıdır kitap. Onu modernizm eleştirisi olarak okumak gerekse de totaliter tahayyülün sınırlarının olmadığını göstermesi açısından ilginçtir.

Tahayyül edilen şey, aynı zamanda olabilirliğin koşullarını da imler. Gözetlemenin tarihsel arka planı, panoptikon tipi gözetlemeden günümüz toplumlarını kontrol etme mekanizmalarına kadar (sosyal ağlardan, uydulara kadar, MOBESE kameralarından, dinleme ağlarına kadar) Orwell’in distopyasını aratmayacak olanaklar yaratmıştır egemen sınıflara.

Kontrol mekanizmalarının işlevsel özelliklerinden daha çok, niteliksel bir hal alan sistemin kendini süreklileştirme ve meşrulaştırma olanağını elde etmesidir.

Günümüz ezilenlerinin egemen sınıflar karşısındaki çaresizliklerinin altında yatan temel saik de, sistemin boş alan bırakmadığı kontrol mekanizmalarıdır. (Bahsi edilen çaresizlik, kitlelerin örgütsüzlüğünden kendine alan açar, başka türlü toplumu kontrol etmek iktidarlar için mümkün ve olası değildir).

Ancak bu kontrol mekanizmalarının işleyişi için somut bir suç ve suçlar tanımını yapılması ve suçlunun takibatının yasal koşullarının sağlanması gerekmektedir, sorun suçun ortadan kaldırılmaması üzerine kurulur. Suçlunun takibine verilen rıza, sistemin bütün toplumun üzerindeki tahakkümünün sırrıdır. O halde suçlunun kim olduğu değil, suçun toplumun kendisini dönüştürdüğü bir durumla karşı karşıyayız. Hukukun alanına giren her yargı kararı sistemin döngüsünün zorunlu ve yeterli koşuludur.

Kontrol mekanizmalarının somut halini ise yargı sisteminin motoru kolluk güçlerinin uygulamalarından görürüz. Yargılamaya konu olan içerik ne denli muğlak ise bütün deliller; “teknik takip” denilen kontrol sistemi ile nitelendirilir, muğlaklık sistematik bir yönetme taktiğidir. Önemli olan takibin kendisidir ve bunun hangi saikle yapıldığı önem arz etmez. Bu anlamda “teknik takibi” yapanın öznel niyetlerinden de bağımsızdır. Dolayısıyla suçun yazılı hali ile yaşanan hali arasında kurulan her bağ sistemin döngüsü için elzemdir.

AKP iktidarının uygulama mucidi olduğu “Cumhurbaşkanına hakaret” suçu da, bu duruma iyi bir örnektir. Cumhurbaşkanına niteliğini veren şey cumhuru temsil etmesidir. Cumhur ise bütün kötücül özelliklerinden sıyrılmış, “iyi” olan ne varsa içerisine yedirilmiş bir karakterdir.

Dolayısıyla Cumhurbaşkanına söylenen her söz bu “iyiye” hizmet etmek durumundadır. Bu iyiye hizmet etmiyorsa söz Cumhurbaşkanı üzerinden cumhura söylenmiş kabul edilir.

Dolayısıyla “iyiyi” temsil eden bir kurumsal yapıdan hareketle toplamda toplumun kendisi bu suç üzerinden disipline edilmektedir.

Seçimli temsil sistemlerinin toplumun bütünü üzerinde meşruiyet yaratmadığı durumlarda “suç” bu meşruiyeti üstlenir. Meşruluğun sınırı ile suçun sınırı birbirlerine değer. Burada meşruluğun içerisinde sisteme “iyilik” besleyenlerin rızalarının yanına suçun “kötülük” besleyici yapısı arasındaki kaçınılmaz gerilim iktidarın lehine zora dayalı rıza üretir.

Temel yasaların hükmünün olmadığı bir zeminde bu tür suçlar meşruiyet kaynağının tamamıyla hükümsüz hale geldiğini gösterir. Sistemin ekonomik-siyasal-ideolojik kaynaklarının çöküş haline geldiği bir rejimin temel yasalar üzerinden rıza üretemeyeceği ve dahi meşruiyetin tek kaynağının “zora” dönüştüğü kuşku götürmez bir gerçektir.

Sıradan bir burjuva rejimde temel yasalar sistemin devamlılığı için yeterli iken, sistemsel çöküş halinde olan bu tür rejimler temel yasalar yerine bu tür rejimi yukarıdan aşağıya zor yoluyla kontrol altında tutan tek bir suç yasası üzerinden devamlılığını sağlar.

Her seçimin plebisiter özellikte olmasının ve tek bir yasa üzerinden bütün muhalefetin kontrol altına alınmaya çalışıldığı bu tür rejimlerin karakteristiği ara rejim formuna uygundur.

Yani seçimle belirli bir yüzdeyi kendisine bağlama ve kalanları suç üzerinden zor yolu ile bağlama.

Herhangi bir hukuksal sistematik yerine tek bir suç yasası üzerinden toplumsal, siyasal yaşamın kontrolüdür söz konusu olan. Bu anlamda tipik bir faşizm değerlendirmesi söz konusu edilemez, bunun yerine ara rejimlerin kurumsal hale getirildiği, faşizme ait pratik uygulamaların söz konusu edildiği, uygulandığı bir rejimdir.

Bu “ara rejim” formu olağanın mevcut iktidar lehine olağanüstü hale getirilmesidir. Burjuvazinin çeşitli kliklerinin bu ara rejimden çıkarlarının olması söz konusu olsa da, karar mekanizmalarından dolayısıyla ekonomik gasptan yeterince nemalanamadığı için huzursuzdur.

Bundan dolayı rejim kendi içinde hegemonun kim olduğuna karar verilemediği ancak fiili bir kliğin zor olanakları ile muktedir hale geldiği bir formdur. Ve bu form yargının bütünüyle bu kliğin taleplerine uygun olarak şekillendirilmesini gerekli kılar. ‘Tek bir yasanın diğer bütün yasalardan üstün olduğu’ bu durum yargının siyasal zemindeki yoğunluğunu hukuki zemindeki yokluğunu gösterir.

Kontrol mekanizmalarının çoklu kullanımının toplumun direnme olanaklarını zayıflattığı doğru olsa da, bu iktidar ile olan siyasal hesaplaşmaların zeminin farklı formlarda devam edeceğinin göstergesidir.

İnsanların sürekli izlenme hissiyatı içerisinde olması, takip edilmesi, kontrol edilmesi toplumsal paranoyanın en önemli göstergesidir. Ancak bu paranoya iktidar cephesinin toplumdaki yansımasından başka bir anlama gelmez, muktedir, yönetmenin sınırına geldiği her uğrakta yeni bir sınır ihlali ile karşılaşmak zorundadır. Onun huzuru huzursuzluğudur. O huzursuzluğuyla nitelendirilir.

Dolayısıyla muktedir net değil, muğlaktır. Kapitalizm de bu anlamda muğlaklığı ile kontrol üretebilir.

Etiketler 1984 distopya G. Orwell