Günümüz kapitalizminin hakikati

Para, zamanı büküp, mekânı daraltmıştır. Tüm insanlığın para ile sınavı meşruiyetin sınırının para olduğunun da tescilidir. Bu tescilli beladan kurtulmanın olanakları yine sistemin üretim döngüsünün içerisinde yer almaktadır.

Google Haberlere Abone ol

Eşref Avcı

Hakikat nedir? Sorusunun eksikliği onun somut bir durum üzerinde sorulmasını gerekli kılar. Soyut bir açıklamalar zincirinden ziyade neyin hakikati sorusu doğru yöntemin de yolunu açar.

"Günümüz dünyasının hakikati nedir?" sorusu da bu anlamda eksiktir. Asıl sorulması gereken kapitalizmin günümüz dünyasındaki hakikatinin ne olduğu sorusudur.

Her üretim rejiminin dolayısıyla bu üretim rejimlerinin içerisinde bulunduğu zaman döngüsünün kendisine has hakikatleri söz konusudur. Günümüz küresel kapitalizminin kuşkusuz kapitalizmin özü itibariyle sahip olduğu hakikat ile niteliksel bağı söz konusudur. Bu da artı-değer üretiminin ve eşzamanlı olarak, sermaye üretiminin kapitalizmin hakikati olduğu gerçeğidir.

Niteliksel hakikatin yanında, onunla ilişkili ve asıl hakikatin beslediği tali hakikatlerin varlığından bahsedebiliriz. Bu anlamda zamanın ruhundan bahsedildiğinde tali hakikatin ruhundan da bahsetmeliyiz.

Tarihsel bir durum olan kapitalizmin ortaya çıktığı koşullarda kendi zamanlarının ruhunu o zamanların tarihsel olaylarından elde edebiliriz. Tarihsel olaylardan kastımız ise tarihin, zamanın akışını değiştiren niteliklerdeki olaylar örgüsüdür.

Bu anlamda; İngiliz, Amerikan, Fransız burjuva devrimleri, kurucu devrimlerdir. Sonrasında ise 19'uncu yüzyıl içindeki neredeyse bütün devrimler onun karşısına konumlanmıştır.

Ezilenlerin, yoksulların, yoksunların devrimleri olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Paris Komünü, Ekim Devrimi, Çin Devrimi gibi tarihsel olaylar kurucu burjuva devrimlerin miatlarının kısalığını göz önüne sermiştir.

Emperyalizmin geçen yüzyılın başında kapitalizmin yeni bir aşaması olarak tarih sahnesinde yerini alması, kapitalizm gerçeğinin iki kapitalist paylaşım savaşının dünya ölçeğindeki muazzam yıkımı ve yine bu yıkımlara neden olan kapitalizmin bağrından çıkan faşizmin ortaya çıkışı, imparatorlukların yerini ulus devletlere bırakmaları gibi zamanların ruhuna uygun süreçler o dönemlerin hakikatlerinin ürünüdür. Yine soğuk savaş kavramı üzerinden şekillenen iki ayrı kampın varlığı da benzer bir durumu ifade etmektedir.

Günümüz kapitalizminin küresel ölçekteki varlığı ile birlikte, zaman kavramı öznelliğini yitirip nesnel hale geldiği içindir ki, bugünün kapitalizmi geçmiş kapitalizmlerden bu yanıyla ayrılmaktadır. Zamanın nesnel niteliği fiziki dış zamanı değil, kapitalizmin içerisinde doğan ve onun iradesinin sınırlarında gezen ama hiçbir biçimde o iradeye bağlı olmayan bir durumu anlatmaktadır. Kapitalizmin tarihselliği tam da bu iradenin hükümsüzlüğünü ifade eder.

Zamanın nesnelliği kapitalizmin nesnelliğini yok eder. Kapitalizmin öznel zamanı onun bir dönem için tarihin seyrini kendi lehine değiştirmesinin de olanakları idi ve o olanaklar aynı zamanda kendi nesnel varoluşunu da ortaya çıkarmıştı. Ancak yukarıda sıralamaya çalıştığımız her tarihsel uğrak onun iradesinin ya da nesnelliğinin kendisi aleyhine değişimini ifade etmektedir. Fransız, İngiliz ve Amerikan devrimleri haricindeki neredeyse bütün toplumsal süreçler kapitalizmin yok oluşunun olanaklarıdır da. İnsanlık tarihi ve iklim üzerinde yaratmış olduğu tahribatlar geri dönüşü olmayacak bir biçimde kendi sonunu da hazırlayacak şekilde bugün distopik bir duruma evrilmiştir.

İşte bu durum kapitalizmin günümüz koşullarındaki hakikatidir. Bu hakikat dünya için kendisi ile birlikte bir yok oluş halidir.

Bugün kapitalizmin neredeyse bulunduğu her yerde devletleri, toplumları kontrol altına almaları ve bu kontrol mekanizmalarının tümüyle piyasanın hizmetine sunulmalarının yanında artı-değerin üretildiği alanların mutlak olarak azaldığı ancak sermayenin göreli olarak dünyanın her yerine gidebildiği ters bir döngünün de sınırlarına gelinmiş bulunuyor.

Bu durumun temel sıkıntısı finans kapitalin üretim döngüsü ile bağının tümüyle koptuğunu göstermesidir. Deleuze’ün deyimiyle “yersiz yurtsuz” hale gelen sermayenin, girdiği her yerde yıkım yaratmasının aynı zamanda sermayenin varoluşunu ortaya çıkaran artı-değer üretiminin de kısa devre yapmasını beraberinde getirmektedir.

Artı-değer üretiminin ya da sanayi sermayesinin gittikçe finans sermayesinin içine hapsolduğu hiçbir kapitalist modelin bu durumdan kurtulmayı istemediği, paranın çoğaldığı ama olanakların yok olduğu bir dünyayı önümüze koymaktadır. Bütün üretimin dünya kaynaklarının yok edilmesi üzerine kurulduğu bu sistem insanlığın genel olarak çöküşünün de habercisidir.

O halde hakikat ile ortaya çıkan tablo şudur: Fikret Başkaya’nın söylemiyle kapitalizm, “çöküş” içerisindedir.

Zamanın ruhu “çöküşün” belirgin bir biçimde görünür hale geldiği, kapitalizmle birlikte tarih sahnesinde yer alan bütün yapıların gereksiz hale geldiği bir dönem ve ruh.

Finans kapitalin parayı mutlak bir gereklilik haline getirmesi ile birlikte; insanın, doğanın bütün zamanların en gereksiz pozisyona gelmesini sağlamıştır. Artık hiçbir kimse, hiçbir yer, hiçbir hava, hiçbir değer “çöküşten” azade değildir.

Toplumsal meşruiyetin kaynağının gökten yere indiği zamandan günümüze kadar kapitalizm, yere indirdiği meşruiyeti tümüyle paranın hükümranlığına bıraktı. Para, zamanı büküp, mekânı daraltmıştır. Tüm insanlığın para ile sınavı meşruiyetin sınırının para olduğunun da tescilidir. Bu tescilli beladan kurtulmanın olanakları yine sistemin üretim döngüsünün içerisinde yer almaktadır. Politikleşme olanakları nerede ise orada olup politikayı parayı kullanan herkesle tanıştırmak gerekir.

Burada yeni yaşamların olanakları için kapitalizme, özel mülkiyetin cenderesine son verilmelidir. Yaşamlarımızdan kapitalizme ait ne varsa atmanın yeni bir başlangıç olduğu kabulü, yola çıkmak için yeterlidir. Cebimizdeki paranın kapitalizmin içimizdeki zehri, çarpıtılmış arzusu olduğu unutulmamalıdır. “Çöküş” zamanında para, onurumuzu kurtarmayacaktır.