Suçlarının ağır bedeliyle gitti Raci Tetik

Tetik’in de yer aldığı özel görevlilere dair anlatılacak pek çok anı mevcuttur ve hemen hemen tamamı, yargılanmayı gerektirecek suçlardır. Hepimizde biliyoruz ki ne 12 Eylül darbesinin mimarları ne uygulayıcıları ne de tetikçileri yargılanabilmiştir. Yargılanamazdı çünkü böyle bir yargılama aynı zamanda rejimin de yargılanması anlamını taşırdı.

Google Haberlere Abone ol

Selma Gürkan*

12 Eylül darbesinin laboratuvar cezaevlerinden birisi olan Mamak Askeri Tutukevi'nin uzun süre yöneticiliğini yapmış Raci Tetik işlediği suçların hesabını vermeden veremeden öldü. Arkasından çok şey söylenebilir, nitekim yolu bu cezaevinden geçen benim de içinde yer aldığım yüz binlerce insan hafızasında işkenceleri ve zulmüyle kalmıştır. Raci Tetik bütün bu uygulamaları ne tek başına deliliğinden ne de sadistliğinden yaptı. 12 Eylül’ün toplumsal muhalefeti sindirme, iktisadi, siyasi yapıtı, kamu düzenini ve çalışma hayatını uluslararası sermayenin ve emperyalist devletlerin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden düzenleme politikasının cezaevlerine dair olanının Mamak’taki uygulayıcılarından sadece bir tanesiydi. Ama en acımasızlarından, en sadistlerinden bir tanesi. Çok kısıtlı da olsa diyalog olanağı bulunan askerlerin, komutanlarının delilik sınırındaki çılgınlarıyla ilgili anlatımları sadistliklerinin salt tutuklularla sınırlı olmadığını ortaya koymaktadır. Nitekim sonradan verdiği röportajlarda işkenceci olduğunu kabul ederek görevi gereği olduğunu söyleyecek kadar yaptığı işle sistemin bağını kuruyordu. Örneğin Milliyet'e 1988 yılında verdiği söyleşide “Ben bir işkenceciyim. Pohpohlayıp, kullandılar beni” diyen Tetik, “Mamak'ı isteyerek, severek yapmadım. Ama ben, o şekilde yapılması gerektiğine inandım. Geldiğimde görev yapılmıyordu. Başa geçtim. Örnek oldum. Talimatnameleri, kanunları uygulamaya başladım. Sıkıyönetime, askeri savcı ve hakimlere danışarak görev yaptım. Ama orası cezaeviydi. Hastane, okul, aşk gemisi ve yat kulübü değildi. Benden öncekiler iyi davrandıkları için başarılı olamamışlar. Mecburdum astlarıma inisiyatif vermeye. Verince anormal işler olmadı değil, oldu. O talihsiz olaylara ben de çok üzüldüm. Ama bu bir savaştır. Savaşta her zaman iyi şeyler olmaz.” ifadeleriyle görevini de tarif etmiştir esasında.

Henüz 12 Eylül gelmeden Mamak’ta estirilen terörün doğrudan emredicisi ve uygulayıcısı idi, özel bir asker olduğu aldığı görevlerden ve uygulamalardan belli oluyordu. Örneğin tarihe 28 Ağustos operasyonu olarak geçen ve 12 Eylül’ün hazırlığı olarak sayılabilecek büyük katliamda Mustafa Yalçın’ın katledildiğine hep birlikte tanık olduk. Yüzlerce askerin, düşman kuvvetlerine saldırır gibi A blokta erkek tutukluların üzerine saldırması ve hiçbir savunma mekanizmasına sahip olmayan onlarca tutuklunun öldüresiye atılan dayak nedeniyle acı dolu haykırışları ve uğultusu o ana tanıklık eden hiç kimsenin hafızasından asla çıkmayacaktı. Kadın koğuşlarından yükselen sloganlar ve protesto seslerine karşı ateş emri verip, herkesi katledeceği tehdidini yaratacak kadar görev aşkı gözünü karartmıştı.

Kadın tutuklulara karşı özel yöntemler bulma konusunda bayağı zorlanmıştı kendisi. Zulmün en ağır koşullarında görece sessizliği ve itaati sağladığını düşünürken kadınlar, uygulanan zulme teslim olmayarak, deneyimleriyle, erkek koğuşlarıyla kısmen koordineli olarak direnmenin yol ve yöntemlerini yaratıyorlardı usul, usul. Kadın tutukluları bloklar arası ayrıştırmak için askerlere sadistçe saldırı emrini verirken, askerlere verdiği “diz çök, nişan al” emrine rağmen, kurşuna dizileceğini düşünen kadınların ve diğer koğuşta ayrıştırılanların ortak slogan sesleri ve marşlarla gösterdikleri direnç karşısında kontrolü kaybederek ortalıkta oynamaktan kaçınmamıştı Tetik. Tahliye sonrası belge almaya giden ve o dönemin sembol isimlerinden birisi olan Meral Bekar’ın “Kaktüsler Susuz da Yaşar” anı kitabında yer alan anlatımında da söz ettiği, Tetik ile yapılmak zorunda kalınan özel görüşmede, “herkesi ölü balık gözüne çevirdim ama kadınlar hariç, nedir bunun sırrı?” itirafı direnişin karşısında acizliğini de göstermektedir elbette. “D Blok Meydan Muharebesi” diye andığımız bu zulmün yargılamasında bütün kadınlar olarak beraat ettik, çünkü devlet en marifetli! komutanını, askerlerini ve en saygın! kurumunu kadınların direnişiyle itibarsız hale getirmek istememişti.

Bir nevi toplumu yeniden dönüştürme sürecinin bir parçası olan cezaevi uygulamalarında, ki Diyarbakır, Mamak ve Metris en özel olanlarıydı, Tetik’in de yer aldığı özel görevlilere dair anlatılacak pek çok anı mevcuttur ve hemen hemen tamamı, yargılanmayı gerektirecek suçlardır. Hepimizde biliyoruz ki ne 12 Eylül darbesinin mimarları ne uygulayıcıları ne de tetikçileri yargılanabilmiştir. Yargılanamazdı çünkü böyle bir yargılama aynı zamanda rejimin de yargılanması anlamını taşırdı. Raci Tetik yıllarca tartışıldı, ismi 12 Eylül işkencecileri arasında zikredildi ama hep korundu. Tek adam yönetiminin yolunu açma yolunda adım atılarak, darbelerle hesaplaşılacağı iddiasıyla yapılan 2010 referandumu sonrasında da ölüm döşeğine gelmiş Evren gibi kimi sembolik isimlerin, sembolik olarak suçlanmasıyla bu süreç geçirilmiş oldu. Tetik işlediği suçların hesabını vermeden, alacağımızla birlikte gitti elbette. Halka karşı işlenen suçlar tekil şahısların sorumluluğuyla sınırlı değildir ve esas olarak da bir siyasal sistem sorunudur. Darbelerle ve halka karşı işlenen suçlarla hesaplaşılarak demokratikleşmenin sağlanması talebi bugün demokrasi mücadelesinin bir parçasıdır. Alacağımızın mahşere kalacağını sanan egemenler ve onların siyasi iktidarları yanılıyorlar, demokrasi mücadelesinin, sosyalizm mücadelesinin sürdürücüleri olarak alacağımızı tahsilde ısrarlıyız ve bu hesaplaşma mutlaka gerçekleşecektir.

*Emek Partisi Genel Başkanı