İstanbul seçimleri ve Kürtler açısından Türkiyelileşme

Sol argümanların hâkimiyetindeki mektubunda Demirtaş’ın Kürt demekten itina ederek etnik vurgusunda karar kılması yeni dönem Türkiyelileşmenin Cumhuriyetçi kanatta sürdürüleceğinin somutudur. İstanbul’un kazanılması, düğümü çözülen Gordion’a girmek kadar tarihi bir öneme sahip siyasi bir olaydır. Efsane, hatırlanacağı üzere o düğüm İskender’e uğursuzluk getirmişti. Umalım ki, ne düğümü açmakta nihai yeteneklerini kullanan Kürtler ne de en az İskender kadar idealist ve iddialı Ekrem İmamoğlu zarar görsün. Ve umalım ki hak edenler için her şey çok güzel olsun!

Google Haberlere Abone ol

Hatice Özhan

Son bir ay içerisinde Türkiye kritik önemdeki iki seçim sürecinden geçti. AKP’nin MHP’li ortağıyla ikidir kaybettikleri İstanbul seçimleri fırsat eşitliğinden yoksun ajitasyonu yoğun bir seçim ortamında nihayete erdi. Bilhassa İstanbul seçimleri, kuvvet ölçüm testi amacıyla yapılan halat çekme yarışması misali cereyan etti. Halatın bir ucunda devletin tüm ayrıcalıklarına sahip Cumhur ittifakı öbür ucunda ise seçim retoriğini çözüm ve umut vaatleri üzerine kurmuş Millet İttifakı’nın adayı Ekrem İmamoğlu. AKP ve cenahının yarışmanın tüm disiplin kurallarını hiçe sayarak yüklendikleri halat, ellerinden kayarak yenilgilerine yol açmıştır. Seçimde yer alan tüm dinamikler bakımından tarihi bir önemi barındıran İstanbul seçimlerinin bu sonucu Türkiye’nin önünde aralanan yeni bir dönemin timsali.

Sağ-muhafazakâr Türk siyasi elitlerinin 25 yıldır ellerinde tuttukları halat 23 Haziran’daki nihai seçimle el değiştirerek Cumhuriyetçi kesimin idaresine geçmiştir. Devletin tüm siyasi ve ekonomik araçlarına sahip olduğu halde rakibine yenilen Erdoğan liderliğindeki Cumhur İttifakı'nın bu yenilgisi kendileri açısından sonun başlangıcı mıdır yahut güvendikleri bir B planları var da onu harekete geçirerek küllerinden yeniden mi doğarlar, bilinmez. Her iki sorunun cevabı ilerleyen zaman içerisinde yapılacak sağlıklı bir süreç okuması ile elbette ki elde edilir. Ancak 31 Mart yerel seçimleri ve bilhassa İstanbul seçimleri kapsamında bakıldığında yüzeysel geçiştirilmeyecek bir hususun varlığı kanımca daha cezp edici. O husus Kürtler ve Türkiyelileşmedir.

Kürtlerin HDP temsiliyetiyle, İstanbul seçimlerinde muhalefetin bir parçası şeklinde gösterdikleri aktif varlıkları anayasal hakkın ifası/yurttaşlık bilincinin göstergesi paragrafları içerisinde yorumlanabilecek sınırlılıkta bir durum değildir. Aktif varlıkları ile Kürtler, “Bir Kürdün oyuyla bir Türkün oyu bir midir ki allahısen” egosantrizmine düzgün bir ifade becerisi ve dil bilgisi kuralları kazandırmanın yanı sıra kendilerinin siyaset yürütecekleri mecrayı da kamusallaştırmıştır. Türkiyelileşme net bir kamusal boyut kazanmıştır.

KÜRTLERİN KONUMLANDIĞI NOKTA: TÜRKİYELİLEŞME

CHP hinterlantlı ittifak bağlamında politik varlıklarını seçim sürecinde konuşturan Kürt siyasal hareketi Öcalan’ın İmralı’daki tutukluluğundan beridir devlet mekanizmasının bir parçası hüviyetinde ilerliyor. AKP’nin yenilgisinin başat unsurlarından biri olmasına rağmen HDP’nin devlet içerisindeki konumlanmasında sanılmasın ki bir değişiklik olacak. Bu antagonizma çerçevesinde sürdürülecek Türkiyelileşme projesi her iki tarafın aynı karede yer aldıkları yeni dönem fotoğrafın en resmi ve pikseli yüksek halidir. Kürtlerin konumlandığı nokta Türkiyelileşmedir. Selahattin Demirtaş’ın karizmatik liderliğindeki HDP’nin Türk siyasetinde aktif bir pozisyon ve halkça tutulma kazanmasıyla faal bir önem kazanan Kürt siyaseti Türkiyelileşme projesini muhalif kanatta yer alarak çeperini genişlettirmiştir. Demirtaş liderliğinde 2014’te Cumhurbaşkanlığı adaylığı ve 2015’teki genel seçimler süreçlerinde “Türkiyelileşme” iddiası ön plandaydı. Bu iddia ile HDP, 2015’teki genel seçimlerinde parti çatısı altında girmiş olduğu seçimlerde yüzde 10’luk ülke barajını aşabilmişti. Demirtaş’ın, Cumhurbaşkanı adayı olarak 10 Ağustos 2014’te Türkiye genelinde yüzde 9.76 oy oranına erişerek sandıkta gösterdiği başarı Türkiyelileşme projesinin sandıktaki başarısı olarak çoğu yazar-çizerce de yorumlandı.

Ana akım Kürt siyaseti içerisinde, Türkiyelileşmenin Kürtler için entegrasyonunun ötesine geçmeyeceğine dair çok az kısık sesler duyulsa da büyük çoğunluğun sesleri arasında duyulamamıştır bile. Nitekim Türkiyelileşme projesi/siyaseti nihayetinde devlet ve Kürtler arasında son 16 senedir zımni de olsa üzerinde anlaşılmış bir “ kimlik” siyasetinin kabullenişidir. Bağımsız bir devlet kurma ütopyasından demokratik koşullarda Türkiye’nin etnik bir unsuru olarak tanınma şeklinde değişen dümenin başında HDP var malumunuzca. Kürt sorununun siyaset içerisinde çözüme kavuşturulmasının adresi olarak Kürtlerin bir kesimince HDP’nin gösterildiği, bir kesimince de Türkiyelileşme adı altında HDP’nin Kürtleri devletin organik bir parçası yapmaya çalıştığı şeklindeki iki görüş Kürt “mahallesi”nde hâkim. Mahallede tartışmalar süre dursun gelinen noktada HDP bağlamında görünen o ki devlet el değiştirse de Türkiyelileşmenin varlığına devam edeceğidir.

17 yıllık AKP iktidarı süresince bata çıka da olsa hayata geçirilen Türkiyelileşme projesinin 23 Haziran seçim sonucunun da gösterdiği üzere “düzen solu” içerisinde devam edileceğidir. Ekrem İmamoğlu’nun seçim başarısında birçok öğe rol oynuyorsa da Kürtlerin sandıkta varlık göstermeleri birincil bir öğe  olarak kabul görmüştür devletin kendisince de. Kürtlerin hayatlarına mal olan şehir savaşlarından bu yanadır süre gelen faşist uygulamalar oy tercihlerinde doğal olarak bir değişime gitmelerine sebepti. Kürtlerin halk olarak gösterdikleri politik tavrın Türkiyelileşmenin bir başarısı şeklinde okunması sosyolojik bir yanılgı olur.

Bu tavır sosyolojik bir gerekliliktir. Ancak toplumların sosyolojik gerçeklikleri ve gereklilikleri ile yönetenlerin siyasi realiteleri ve gereklilikleri arasında her zaman bir makas farkı oluşur. Kürtlerin İmamoğlu demeleri, baskıcı ve inkârcı tutumu nedeniyle devletin kendisine bir mesajken, HDP’nin evet demesi ise stratejik bir tutumdur. Bu strateji gereğiyle de Muhafazakâr-sağ iktidar odağıyla sürdürülen Türkiyelileşme bugün Cumhuriyetçi-düzen solu ile sürdürülmeye devam edilecek. HDP’nin 11 Şubat 2018 tarihli 3. Olağan Kongresi’nde okunan Demirtaş mektubu bu yeni döneme bir ipucudur. Demirtaş, “Bizim hayalimizdeki Türkiye ile faşizmin vadettiği Türkiye arasında en küçük bir benzerlik yoktur. Bu nedenle HDP ne kadar Kürt ezilenlerinin partisi ise o kadar da Türk ezilenlerinin partisidir. Partimizin temel hedeflerinden birisi de etnik kimlik ayrımcılığını ortadan kaldırarak, herkesi eşit ve özgür yurttaş kılmayı başararak, etnik temelli siyaset ihtiyacına son vermektir. Önümüzdeki dönem bir yandan faşizm ile mücadele, bir yandan da kritik seçimlere hazırlanmak gibi tarihi sorumluluklarımız vardır. Bu Kongre ile birlikte tarihi rol ve misyonlarımıza layık olacak bir çalışmayı hep birlikte ortaya koyacağız” demişti.

NE KÜRTLER NE DE İMAMOĞLU ZARAR GÖRSÜN

Sol argümanların hâkimiyetindeki mektubunda Demirtaş’ın Kürt demekten itina ederek etnik vurgusunda karar kılması yeni dönem Türkiyelileşmenin Cumhuriyetçi kanatta sürdürüleceğinin somutudur. İstanbul’un kazanılması, düğümü çözülen Gordion’a girmek kadar tarihi bir öneme sahip siyasi bir olaydır. Efsane, hatırlanacağı üzere o düğüm İskender’e uğursuzluk getirmişti. Umalım ki, ne düğümü açmakta nihai yeteneklerini kullanan Kürtler ne de en az İskender kadar idealist ve iddialı Ekrem İmamoğlu zarar görsün. Ve umalım ki hak edenler için her şey çok güzel olsun!