'Yerli ve milli' erkekliğin yarattığı heteroseksüel erkeklik krizi ve LGBTİ+ siyaseti

Toplumsal muhalefete mensup erkekliklerin devletin Türkçü-İslamcı erkekliği ile derin uzlaşmazlığı, Türkçü-İslamcı erkekliğin kendi otoritesi konusunda kamusal bir mutabakat sağlayabilmesinin önüne geçiyor. Bu da, LGBTİ+ siyaseti için cinsiyetli heteronormativiteye karşı yeni kanallar açıyor.

Google Haberlere Abone ol

Eda Canımana*

Toplumun söylemlerinden tamamen dışlanmış bir olgu olduğu düşünülen cinsellik, devletin tüm iktidar özneleri tarafından Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca siyasi bir tabu haline getirilmeye devam etmekte. Devlet mekanizması her ne kadar cinsellik ve cinsiyet üstü gibi görünse de, iktidar öznelerinin kendi ideolojileri doğrultusunda yeni heteroseksüel erkeklikler inşa etmeye mecbur olmaları, aslında Türkiye’de siyasal rejimin oturduğu cinsiyetli seksüel güç ilişkilerinin çatlaklarının kapatılamaz olduğunu gösteriyor. Fakat Türkiye’de siyasi rejim her ne kadar heteronormativite üretimi için bir araç olarak kullanılsa da bu heteronormativitenin ayrıcalıklı özneleri olan Türkiyeli heteroseksüel erkeklik performansları birbirleriyle her geçen gün daha da derinleşen bir tarihsel politik çatışma halinde. Daha da önemlisi bu çatışma, AKP’nin inşa etmeye çalıştığı İslami heteroseksüel aileci erkekliğin toplumun çeşitli baskın erkeklikleri ile zıtlaşması nedeniyle daha da keskinleşmekte. Bu da toplumsal cinsiyet ve cinsellik eşitliğini savunan politik özneler, spesifik olarak LGBTİ+ siyaseti ve hareketi için ciddi olanaklar teşkil etmekte. Zira Türkiye’de AKP özelinde Türkçü-İslamcı erkekliğin iktidarının sallantıda olduğu şu dönemde erkeklik çatışması LGBTİ+ siyaseti tarafından kristalize olmakta.

İslamcı erkekliğin devlet erkine erişmeye başladığı 90’lı yıllardan beri, ki bu yıllar aynı zamanda LGBTİ+ hareketinin kurumsallaşma ivmesini kazandığı bir döneme tekabül eder, devlet erkini paylaşan siyasi erkekliklerin ittifak yapılanması hegemonya oluşturacak gücü kazanmaksızın şekillendi. AKP, geliştirdiği otoriter rejim ve topluma dayattığı cinsiyetçi ve heteroseksist baskılar aracılığıyla kendi “yerli ve milli” İslamcı erkekliğini siyaset üstü ve toplumu dengeleme görevini üstlenen bir norm olarak dayatmaya çalışıyor. Ancak İslamcı erkeklik halkın çeşitli erkeklik performanslarıyla örtüşemeyen ve uzlaşamayan bir azınlığı oluşturduğu için, bir hegemonya yaratamıyor. AKP döneminde İslamcı erkekliğin öncesinde Avromerkezci liberal orta sınıf erkeklik ile sonrasında da Türkçü erkeklik ile kurduğu ittifak, devlet mekanizmasında kurduğu hâkimiyetten bağımsız olarak İslamcı erkekliğin taban bazlı başka erkekliklerle ittifak kurmaksızın tek başına iktidar sağlayamayacağını gösteriyor. Günümüzde ise İslamcı erkekliğin eski müttefiki olan Avromerkezci liberal orta sınıf erkeklik, siyasi rejimin otoriterleşmesini referans alarak AKP’nin ötekileştirdiği hatta kuirleştirdiği kimliklerden yalnızca biri olarak karşımızda duruyor. Ne var ki toplumsal muhalefete mensup erkekliklerin devletin Türkçü-İslamcı erkekliği ile derin uzlaşmazlığı, Türkçü-İslamcı erkekliğin kendi otoritesi konusunda kamusal bir mutabakat sağlayabilmesinin önüne geçiyor. Bu da, LGBTİ+ siyaseti için cinsiyetli heteronormativiteye karşı yeni kanallar açıyor.

Türkçü-İslamcı erkekliğin hegemonya yoksunluğundan hareketle, LGBTİ+ siyaseti ve hareketi hem toplumsal muhalif erkekliklerin cinsiyetli iktidarı paylaşmasının ve olduğu gibi yeniden üretmesinin önüne geçebilir hem de cinsel eşitlikçi talepleri siyasi rejimde açılan yeni kanallarla dolaşıma sokarak cinsiyetli iktidarı ters yüz edebilir. Bu anlamda Türkiye’de otoriter rejimde iktidarı paylaşabilmek için yazılı veya yazısız olarak var olan cinsiyetli ve heteronormatif kurallar, kısaca iktidarın seksüelliği ve cinsiyeti, LGBTİ+ siyaseti tarafından siyaset üstü bir norm olmaktan çıkarılır. Çatlakları olan bir seksüel iktidarı yeniden üretmeden ters yüz etmenin stratejileri ise LGBTİ+ siyaseti açısından sonsuzdur. Örneğin; LGBTİ+ siyasetinin ve hareketinin taleplerini gerçekleştirebilmek adına devlet mekanizmasında işleyen eşitlikçi ve muhalif siyasi partiler ve örgütlenmelerle kurduğu konjonktürel ittifaklar; toplumsal muhalefeti, heteroseksüel erkekliğini politik anlamda bastırmaya zorlayabilir. Tersten bir okuma yapılacak olursa, cinsiyetli ve seksüel iktidarda pay sahibi olmak isteyen muhalif siyasi hareketler ve partiler de, toplumun ezme-ezilme ilişkilerindeki kesişimselliğini iktidara karşı mobilize edebilmek için, iktidarın seksüel normlarını yeniden üretmek yerine Türkçü-İslamcı erkekliğe karşı olduğu kadar bu erkekliğin dayattığı fobiye karşı mücadeleyi de politik gündemlerine almak zorunda kalabilir. Muhalefetin bu zorunluluğunun en güncel ve somut örneği ise 31 Mart yerel seçimlerinde ve sonrasında tekrarlanan 23 Haziran İstanbul yerel seçimlerinde görülmektedir.

Bir başka ters yüz etme stratejisi örneği de LGBTİ+ siyaseti ve hareketinin devlet bazlı muhalefette olduğu kadar taban bazlı muhalefette de gücünün artmasıdır. LGBTİ+ hareketinin kitleselliğinin artan bir ivmeye ulaşması; toplumsal muhalefetin LGBTİ+ siyasetinin taleplerini gündeme alması ve LGBTİ+ hareketi ile geniş çaplı ittifak kurması zorunluluğunu doğuruyor. Bu anlamda eşitlikçi siyasal partiler, toplumsal tabanlarını genişletmek için, toplumun kesişimsel gerçekliğini ve ezme-ezilme ilişkilerinin çok yönlü ve seksüel olduğunu kabul etmek ve siyasi gündemlerini buna göre şekillendirmek zorunda kalıyor. Bunu hangi muhalif politik öznenin ne kadar doğru yapıp yapmadığı ise bu yazının konusu aşar, ancak LGBTİ+ siyaseti ve hareketinin, gerek örgütsel stratejileri gerekse tabanda ivme kazanan kitleselliği nedeniyle muhalefetin kendi heteroseksüel erkekliklerini bastırmaya zorladığı ise bir gerçek. Bir başka deyişle, toplumsal muhalefetin, muhalif siyasi partilerin ve hareketlerin LGBTİ+ siyasetiyle kurmak zorunda olduğu ittifak, yeni bir heteroseksüel erkekliğin normativite ve iktidar haline gelmesinin önünü ciddi şekilde kapayabilir.

LGBTİ+ hareketinin güncel olanaklarının yanı sıra uzun vadeli iktidar dönüşümlerinde oynayabileceği roller de eşit şekilde tartışılmaya değer. Toplumsal muhalefete mensup erkeklikler ile AKP’nin dayattığı İslamcı aileci erkeklik arasındaki çatışmanın daha da derinleşmesi, bir başka deyişle heteroseksüel iktidar matrisinde farklı şekillerde konuşlanan heteroseksüel erkekliklerin parçalanmışlığı, AKP sonrası iktidarın LGBTİ+ siyaseti tarafından nasıl yerinden edilip daha eşitlikçi bir şekilde yeniden konuşlandırabileceği sorusunu doğuruyor. Güncel anlamda toplumsal muhalefetin LGBTİ+ siyasetiyle işbirliği yapmadan AKP’nin dayattığı İslamcı erkeklik ile mücadele edemeyeceği bir gerçek. Bu işbirliği mecburiyeti, LGBTİ+ siyaseti tarafından heteroseksüelliğin iktidardan ve baskınlıktan tahliyesini sağlayacak şekilde kullanılabilir. Sınıf, etnisite/ulus, vatandaşlık durumu, cinsiyet ve cinsellik temelli kimliklerin ve ezme-ezilme ilişkilerinin toplumda kesişimsel olması, LGBTİ+ hareketinin ve siyasetinin kitleselliğine ivme kazandırıyor. Bu ivmenin heteroseksüel erkeklikler arasındaki çatışmanın derinleşmesine eşlik etmesi, LGBTİ+ siyasetinin AKP’den sonraki eşitlikçi bir siyasal düzen tahayyülünde iktidarın heteronormativitesini ve heteroseksüelliğini yerinden etme potansiyelinin arttığını gösteriyor. Bu potansiyel ise daha kısa vadede toplumsal muhalefetin heteroseksüel erkekliğinin LGBTİ+ siyaseti tarafından bastırılabilmesi ve iktidarın seksüelliğini ve cinsiyetini yine iktidardan eşit pay alarak çözebilmesi anlamına da geliyor.

“Yerli ve milli” aileci İslamcı heteroseksüel erkekliğin siyaset üstü olarak dayattığı “şehitlik”, “genel ahlak”, “milli irade”, “terör” gibi devlet tabuları, otoriterleşmenin ve ekonomik krizin yönetilemez hale gelmesi ile birlikte yavaş yavaş tükeniyor. İslamcı erkeklik kendinden olmayan heteroseksüel erkekliklere yeni bir iktidar vaat edemiyor. Tam tersine, toplumun AKP’ye ait olmayan çoğunluğu iktidar matrisinde gitgide daha fazla kuirleşiyor. 31 Mart yerel seçimleri ve tekrarlanan 23 Haziran İstanbul seçimleri, LGBTİ+ siyasetinin ve onunla birlikte kuirleşen halkın siyasi rejimin çatlaklarını kullanarak AKP iktidarını ters yüz edebileceğini gösteriyor. Bu noktada LGBTİ+ hareketinin toplumsal muhalefetle kurduğu konjonktürel ittifaklar ile kendi taleplerini dayatabilme potansiyeli bir kez daha artıyor. Yine aynı şekilde toplumsal muhalefetin ve muhalif eşitlikçi partilerin LGBTİ+ siyaseti ve hareketiyle kurmak zorunda olduğu siyasal ittifak, toplumsal muhalefetin heteroseksüel erkekliğini bastırması zorunluluğunu doğuruyor. AKP ile birlikte kristalize olan İslamcı erkeklik ve muhalif erkeklik çatışmasının uzlaşılamazlığının artması, AKP sonrası bir cinsel eşitlikçi siyasal düzen tahayyülünde LGBTİ+ siyasetinin cinsiyetli ve seksüel iktidarı ters yüz edici potansiyeline ivme kazandırıyor. Gelecekte daha da artacak olan bu ivme ise Türkiye’de cinsellik ve iktidar çalışmalarına önemli görevler yüklüyor.

*Yüksek lisans, MA Gender and Sexuality, SOAS, University of London,