23 Haziran ve sonrası

Büyük bir hata yapmaz ya da Türkiye’de uzun süredir bütün vahşiliğiyle varlığını sürdürmekte olan kirli siyasetin çarkları arasında ezilmezse bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminin en büyük favorisi Ekrem İmamoğlu’dur.

Google Haberlere Abone ol

Hakan Demir* - [email protected]

Ders çıkışında gözüme çarpan afişin cazibesine kapılarak istemsizce yürüdüm. Biraz inceledikten sonra yeri ve saati not defterime yazıp fakülteden ayrıldım. Zaten az kalmıştı doğruca konferansın yapılacağı binaya gitmek üzere yola koyuldum. Amfiye girdiğimde beni şaşırtan bir manzarayla karşılaştım. Salon, konferansın başlamasına daha yarım saat olmasına rağmen tıklım tıklım doluydu. Daha da ilginç olanı salondakilerin ancak üçte biri öğrencilerden oluşuyordu.

Program tam vaktinde başladı. Konferansın sonlarına doğru emekli Profesör Peter Pawelka, Osmanlı Hanedanı’nın nasıl sürüldüğünü, bu sürgünün muhafazakârların kalbinde derin bir yara açtığını, yıllar sonra muhafazakârların AKP’yi iktidara taşımasında dahi söz konusu sürgünün ve buna benzer olayların etkili olduğunu izah etti. Erdoğan Türkiye’sinin ontolojik nedenlerini açıklamaya çalıştı. Bahsi geçen konferans bir buçuk ay kadar önce Almanya’nın en saygın üniversitelerinden biri olan Tübingen Üniversitesi’nde yapıldı.

Bugün geldiğimiz nokta ise çok farklı.

En son Birgün gazetesinden kıymetli adaşım Hakan Demir alışılageldik haşarı zekâsıyla malumu ilan etti: "Seksen üç gazete, elli yedi TV kanalı, altı yüz yirmi köşe yazarı, devletin resmi haber ajansı, resmi TV kanalı, on bin iki yüz doksan yedi aktrol üç aydır gece gündüz İmamoğlu aleyhine yayın yapıyor, fark 13 binden 1 milyona çıktı. Şahane bir medya gücü gerçekten." İşin şakası bir yana bu vahşi medya gücü tüm Türkiye'nin başına üstelik uzun zamandan beri öldürücü darbeler halinde iniyor.

AKP ve Erdoğan seçimi kaybetti; yenildiler! Açıkçası bunda şaşılacak bir şey göremiyorum. Gelişi çok uzun sürmüş; hatta gelişi, özgürlükçü, liberal, demokrat, işçi ya da aydın herkesi çıldırtacak kadar geç kalmış bir olaydır bu. Sebebi malum; biraz da yaşadıkları mağduriyetlerin getirisiyle ülkenin en tepe koltuklarına yerleşen ve bu koltuklardan kalkmamak adına yaptıklarının haricinde daha başka ne gerekirse yapacakları aşikâr olan dünün mağdurlarının yönettiği ülkede mağdur olmayan neredeyse kimse kalmadı. Kürtler, Aleviler, hem sağdan hem soldan insanlar hatta muhafazakârların kendileri. Erdoğan’a itaat etmeyenlerin haline bakmak, konuyu anlamak için yeterli.

Seçimler öncesinde uzatılan mikrofonlara konuşmaktan korkan, aman başıma bir şey gelir endişesiyle gözünün önünde cereyan eden haksızlık ve hukuksuzluklara tek laf etmeyen, başını başka yöne çeviren insanlar belli ki, bir Devlet Bahçeli’ye bir Öcalan’a yanaşan AKP’ye daha fazla tahammül edemedi. Ekonominin içler acısı hâline değinmeye bile gerek yok.

Ayrıca “kaybettim, sonucu tanımam arkadaş” şımarıklığı ve Ekrem İmamoğlu’nun marttaki seçimleri kazandığı halde mazbatasına el konulması münasebetiyle mağdur edilmesi ölmeye yüz tutmuş yüreklerde bir şeyleri uyandırmış olabilir.

Kanaati acizanemce Erdoğan ve AKP’lilerin “evet, az farkla bizden daha çok oy aldılar ama hele bir sorun niye!” modundan “adam kazandı!” moduna geçmelerinin sebebi Türkiye’de var olan o muhteşem(!) demokrasi falan değil. AKP ve Erdoğan’ın olağanüstü (!) demokratik olgunluğu hiç değil. Bu seçimi İmamoğlu tırnaklarıyla kazıyarak hem de AKP’lilerin yaptığı gibi çirkefe bulaşmadan söküp aldı. Hemen hemen herkesin ümidini yitirdiği bir noktada yaptığı cesur söylemler unutulacak cinsten değil. E cesaret denilen şey bulaşıcı, malum.

Sorular sorular..!

Mart seçimlerinden bu yana aklımda deli sorular var!

Erdoğan’ın kendisi birkaç aylık hapis mağduriyetini (ki bence hapsedilme gerekçesi çok aptalca) 20 senedir kullanıyor. Erdoğan ve yılların kurtları AKP kurmayları seçimi iptal ederlerse İmamoğlu’na daha büyük bir alan açabileceklerini nasıl hesap edemediler?

Ya seçimi iptal etme gerekçeleri sadece kazanmak değil idiyse!? Ya bu arada TÜRGEV ve benzeri aile vakıflarına belediyeden aktarılan paralar sıfırlandıysa ve izleri silindiyse!? Belki de çıkış noktası şuydu: 23 Haziran’a kadar hele bir yediğimiz naneleri temizleyelim, üstüne bir de kazanırsak oh ne âlâ! Bundan başka, AKP 23 Haziran seçiminin galibi olsaydı parti içi muhalefet doğal bir seyir içinde boğulmuş olacak, yeni parti ihtimali başka bahara kalacaktı.

Peki ya seçimi iptal ettirerek Erdoğan’a, bizzat kendisinin uzun süredir ittifak halinde olduğu, ben derin devlet artıkları diyeyim siz Ergenekon anlayın, aracılığıyla tuzak kurulduysa! Yukarıda da değindiğim gibi Erdoğan, tam teşekküllü bir mağduriyet sürecinden sonra bugün kalkmak istemediği koltuğa oturdu. Ya her şey kendini devletin sahibi ve milletin çobanı zanneden bu güç odağının Erdoğan sonrası için yaptığı bir hazırlıksa?!

Ne yazık ki günümüz dünyasında bu işler böyle oluyor. Kendi istedikleri birini belki de onun haberi bile olmadan size seçtirirler de siz kırk gün takla atarsınız “biz” kazandık diye.

Ya bundan sonra..!

Bundan sonra ne olur?

Öncelikle tek adam rejimi bitti diyenler büyük bir yanılgı içinde, bitmedi ama evet, biraz yara aldı. İşte tam da bu yüzden bundan sonra biraz daha hırçınlaşacaktır. Asla korkmamalı, aklı başında olanlar ne kadar tereddüt ederse art niyetliler o ölçüde cesur oluyor.

AKP’de bir parçalanma sürecinin başlaması bekleniyor. Yeni partilerin ortaya çıkması kimseyi şaşırtmasın.

Açık ve net söyleyeyim, Erdoğan ve AKP’nin 2002 kodlarına dönüp birleştirici ve bütünleştirici bir üslup benimseyerek Türkiye’nin yönünü Avrupa Birliği hedefine çevireceği varsayımlarını gülünç buluyorum. Ne Erdoğan’ın ne de AKP’nin ajandasında bundan sonrası için daha fazla adalet ve daha fazla demokrasi var. Çünkü daha fazla adalet demek devasa rüşvet ve yolsuzlukların üzerine gidecek savcılar anlamına gelir. Ve çünkü daha fazla demokrasi demek Erdoğan’ın mutlak iktidarını kaybetmesi ya da en azından paylaşması demek.

23 Haziran seçimlerinin bir diğer sonucu da muhtemel kabine değişikliği. Erdoğan yenilgiyi birilerine fatura etme konusunda oldukça mahir. Ne var ki bu sefer başka. Bu saatten sonra Erdoğan’ın atayacağı “düşük profilli” bakanların hiçbir getirisi olmayacak.

Ve son söz… Büyük bir hata yapmaz ya da Türkiye’de uzun süredir bütün vahşiliğiyle varlığını sürdürmekte olan kirli siyasetin çarkları arasında ezilmezse bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminin en büyük favorisi Ekrem İmamoğlu’dur.

Memlekete hayırlı olsun.

*Araştırmacı-yazar, Brezilya Dış Politikası: 1964 Askeri Müdahalesi Öncesi ve Sonrası Brezilya Dış Politikasına Genel Bir Bakış adlı kitabın yazarı.