Bir İstanbul aşığı: Çelik Gülersoy'u anarken

73 yıllık yaşamınızı İstanbul’a adadınız. Mesleğiniz hukuk, ruhunuz yaratıcı bir mimar, bir estetikçiydi. Terk edilmiş, yıkılmış viraneler, mezbele yerler sizin elinizde sihirli bir değnek değmiş gibi başka bir dünyaya dönüşüyordu.

Google Haberlere Abone ol

İzzet Doğan*

Şimdi ışıklar içinde yatan Çelik Gülersoy Kız Kulesi için yazdığı kitabında “Her evin bir süsü, her salonun bir vazosu, bir biblosu olmaz mı, İstanbul’un biblosu da denizden gelenleri denizin ortasında selamlayıp karşılayan kulesidir” diyor ve kuleye; “Seni hiçbir zaman unutmadım. Seni artık seyredemediğim semtlerde oturma zorunda kaldığım uzun yıllar boyunca da hiç unutmadım seni…” demişti.

Çelik Gülersoy doğru söylüyordu. Gerçekten her evin bir süsü, bir vazosu, bir biblosu olur. Ama her kentin de “bir sevdalısı”, “bir şövalyesi”, “bir mimarı”, “bir aşığı”, “bir beyefendisi”, “bir yazarı” ve “bir küskünü” olur.

İşte İstanbul için onlar sizdiniz Sevgili Gülersoy.

İSTANBUL'A ADANMIŞ YAŞAM

73 yıllık yaşamınızı İstanbul’a adadınız. Mesleğiniz hukuk, ruhunuz yaratıcı bir mimar, bir estetikçiydi. Terk edilmiş, yıkılmış viraneler, mezbele yerler sizin elinizde sihirli bir değnek değmiş gibi başka bir dünyaya dönüşüyordu.

Malta Köşkü, Sarı Köşk, Pembe Köşk, Beyaz Köşk, Çamlıca, Hidiv Kasrı, Yeşil Ev, Kariye Oteli, Büyükada Kültür Evi, Safranbolu Otelleri, Soğuk Çeşme Sokağı ve daha onlarcası betonlaşan bir kentte sevgilinin kitaplarda kurutulmuş kırmızı gülleri gibi yaşamakta.

Unutmadık. Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand bir Noel tatilini geçirmek üzere habersiz olarak Yeşil Ev’e gelmişti. Ayrıca bin odalı Madrid Sarayı'nın sahibi Kraliçe Sofia da dört-beş günlük tatilini yakınları ile birlikte Soğuk Çeşme Sokağı'ndaki bir pansiyonda geçirmişti ve bu yerleri siz yaşama kazandırmıştınız.

İstanbul tarihi üzerine, kentin semtleri üzerine yazdığınız altmışın üzerinde kitap, kentteki değişiklikleri saptayan gravür yayınlarınız, Türkiye’yi anlatan ünlü Batı eserlerini ilk kez dilimize kazandırmanız unutulur mu? Ayrıca yüzlerce seçilmiş kitaptan oluşan Soğuk Çeşme Sokağı'ndaki “İstanbul Kitaplığı”. Yani tüm mal varlığınızı bağışladığınız o görkemli kütüphane.

Köklerinden-geçmişinden korkmadan cumhuriyet devrimlerine bağlı Gülersoy aramızdan bir yıldız gibi kayarken “Gelecek Yüzyıla Işık Tutan En Seçkin Beş yüz Avrupalıdan biri” olarak Avrupalılar tarafından ödüllendirilmiştir.

Ödülleri arasında İtalya (1976) ve Fransa (1980) Cumhurbaşkanları Şeref Nişanı ve Şövalye payesi, Boğaziçi, Karadeniz ve Anadolu Üniversiteleri Onur Doktorası, Malta Köşkü (1980) ve Yeşil Ev (1986) için “Europa Nostra” adlı kültür kuruluşundan yılın ödülü, İstanbul Belediyesi Teşekkür Beratı (1991) ve Kültür ve Sanat Büyük Ödülü (2001) ile Turizm Bakanlığı'ndan verilen “Altın Güneş “ödülü bulunmaktadır.

İSTANBUL ŞÖVALYESİ

Demirciler Çarşısı Cinayeti adlı kitabının giriş cümlesinde Yaşar Kemal’in dediği gibi “o iyi insanlar o güzel atlara binip gittiler”. O güzel insan Gülersoy'u da yaşamında üzen ve onu küstüren olaylar oldu. Önce Genel müdürü olduğu Turing’in elinden triptik geliri alındı. Geliri daralan Turing Koru Motel ve Şişli’deki binasını satmak zorunda kaldı. Sonra İstanbul Belediyesi sözleşme iptali yoluyla Gülersoy’un yeniden canlandırdığı yalıları, köşkleri ve Çamlıca Tepesi’ni Turing’ten geri aldı. Hürriyet gazetesinin İstanbul ekinin başyazarlığı da elinden alınmıştı. Aslında iyi bir yazardı ama bu sıfatla tanınmıyordu. Tüm bu olaylar onu küstürdü, çok üzdü, yalnızlaştırdı. Ayrıca çok düşkün olduğu annesini yitirmekten çok acı çekmişti.

Henüz öneminin bu kadar gündemde olmadığı dönemde, doğal ve organik beslenmeye önem veriyor Anadolu köylerinden edindiği bu besinleri herkese tavsiye ediyordu. Bir gün bana “elmanın içinde kurt olması, ilaçsız olduğunu gösterir ve ben o elmayı yerim” demişti.

Onu yitirdiğimizde basında çıkan haberlerin başlıklarına yeniden baktım: "Ağla İstanbul", "Boğaz'ın şövalyesi öldü", "İstanbul âşığını kaybetti", "İstanbul'un boynu bükük kaldı", "İstanbul'un gözü yaşlı", "Bir Türkiye sevdalısını yitirdik", "Son İstanbul beyefendisini yitirdik" ve benzerleri.

Gülersoy’un anısı için Kadıköy Belediyesi 2009 yılında Fenerbahçe Parkı içinde bir anıt dikti. Heykeltıraş Hüseyin Suna tarafından yapılan beş metre yüksekliğindeki bu anıtta Güleysoy’un portesi var. Ayrıca İstanbul'un simgelerinden bir martı havalanıyor. İşte bu İstanbul aşığı insan şimdi havalanan bir martı kanadının altında köpükler içerisinde Boğaz'ın sularını ve Boğaz'ın inci kolyesi Kız Kulesi'ni seyrediyor 5 Temmuz 2003 yılında yitirdiğimiz bu İstanbul şövalyesini 8 Temmuz 2003 günü Sarıyer-Demirciköy Mezarlığı'nda çok sevdiği annesi Münevver Hanım'ın da içinde yattığı mezarda toprağa vermiştik. Toprağı bol olsun. Unutmadık, unutamayız.

*Emekli İstanbul Hâkimi