Değişim dalgası başladı

HDP'nin Batı'da muhalefet adayları lehine yaptığı çağrının iktidarın belediyeleri kaybetmesinde belirleyici olması, oynadığı tarihsel rolü ortaya koymaktadır. HDP bu tavrıyla, iktidarın karşısında yer alan yüzde 50'lik kitlenin kaynaşmasını sağlamıştır. Böylece 'Gezi ruhu'nun yeniden serpileceği şartları yaratmıştır. HDP'nin 'ortak vatan, demokratik cumhuriyet' şiarında ısrarı, bu seçimlerde cisimleşmiştir.

Google Haberlere Abone ol

Alp Altınörs*

31 Mart yerel seçimleri, Türkiye genelinde muhalefetin zaferi, iktidar blokunun hezimeti ile neticelendi. Her yönüyle tarihsel bir seçim yaşandı. Bu tarihselliği hızla süzmek zor olsa da, seçim sonuçlarıyla başlayan yeni dönem üzerine belki ilk izlenimler ifade edilebilir.

YENİ TOPLUMSAL MUHALEFET ODAĞI: KENTLER

24 Haziran seçimlerinin ardından AKP mecliste çoğunluğu yitirmişti. Ancak 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi' denilen yerli ve milli başkanlık sisteminde meclisin yetkileri kuşa çevrildiği için, buradan etkin bir muhalefet odağı gelişmemişti. Üstelik Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefet adaylarından Muharrem İnce'nin sorumsuz pratiği kitlelerde derin bir moralsizlik yaratmıştı.

Ne var ki, Türkiye'nin belli başlı bütün büyükşehirlerinin muhalefete geçmesi ile hem toplumsal psikoloji muhalefetten yana döndü hem de kentler yeni muhalefet odakları haline geldi.

Ortaçağ Avrupa'sında nasıl ki kentler, krallara ve mutlak hükümdarlara karşı toplumsal muhalefetin ve demokratik gelişmenin merkezleri olduysa, 2019 Türkiye'sinde de kentler AKP iktidarına karşı birer demokratik merkeze dönüşecektir. Tabii ki merkezi iktidar yerel yönetimlerin yetkilerini, bütçelerini kısmak için elinden geleni yapacaktır. Kentlerde yönetim gücünü seçilmiş belediye başkanından ziyade atanmış vali ve kaymakamlarda yoğunlaştıran mevcut 12 Eylül anayasası da iktidarın işini kolaylaştıracaktır. Muhalefete ait belediyeler ağı ile iktidara ait atanmışlar (içişleri bakanı, valiler, kaymakamlar) ağının uyum içinde bir arada var olabileceği sanılmamalıdır. AKP'nin siyasi müktesebatı buna tamamen aykırıdır. MHP'nin daha şimdiden “ilçe belediye seçimlerinin kaldırılmasını” istemesi, iktidarın küçük ortağının da bu pozisyonda olacağını teyit etmektedir. Dahası bu alanın idarenin yetkisinde olduğu öne sürülerek Cumhurbaşkanlığı Kararnameleriyle yeni düzenlemeler de getirilmeye çalışılacaktır. Ancak muhalefetin elindeki belediyelerin ekonomik hacmi, eğer halka dayanırlarsa, her türlü boğma girişimini boşa çıkarabilecek ölçektedir.

İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya, İzmir olmak üzere Türkiye'nin ekonomik-sosyal merkezlerinin, en kalabalık ve en fazla üreten şehirlerinin muhalefete geçmesi, iktidarın karşısında yeni bir toplumsal alan yaratacaktır. Bu yeni toplumsal kaynaşma, iktidarın yok etmeye çalıştığı halk protestoları için yeni imkanlar yaratacaktır. AKP-MHP ikilisinin devlet iktidarını muhtarlıktan devlet başkanlığına kadar her düzeyde tekleştirme projesi 31 Mart'ta kesin olarak çökmüştür.

Kapitalist krizin sonuçlarının en ağır biçimde hissedileceği, AKP iktidarının sermayeyi kurtarmak için emekçi ve yoksulları daha fazla dibe bastıracağı bir dönemde, halk öfkesinin kendisini ifade edebileceği kanalların, alanların çoğalması çok önemli bir gelişmedir. Ezcümle, önümüzdeki dönemlerde sokaklarda ölü sessizliği son bulacak, toplumsal muhalefet üzerindeki ölü toprağını atarak silkinecektir.

KAYYUM SİYASETİ ÇÖKTÜ

31 Mart yerel seçimlerinde AKP-MHP blokunun kayyumlar üzerinden yaptığı propagandaların halkta hiçbir karşılığı olmadığı açık biçimde görülmüştür. AKP'nin kayyumları aday gösterdiği Diyarbakır (Amed) ve Hakkari'de (Colemerg) yüzde 60'ları aşan bir oyla HDP'nin kazanması yeterince açıklayıcıdır. HDP bu kazanımlarına Mardin, Van, Batman, Siirt, Iğdır, Kars'ı da eklemiştir. Kayyumlar halk iradesine darbedir ve halk ilk fırsatta bunları geldikleri yere (Ankara'ya) göndermiştir.

Ne var ki, bu seçimde kayyum siyasetinin yeni bir biçimi Şırnak'ta (Merkez, Uludere, Beytüşşebap, Güçlükonak) ve Hakkari'nin kimi ilçelerinde (Şemdinli, Çukurca) devreye sokulmuştur. Nüfusu savaştan ötürü seyrelen bu ilçelerde, gerçekte orada yaşamayan, oranın sakini olmayan askerler seçmen yazdırılarak bizzat seçmene kayyum atanmıştır. (Bu durumu onaylayan YSK'nın, hapishanede bulunan tutukluların oy hakkını 'o şehirde ikamet etmedikleri' gerekçesiyle yok saydığını da anımsatalım.) Kayyum siyasetinin bu türü de tutmayacak, halkımız yaşadığı toprakları sahiplenerek bu oyunu da ilk fırsatta boşa çıkartacaktır. Nitekim yine bu bölgedeki Cizre, Yüksekova (Gever) gibi ilçelerde bu plan tutmamıştır.

Kürt kentlerinde kayyumun yenilmiş olması, Kürt halk hareketinde yeni bir dönemi başlatabilir. Kürt halkının baskılara karşı gösterdiği olağanüstü direnç, 31 Mart sonrasında yeni bir demokratik gelişmeye dönüşebilir.

HDP'nin Batı'da muhalefet adayları lehine yaptığı çağrının iktidarın belediyeleri kaybetmesinde belirleyici olması, oynadığı tarihsel rolü ortaya koymaktadır. HDP bu tavrıyla, iktidarın karşısında yer alan yüzde 50'lik kitlenin kaynaşmasını sağlamıştır. Böylece 'Gezi ruhu'nun yeniden serpileceği şartları yaratmıştır. HDP'nin 'ortak vatan, demokratik cumhuriyet' şiarında ısrarı, bu seçimlerde cisimleşmiştir.

HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK

Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Medyada tek seslilik son bulacaktır. Halkın sinmişliği, özgüvensizliği son bulacaktır. AKP-MHP diktatörlüğünün hoyratlığı artık kendisini “biz bu ülkenin çoğunluğuyuz” söylemiyle meşrulaştıramayacaktır. Türkiye ekonomisinin yüzde 70'ini oluşturan kentlerin muhalefete geçmesi, iktidarın değişimine kadar gidecek bir süreci başlatmıştır.

Muhtemelen Erdoğan bu süreçte ilkin bir hükümet değişikliği manevrası yapacak, faturayı kimi bakanlarına kesecektir. Bu süreçte tehdit ve hakaretlerini meydan meydan gezdirerek AKP'nin yenilgisine en büyük katkıyı yapanlardan birisi olan Süleyman Soylu muhtemelen bu tasfiyeden payını alacaktır.

AKP hükümeti 2016 OHAL ilanından bu yana sürdürdüğü keyfi yönetim tarzını devam ettirmekte giderek daha çok zorlanacaktır. Herhalde, ilk etapta İmralı'daki yasa ve hukuk dışı tecrit uygulamasını kaldırması ve tıkanan siyasi sürecin önünü açması gündem olacaktır.

31 Mart, başta zindandan yaptığı çağrıyla kitleleri ve seçimin kaderini hâlâ etkileyebilen Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ eşbaşkanlar olmak üzere, yüz binlerce insana verilen politik hapis 'cezalarını' gündeme getirecektir. Yine yüz binlerce insana gerekçesiz konulan yurt dışı yasakları gündeme getirilecektir. Toplumda adalet talepleri çığ gibi büyüyecektir.

Emeklilikte yaşa takılanlar haklı mücadelelerini daha çok yükseltecektir. İşten atılanlar direnmekte daha özgüvenli olacaktır. Çarşı pazardaki hayat pahalılığına karşı halkın sesi daha gür çıkacaktır. Vergi soygunu daha çok tartışılacaktır. Belediyelerde 25 yılda yapılan soygunlar ortaya çıktıkça iktidarın gerçek yüzü daha geniş kesimlerce görülecektir. Kadın cinayetlerine ve şiddete karşı kadınların çığlığı büyüyecektir vb. Kısacası, AKP-MHP'nin OHAL ilanından bu yana deli gömleği giydirmeye çalıştığı toplum bu cendereyi fiilen aşmaya başlayacaktır.

Ancak bütün bu alanlarda zorlandıkça, AKP-MHP iktidarı Kürt halkına ve HDP'ye saldıracak, bu saldırılarına CHP'yi ortak ederek siyaseten teslim almaya çalışacaktır. Daha bugünden, Muş'ta, Malazgirt'te HDP'nin kazandığı seçimler hileyle çalınırken, CHP'nin suskunluğu manidardır.

Eğer 31 Mart seçimlerinde HDP'nin özel çabaları sonucunda oluşan geniş halk birlikteliği, bir demokrasi blokuna doğru evriltilebilirse, Türkiye'yi güzel günler beklemektedir.

*HDP önceki dönem Eş Genel Başkan Yardımcısı